Bölüm şarkısı; Emrah Demiralp - Güzel Kadın
Bir sokak ortasında, araba altında kalmışçasına ruhunu teslim etmenin, hemde kucağımda bir melek varken teslim etmenin mümkün olduğunu Yıldız'ın söylemleriyle anladım.
Kanımda gezinen alkol, kucağımda aşık olduğum kadın, birlikte girdiğimiz ortasında çift kişilik yatak olan bir oda.
Her şey normal, her şey son derece normaldi. Ama içim çok tedirgindi.
Yıldız, odaya giriş yaptıktan sonra sırtındaki çantasını odanın içerisinde camın önünde bulunan tekli koltuğun üzerine attı. Cama doğru ilerleyip, avuç içlerini camın mermerine dayayarak Kadıköy meydanını izlemeye koyuldu. Ben ise odanın giriş kapısında kalakaldım. Ne içeri bir adım atabildim ne de dışarı. Ne yapmam gerektiğini biliyor ama içimde bir yerlerde cesaret arıyordum.
'Çok küçük,' dedim içimden yakınırcasına. Aslında Yıldız küçük değildi. On beş yaşında hiç değildi. Ama benim gözümde o kadar küçük, narin ve hassastı ki canını yakacağım düşüncesi beni hep geri adım atmaya zorluyordu.
"Ne kadar renkli," dedi Yıldız camdan dışarı bakarak. "Sanki bu kadar renk, burada yaşayan insanların birbirinden ne kadar farklı olduğunu ima ediyor gibi," dedikten sonra kapıda kalakalan bedenime bir bakış atıp kaş çattı. "Sence de öyle değil mi diyeceğim ama," diyerek ağırca yutkundu. "Kadıköy boğası benmişim ve karşına geçmişim gibi bakıyorsun."
Son cümlesi zihnime dalga dalga yayılınca kendimi tutamadım ve tok bir kahkaha attım. "Sen ve benzetmelerin," diyerek başımı iki yana sallayarak usulca yanına adımladım. Belinin arkasından kollarımı dolandığımda, sırtı göğsüme yaslandı. "Çok renkli," dedim sesli bir nefes alarak. "Çok ihtişamlı ama aynı zamanda da çok tehlikeli."
Yıldız, belindeki ellerimin üzerine ellerini dolayıp usulca okşadı. "Ne diyordular İstanbul yutar mı?" Aslında sorgu dolu sesini ayırt edebiliyordum. Çünkü Yıldız'ın çok büyük endişeleri vardı ama korksun ve geri adım atsın istemiyordum ben. Ben sadece karşısındakini tanısın ve ona göre adım atsın istiyordum.
Saçlarının kokusunu derince içime çekerek, başının üzerine bir öpücük kondurdum. "Her yer yutar sevgilim," dediğimde sırtı kasıldı. Ciğerlerine aldığı nefesi, göğsümün en güzel mabedinde hissettim. "Ayakların yere sağlam basmazsa, nerede yaşadığının bir önemi yok. Öylece oradan oraya savrulur durursun. Şehir," diyerek birkaç saniye düşündüm. "İstanbul sıradan bir şehir değil. Bir kere o şaşalı büyüsüne kapılırsan," diye devam edecektim ki Yıldız aniden bedenini kollarım arasında döndürdü.
"Neden?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Neden Manisa'da okumama izin vermedin?" diyerek kaşlarını havalandırdı hızlıca. "Benim mesela bunu aklım almıyor. Sen sözde beni çok seviyorsun ama yakınında asla istemiyorsun." Söylemleriyle mutlu olmamam gerekiyordu ama mutlu oldum. Çünkü Yıldız bir şeye sinirleniyorsa, ben mutlaka doğru bir şey yapıyor oluyordum.
Sağ elini alıp, sol göğsümün üzerine bıraktım. "Bak yakınımdasın," dedim ve ardından kendi sağ elimi Yıldız'ın sol göğsüne kapattım. "Yakınındayım. Önemli olan burası Yıldız," dedikten sonra çenesini hafifçe tutup, cama doğru çevirdim yüzünü. "Aynı gökyüzüne bakıyor olacağız, değişen hiçbir şey olmayacak."
"Olmayacak mı gerçekten?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Gerçekten olmayacak mı? Alıştığımız düzeni komple alaşağı ettiğimizde senin için değişen hiçbir şey olmayacak mı? Sen benim varlığımı hiç aramayacak mısın?"
Muhtemelen köpek gibi arayacaktım.
Dudaklarımı büzdüm muzipçe. "Bunlar senin geleceğinden önemli değil bence. Bak bende yıllar önce böyle şeyler düşünüyordum ama," diye devam edecekken iki elinin avuç içiyle beni göğsümden hoyratça ittirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
ChickLitKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...