50. Bölüm

28.2K 1.9K 201
                                    

Bölüm şarkısı; Ersan Er feat Murat Başaran - Ceylan gözlüm.
Pazartesi günü içinde elimden geleni yapacağım. Lakin olmazsa sallabaş bir bölüm yerine perşembe kapınızı çalacağım. Bilginiz olsun.
Sevgiler ve anlayışınız için çok teşekkürler.

Mazlum Doğan

İstanbul'da kaldığım tüm süreyi, Yıldız ile bir pansiyon odasında geçirdim. Çünkü beni gerçekten ders çalışabilmek için çağırmıştı.
Lakin bundan şikayetçi değildim...

Bir insan düşünün ki, ders çalışırken, ezber yaparken dahi saçları okşansın istiyor ve sırf bunun için bile yanına sizi çağırıyor.

Uzaktan bakıldığında bu tarz bir istek ya da eylem, çok absürt veyahut bencilce gelebilirdi. Lakin bu insan, dikenli teller arasında vücut bulmaya çalışmış bir insan ise benliğinden her kırdığı bir diken tanesi çok anlamlı geliyordu.

Benim için Yıldız; yoktan var olan, küllerinden yeniden doğan bir Anka kuşu gibiydi. Bünyesine her gün yeni bir şey katıyordu ama o kattığı yeni şeylerin kendi benliğini değiştirmesine asla izin vermiyordu.

Yıldız...

Yıldız; tek bir cümlesiyle bile bana ters taklalar attıran Yıldız...

Ben Manisa'ya döndükten sonra her üniversiteli öğrenci gibi Yıldız'ın da sınav çilesi başladı haliyle. Ve her öğrenci gibi Yıldız'da sınavları bittikten sonra yaşayacağı rahatlığı iliklerine kadar hissetmek istiyordu. Bu rahatlığı hissetmek istediği yer ise bana birlikte gidelim diye dillendirdiği; Uludağ tatiliydi.

Yıldız birlikte gideceğimiz bir tatil, birlikte tutacağımız bir ev için bile çalışmasının gerektiğini düşünecek kadar hassas bir insandı. Ben her ne kadar çalışıp, benliğini daha fazla yorsun istemesem de; buna itiraz edebilecek yapıda değildim ne yazık ki. İleriki hayatı boyunca, asla sırtı yere gelmesin ve kimseye kendisini muhtaç hissetmesin diye düşünürken, 'Çalışmanı istemiyorum,' demem absürt kaçacağı için teklifini istemesem dahi kabul ettim.

Çünkü istek dediğin karşılıklı yapıldığında anlam kazanırdı. Ben eve çıkmak istiyordum, Yıldız ise bu düşüncem karşılığında çalışmak istiyordu... Ve biz birlikte bir hayat idame ettireceksek, birbirimizin isteklerine saygı duyarak ortak payda da buluşmamız gerekiyordu.

Yıldız'ın genlerim hakkında söylediklerini ise içimde bastırmayı tercih ettim. Her ne kadar söylediğinde ağzı açık hayran budalasına dönmüş bulunsam da, yeri ve zamanı olmadığını hatırlatan gerçekçi bir yapım vardı. Bu mevzuyu içimde bastırırken kendime yine; "En az bir sene unut," diye söylemler söylemek zorunda kaldım. Sanki sürekli dillendirdiğim bir senelerin hayat karşısında bir anlamı varmış gibi...

Yıldız o final yoğunluğunda dahi, okulunun kütüphanesinde işe başladı. İşe başlamanın rahatlığını yaşadıktan sonra ise bana tekrardan okulunun düzenlediği Uludağ tatilini söylemekten geri duramadı. Normalde bu teklife çok sıcak baksamda, yalnız gitmesi gerektiğine karar verdim. Bu düşünceme ilk tepki Yıldız'dan geldi. Okulun tatil için belirlediği son kayıt tarihine geldiğimizde aramızda küçük çaplı bir kriz çıktı. Gün içerisinde gerek benim işim, gerekse Yıldız'ın okulu yüzünden telefonla görüşmüyor olsak da, kaydın son günü Yıldız beni arayamadan duramadı. Telefonu açtığımda ise "Mazlum; ismini yazdırıyorum bak," diyerek başladı direkt konuşmaya. "Sonra ben bilmiyordum, duymadım, gelmeyeceğim tribine girme."

Sol elimle burun kemerimi sıkarken; "Sevgilim neyi anlamıyorsun?" diye sordum sabırla. "Ben gelmeyeceğimi söyledim." Öğretmenler odasında oturan, Serhat ve Oya ile göz göze gelince, yok bir şey dercesine gözlerimi kapatıp açtım. "Sen kendi adını yazdır. Ama oraya giderken yanına en kalın giysilerini almayı unutma lütfen."

Opia | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin