Bölüm şarkısı; Çağan Şengül - Bir Meleğin Özü
Öhöm öhöm şuraya üçüncü uykusuz gecesini tamamlamak üzere olan bir Gökçeş çizelim. Kayroş'un hastalık artçılarına göre Onsra'nın sahura aksedebileceğini şimdiden belirmek isterim. Bölümde bir hatam varsa eğer, uykusuzluğuma vermenize diler, hepinizi çok öperim.
Oy ve yorumlar sizde.
Sevgiler ♥️Yıldız'ın bana beklentiyle dönen gözlerini görünce; az daha kalpten gidecektim. Gurur mu? Onur mu? Yoksa başarabilmiş, tam olmanın yollarının taşlarını kendi ellerinle inşa etmiş olmanın iç huzuru mu, bilemedim. Bilemediklerimi bir kenarı koyarak, Yıldız'ı daha sonra sevgimle sarmayı düşleyerek bakışlarımı anneme çevirdim ve tavizsiz bir tonda "Ben beşik falan taşıyamam," dedim. Ardından başımı olumsuz manada iki yana sallandırarak devam ettim. "Lena'nın odası belli. Beşiğini başka odaya taşımayacağım gibi kimseye kendi odamı da veremem anne," diyerek dudak büktüm. "Yanlış anlama ama..."
Annem Lena'yı Yıldız'ın kucağından almaktan vazgeçerek bana doğru ilerlemeye başladı. Ben tam şimdi başlayacak Yıldız'ın korkularının savaşları diye düşünürken, annem; "Annecim olur mu öyle şey hiç," dedi düz bir tonda. Sesi oldukça netti. "Tabi ki de odanızı kimseye vermeyeceksiniz. Ben," deyip derin bir nefes aldı. "Şu ilk birkaç gün Yıldız nasıl en erken toparlanacaksa öyle olsun istiyorum. Yani biz gideceğiz sonuç olarak."
Evet dercesine başımı aşağı yukarı sallandırdım. "Evet," dedim. Dedim ama bu gitsinler diye söylediğim bir onaylama değildi. Ailemde böyle bir düşüncede söylemeyeceğimi bildiği için yanlış anlamadılar ama Yıldız'ın yeşillerinin panikle irileştiğini fark ettim. O kadar komikti ki... Hem Lena'yı göğsünde saklasın istiyordu hem de annemin göğsünde kendi saklanmaya devam etsin istiyordu. "Kırk gün sonra da Lena ile baş başa kalmış olacağız. Kendisine ne kadar çabuk alışırsak, Lena'nın bakımı için daha iyi olur. Bu yüzden," diyerek genişçe gülümsedim. "Baktık geceleri zorlanıyoruz, gelip kapınızı tıklatırız ama her mık dediğinde başımıza toplanmanıza da gerek yok. Sonuç olarak bebek bu," dedim ve sağ elimi havalandırarak, Yıldız'ın göğsünde içi geçen Lena'yı işaret ettim. Lena'nın hissettiklerini o kadar iyi anlıyordum ki... Bende ne zaman Yıldız'ın boynuna sokulsam, konusuyla içim geçiyordu. "Ağlayacak, düşecek, kalkacak. Her mık dediğinde başına toplanırsak, iyi bir ebeveyn olmuş olmayız. Aksine kendimize bağımlı bir evlat yetiştirmiş oluruz."
Babamın tok kahkahası salonu doldurduğunda herkesin meraklı bakışları kendisine yöneldi. Babam sağ elini öne doğru savurup; "Önceden biz çocuk çokluğundan yapamıyorduk dediğinizi," diyerek başını iki yana sallandırdı. "Gördün mü hanım?" dedi ardından neşesinden gram eksiltmeden. "Bizim elimizin değmediği şimdiki gençlerin özenle seçtiği olmuş..." Benim öyle dercesine kaşlarım havalanırken, babam yüzünü Yıldız'a çevirdi. Yıldız bulunduğu noktada o kadar gergin duruyordu ki, biri bir şey dese her an çekip gidebilecek gibiydi. "Az sevelim mi küçük hanımı? İzin var mıdır?"
"Tabii," dedi Yıldız şaşkınca. Ardından hızlı adımlarla babama doğru ilerleyip, kucağındaki Lena'yı uzattı. "Ne izni?" diye tüm şaşkınlığıyla devam etti. "Bende zaten yemek yiyecektim..."
Yıldız Lena'yı babama verdikten sonra yemek masasına geri dönerken, annem ile babamın Lena'yı seviş şekilleri yürek kabartan cinstendi. Kendi evladını annenin babanın kucağında görmek eşsiz bir hisken, evladının evladını kucağında tutmak kim bilir neler hissettirirdi...
O gece aramızda geçen 'Beşik taşımam, çocuğu da vermem,' söylemleri sonucu Lena hayatına olması gerektiği yerde devam etti. Gece boyunca evde dolaşma sesi olsa dahi, kapımız çalınmadı. Biz ise Lena'yı başımızdan bir çöpmüşüz gibi savmadık. Hatta bu hatırımıza düşen bir ihtimal dahi olamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
ChickLitKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...