Bölüm şarkısı; Sezen Aksu - İnsanlık Hali
Mazlum Doğan
Duşa girdiğimde ilk fark ettiğim Yıldız'a söylediğim gibi yersiz yere tartışıyor oluşumuzdu. Ben Yıldız'ı ilk defa bu kadar hırçın görmüştüm ama kendisini çokta haksız bulamıyordum. Bulamıyordum bulamamasına ama beni dinlemiyor ve anlattıklarımı beyin süzgecinden geçiremiyor oluşu, kalbimin kırılmasına neden oluyordu.
Duştan çıktığımda odaya geçtim. Yıldız'ı odada bulamadım ama aynı zamanda çantasınıda odada göremedim. "Götüreyim ben seni dedim ya," diye kendi kendime söylenmeye başladım. "Kapıda sinirle hazır bekliyorsundur şimdi!"
Yıldız'ı götürmek istememin nedeni; Oya ya da Yıldız ile tartışmamız değildi. Ben olaylar bu kadar taze ve sıcakken tamamen bu muhitten hatta bu şehirden uzak dursun istiyordum. Hurşit okulunu öğrense bile, Yıldız tek başına dışarı çıkmadığı müddetçe güvenlikten geçip, Yıldız'a zarar veremezdi. Ama Yıldız buraya habersiz gelebilmişken, kapıdan çıktığı anda karşılaşacak olmaları aklımı alıyordu. Hurşit, Yıldız'ın burada olduğunu fark edince, kapıya dayanacaktı. Dayanmasında da sorun yoktu çünkü geri püskürtürdüm ama Yıldız, sinirimle karşılaşınca bu sefer daha çok ürkecekti.
"Korkuttun kızı hayvan herif!" dedim kendime sinirle. Altıma sıradan mavi bir kot geçirip, üstüme uzun beyaz kollu bir tişört geçirdim. Kapı arkasındaki siyah deri ceketimi alırken, sol elimle ıslak saçlarımı karıştırdım. "İneyim de daha fazla beklemesin," diyerek derin bir nefes aldım. "Bir Manisa havası almış olsak da, İstanbul'da ısıtırız tüm havaları."
Benim niyetim, tüm düşüncelerim bu yöndeydi... Çünkü ben zaten İstanbul'a gidecektim. Yıldız, Oya'ya Mazlum gelsin seninle diye benim adıma konuşmamış olsaydı da, Oya'ya söyleyeceğim eşim geldi, ben sana eşlik edemem bugün olacaktı. Ama Yıldız ve tez canlılığı, kesip atma huyu yine başımızın ağrımasına sebep olmuştu.
Aşağıya indim, salon boştu. Bir lokmacık mutfağa tam iki kez baktım. Mutfağı geçtim, kilere bile baktım bir şey bakamaya inmiştir belki düşüncesiyle! Ama en son ayakkabılarına bakmak geldi aklıma. Ve ben ayakkabılarını göremeyince, dünya başıma geçmiş gibi hissettim. Ve bunu hissetmemin nedeni, Yıldız'ın bana kırılıp gitmesi değildi... Giderken, Hurşit'e denk gelebilme ihtimaliydi.
Evden apar topar çıktığımda, adımlarım ilk karşıki eve vardı. Neriman Hanım kapıyı açtığında ikimizde aynı insanı ama farklı lisanda sorguladık. Neriman Hanım tok bir tonda; "Nerede o sürtük?" derken, "Ben Yıldız nerede?" diye soludum. Ardından konuşma şeklini fark edince, sabır dolu bir nefes aldım. "Neriman Hanım," dedim dişlerimi birbirine bastırarak. "İnanın şeye sürülecek aklım yok şu an, kalbinizi kırarım. Yıldız nerede?" Evlerinin kapısına dayadığım iki elimle zar zor ayakta duruyormuş gibi hissediyordum ve tahammül sınırlarım Yıldız'a lazım olacağı için burada harcamak istemiyordum.
"Ne bileyim ben!" dedi Neriman Hanım çirkef bir tonda. "Sen karının nereye gittiğini bilmiyor musun? Az önce Allah belanızı versin söylemleriyle mahalleyi terk etti."
"Kimin belasını verecekmiş?" dedim boşta bulunarak. Bana bela okuyabileceği zerre aklımın ucuna gelmiyordu çünkü.
"Yediğin hurmalar tırmaladı da, kapılara yalvarmaya mı geldin Mazlum Efendi?" dedi içerden gülümseyerek gelen Nazan. "Nasılda basıldınız ama," diyerek gülmeye devam edince, sağ kaşımın attığını hissettim. "Sen karındaki domuz damarını ve gururunu bilmiyormuşsun demek ki." İki elini yana açtı. "Bize gelmedi, gelmez ama artık sana da gelmez."
"Hurşit?" dedim başımı iki yana hızla sallayarak. "Hurşit nerede?"
Nazan omuz silkip, "Belki Yıldız ile çay içiyorlardır," deyince gözlerimi yumdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
Chick-LitKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...