Bölüm 3 | Acı Hatıralar / PART - 3Ne kadar süre ağladım bilmiyorum ama göz yaşlarım artık akmaz hale gelip, yüzümü gergin bir hâle getirdiğinde kalktım ve akan soğuk suda yüzümü defalarca kez yıkadım. Aynaya baktığımda gözlerimin koyu yeşile döndüğünü gördüm. Normalde amber rengi olan gözlerim şimdi koyu bir hâl almıştı, genelde ağladığım zamanlarda ya da güneşe çıktığım zamanlarda böyle renk değiştirebiliyordu ya da çok öfkeli, kızgın olduğum zamanlarda da değişebiliyordu. Göz altlarım, burnum ve yanaklarım; grip olmuşum gibi kıpkırmızı olmuştu, üstelik burun kanatlarım da şişmişti, benim için de bu durum çok garipti ama alıştığım bir durumdu artık, neden ya da nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde ben kendimi yiyip bitirene kadar ağladığımda burun kanatlarım bir balon gibi şişiyordu. Göz yaşlarım hâlâ akarken ve hıçkırıklarım hâlâ devam ederken nefesimin tıkanmaya başladı ve göğümde de bir ağrı hissetmeye başladım. İşte yine başlıyordu, müdahale etmediğim takdirde daha kötü olacağımı çok iyi biliyorum. Hızla banyodan çıktığımda yatağımın hemen sağ tarafında bulunan iki çekmeceli komodinime ilerledim, nefes alışlarım gittikçe daralmıştı ve ağrı da artmıştı. Çekmeceyi alıp ihtiyacım olanı çıkardım ve hızla ağzıma götürdüm, kullanmam bittiğinde rahatlamış bir şekilde yatağıma oturdum. Birkaç göz yaşı gözümden yeniden firar ettiğinde hızla silip kendimi toparlamaya çalıştım, yeni bir ağlama krizine daha girmek hiç iyi olmayacak benim için! Ayağa kalkıp elimdekini çekmeceye bırakıp arkamı döndüğümde karşımda duran boydan aynasından üzerime baktığımda penguenli polar pijamam, ağabeyimin 'Forever free & Forever Wild' yazılı siyah tişörtü üzerimdeydi. Dolabı açtım ve siyah bir pantolon çıkardım, polar pijamamı çıkarıp yerine pantolonu giydim, pantolondan sonra üzerime de bir şey giymek için diğer kapağını açtığımda aklıma gelen ile duraksadım. Neden özene bezene giyeceğim ki? Benim isteğim dışında olan bu akşam için neden istiyormuş gibi duracağım ki? Görsünler onlar da istemediğimi zerre umurumda değil! Fikrimi değiştirmem ile hızla tişört rafına elimi uzattım ve siyah bir tişört alıp giydim. Üzerimi düzeltirken bir yandan da aynada kendimi izliyordum; siyah pantolon ve üzerinde 'Baise tout le monde' yazan siyah tişörtüm ile gayet iyi görünüyorum, sanırım şu anlık tek sıkıntı saçlarım.
Saçlarım tepemde topuz yapılıydı, karma karışık durduğu için, görüntüsü itibariyle kuş yuvasını andırıyordu adeta, kısa olduğu için de birçok tutam firar etmişti. Topuzu çözüp, yerine at kuyruğu yaptım, tel tokayla tutturduğum perçemlerimi ise tel tokaları çıkarıp, serbest bıraktım. Perçemlerimi açık bir şekilde kullanmayı çok sevsem de ders çalışırken veya bir iş yaparken gözlerimin önüne gelmesi rahatsız ediyordu. Perçemden önce kâkül kullanmıştım fakat bana hiç yakışmamıştı bunu da deneyerek öğrenmiştim yüzümde aşırı kötü duruyordu ve yüzümü gerçekten de çirkin gösteriyordu, üstelik gözlerime geldiği için görmekte zorlanıyordum, bu yüzden genel olarak kâküllerimi topluyordum, perçemlerimi açık bıraktığımda yüzümde güzel dursa da şu an kabarık ve karma karışık olduğu için pek de güzel durduğu söylenemez; böyle anlarda genelde toplardım ama bugün toplamayacağım. At kuyruğu ve darma dağınık kâküllerimle şu an gerçekten berbat gözüküyordum, umarım gelen kişiler de beğenmezdi de kurtulurdum ben de onlardan! Şahsen bu kadar berbat bir görüntüyü kimsenin beğeneceğini düşünmüyorum ben, özellikle de kendini beğenen bir insan olan ben bile bu hâlimi beğenmediysem, beni bu hâlimle beğenen de zevksizdir herhalde. Aslında bu evlilik işi olursa eğer neden tüm gün böyle gezmeyeyim ki? Neyse, bunu sonraya bırakayım ve hazırlanmaya devam edeyim ben, zamanı gelince karar vereceğim ne yapacağıma.
Gözlerimdeki şeffaf lensi de çıkardıktan sonra, bir ay önce kırılan gözlüğümün yerine kullandığım eski, kocaman kare çerçevesi olan kemik gözlüğümü taktım. Bu gözlük yüzüme kocaman geliyordu ve beni pekte güzel gösterdiği söylenemezdi. Geçen ay temizlik yaparken çıkarıp zigona koyduğum gözlüğüm annem tarafından kırılmış yerine de yenisi alamamıştım çerçeve ve cam hakkım henüz olmadığı için ne yazık ki ikisini de alamayacaktım, çerçeve hakkım ve cam hakkım olmadığı takdirde çerçeveye ve cama ücreti kişinin kendisi ödemesi gerekiyordu. Üstelik iki yıl olan çerçeve ve cam hakkı üç yıla çıkarılmıştı ve benim cam ile çerçeve alabilmem için bayağı bir zaman vardı. Cam ile çerçeve alabilmek için anneme çekine çekine söylediğimde bana söylediği 'Altın günü için para biriktiriyorum olmaz!' oldu. O an keşke ağzımı açıp söylemeseydim, sussaydım dedim. Paramız yok muydu vardı ama benim param yoktu, babamın emekli maaşının yanı sıra emlak gelirleri ve hâli hazırda işlettiği lokantası vardı, şükür geçim sıkıntısı yoktu ve istediğimiz zaman istediği zaman istediği her şeyi alabilecek ekonomik güce sahipti ama biz o güçten yararlanamıyorduk! Ne ablam, ne ben ne de ağabeyim; yine ağabeyim biraz da olsa yararlanabilmişti o da erkek evlat olduğu için ama biz hiçbir şekilde yararlanamadık, hiçbir şekilde ihtiyaçlarımız karşılanmadı. Bir çerçeve ve iki cama ki o da çift cam alırsam eğer en fazla üç yüz türk lirası vereceklerdi ama tek cam ve çerçeve alırsam da iki yüz türk lirası verecektim.
İki yüz lira onlar için hiçbir şeydi, annem için ama bilerek ve isteyerek gözlüğümü almamıştı, aldırmamıştı bahanesi de altın günüydü, istese bir ay içinde dört cumhuriyet altını alabilecek ekonomik güce sahipken böyle saçma bir neden atması da belliydi. Bana 'seni ve seninle ilgili hiçbir şeyi umursamıyorum' diyordu dolaylı yoldan. Onun için ben bir hiçtim, umurunda dahi değildim. Gözüm bozulmuş, canım yanmış, görememişim, kolum tutmamış, bacağım tutmamış hiçbir şey umurunda değildi. Tek umursadığı şey dışarıya karşı iyi bir anne rolüne girmek ve insanlara gösteriş yapmak, onun dışında kendi istekleri ve arzuları vardı dünyasında. Bazen diyorum ki keşke doğmasaydım ya da keşke halamın kızı olarak doğsaydım. Halamın öz kızı olmamama rağmen bana olan davranışı ile öz kızı olmama rağmen annemin bana olan davranışlarını karşılaştırınca, halamın annem olması isteği daha ağır basıyor. Bugüne kadar annem hiçbir zaman bizimle doğru düzgün ilgilenmedi ki, bildiği ve ilgilendiği birkaç şey vardı; komşuları ile gün yapmak, milletin dedikodusunu yapmak, insanlara gösteriş yapmak ve kendi kurduğu yalana inanıp insanları da o yalanla kandırmaya çalışmak! He, bir de ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar mükemmel olursa olsun kendi çocuklarını ezip, onların yeteneklerini, duygularını hislerini ve başarılarını görmezden gelmek, sanki o başarılar gerçek başarı değilmiş gibi küçümsemek ve aşağılamak; kendi çocuğundan daha alt seviyede olup onun kadar başarı sağlayamayan ve içi tamamen boş olan tanıdık çocuklarını da övmek, yüceltmek, tepesine çıkarmak!
Annem için mükemmel çocuk kategorisinde olmak için; annemin sözünden asla çıkmayan, o ne söylerse onu yapan, sövse de, dövse de gık demeyen; ev işlerinde en iyisi olan, oya yapan, dikiş diken, onunla dedikodu yapıp, gün gün gezen biri olmak gerekiyordu.
Eğer okula gidiyorsan, kitap okuyorsan, sanatla ilgileniyorsan, gelişimine katkı sağlayacak programlar izliyorsan, herhangi bir alanda başarın varsa; sen boş bir insansın, aşağılanmaya, küçümsenmeye layıksın hatta evlat kategorisinde bile yer almıyorsun!
Annemin bana karşı bu kadar umursamaz olmasının bir nedeni de buydu aslında, ben diğer komşu çocukları ya da akraba çocukları gibi liseden sonra okulu bırakıp ev kızı moduna geçmedim, annemle gün gün gezip herkesin dedikodusunu yapmadım diye beni bu kadar istemiyor, insan yerine koymuyordu.
Oya yapmak, el işi yapmak, dikiş dikmek kesinlikle küçümsenecek bir iş değil, kimileri hobi olarak yapar kimileri de ekmek parasını kazanmak için yapar. Her ikisine de saygım sonsuz lâkin annemin buna mecbur etmesi, sanki asli görevimmiş gibi davranması, kitap okumamı ya da kendimi geliştirecek programları izlememi boş ve gereksiz buluyor. Tüm bunları yapmadığım için de beni değersiz görüp aşağılıyor. İnsanlar sevdikleri şeyleri yapmalı bence, illa bir moda evi sahibi ya da moda tasarımcısı kadar iyi bir dikiş bilgisine sahip olmak zorunda değilim ki! Çorabımı, söküğümü dikecek kadar bilgim olduğu zaman bence bana yeter ya da bir şal veya şapka örme bilgisine sahip olmak benim için yeterli. Annemin kabul etmediği de bu, yeterli değil yapacaksın ve giyeceksin, el örme kazakları gerçekten seviyorum lâkin bana alerji yaptığı takdirde nasıl giyebilirim ki? Giymek bir işkence gibi gelmez mi insana? Bana geliyor bu yüzden de kendime kazak, süveter vesaire örmeyi tercih etmiyorum. Ancak çok bunalınca alıp keyif için bir atkı veya şapka örerek kendime terapi uyguluyorum.
Bir keresinde komşusunun kızı dantel örüyormuş diye gelip bana da bakı yapmaya başlamıştı, elime bir ip bir tığ tutuşturup önüme de bir örnek koyup bunu öreceksin demişti. O an şok olmuştum, daha önce dantel örmeyi bırakın dantel örneklerine bile şöylesine bir göz atmamış ben hiç bilmediğim bir şeyi örecektim. Örmedim elbette ve cezasını da çektim, o günü de o anı da unutamıyorum, ne kadar zihnimden silmek istesem de mutlaka hatırlıyorum ve tıpkı o gün hissettiklerim, o günkü acı geliyor aklıma.
Milletin annesi kızı okulda başarılı, sosyal aktivitelerde başarılı olduğu için gurur duyar benim annem için bunlar boş şeylerdi. Okulda başarılı olmuşsun, sporda, resimde, tiyatroda başarılı olmuşsun hiçbir şeydi! El işi yapamadıktan sonra ne işe yarardı okul, ne işe yarardı sosyal aktivitelerdeki başarın. Hele güne gidip, bir başkasını çekiştirmiyorsan ooo! Ben hepsinde de başarılıydım ama kimin umurundaydı ki? Anneme cevap verdiğim için, onunla dedikodu yapmadığım için, günlere gitmediğim için kötü evlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hülle
Ficción General|YETİŞKİN İÇERİK| "Her son bir başlangıçtır, her başlangıç bir sondur!" hayatımın özeti bu cümlede. Her insanın dönüm noktası vardır benim dönüm noktam ise sonumun başladığı gün oldu. 'Tamam işte, tüm hayatım bitti! Her şey mahvoldu; tıpkı hayatım...