Bölüm şarkısı; Göksel - Olmaz Olsun
Vegu'nun "Hey!" diye bağırmaları sonucu yatak odasından kucağımda Lena ile birlikte çıktım. Lena'ya bakan gözleri şevkle gülümserken, gözleri çehreme dokunduğunda sinirle kısıldı. Sağ elini uzatıp ver çocuğu dercesine hareketler yaparken; "Anlaşılan, yine sabaha kadar ağlamışız!" diye esefle, İtalyanca söylendi.
Başımın ağrısından sağ elimi sus dercesine havalandırırıp, "Sakin, sakin," dedim, aynı onun gibi İtalyanca. "Tane tane konuş, Vegu. Anlayamıyorum..."
Aylar geçsede, seri konuşulan İtalyanca dilinde kendimi arap atı gibi koşar bir halde bir şeylere yetişmeye çalışırken buluyordum. Vegu bezgin verdiği nefesiyle, hadi oradan dercesine elini savurmaya devam etti. Kucağında tuttuğu Lena ile birlikte koltuğa oturduğunda Lena'yı hafifçe hoplattı. "Kocan ölmedi, Yıldız," dedi, kaşlarını uyarırcasına havalandırarak. "Seni terk etmedi de!" Başını sola doğru eğip, yapma dercesine boyun büktü. Söylemesi ne kolaydı... Yıllar sonra bir insanın varlığıyla hayal kurmayı öğrenebilmiş bir insana, sana hayal kurduranda hayallerde kaldı demek bence zor olmalıydı... "Sıkılmadın mı bu ağlak halinden?" diyerek yüzünü buruşturdu. "Ben bile seni terk etse, tebrik edecek hale geldim artık..."
Elimi yüzümü dahi yıkama ihtiyacı duymadan, Vegu gibi geçip koltuğa oturdum. Dirseklerimi dizlerimin üstüne yasladıktan sonra hafifçe eğilerek iki elimi önümde birleştirdim. "Abartmıyorum Vegu," dedim, içimi çekerek. "Sorun sadece ayrı kalmamız, özlememiz değil ki..." Başımı hiddetle iki yana sallayarak bedenimi dikleştirdim. Sağ elim sinirle saçlarımın arasından geçti ve sırtıma dökülecek kadar uzayan saçlarımın ucunu tutarak havalandırdım. "Saçlarım bile uzadı ya..." diye ağlamaklı bir ses çıkardığımda, Vegu tamamen akıl sağlığımı kaybettiğime emin olmuş gibiydi.
Sızlanmamın üstünde durmak istemediğinden olsa gerek; "Sorun ne peki?" diye sordu.
Aynı konuşmayı kim bilir kaç kez yapmış insanlardık. Ben, ilk başlarda Mazlum'un gelemeyeceği belli olduğu her anda geceden sabaha kadar ağlayan bir varlıktım. Ama zaman denilen illet, kabarık bir veresiye defteri şeklinde kavuşamadığımız günlerin sayısını tutmaya başlayınca ağlama rutinlerim; önce haftada üç, daha sonraları gün aşırı ve en sonunda her gecenin ayazına dönüştü... "Bir şey var," dedim düşünceli bir tavırla.
Vegu, yüzümü ciddiyetle inceledi. "Mazlum, bir şey mi dedi?"
"Sorunda o ya!" diyerek, hiddetle oturduğum yerden ayaklandım ve Lena kafası kopmuş hamamböceği gibi dolaşmamı şaşkınca takip etti. "Bir şey mi var diyorum, yok sevgilim diyor!" Hiddetle sol el içime sağ elimi vurdum. "Ben geleyim diyorum, düzenini bozma diyor!" İki elimi başıma atıp, şakaklarıma bastırdım. "Hurşit mi çıktı? Yasin sorun mu çıkardı? Annemler artık bana sıcak mı bakmıyor? Yok! Yok! Yok! Hiçbir sorumun cevabını İstanbul'daki kimseden alamıyorum ben!"
Vegu ortayı bulmak istercesine "Tatili uymamıştır," deyince, sinirle gülümsedim. Sonuç olarak Mazlum bir öğretmen olduğu için hafta sonu tatili kesinlikle vardı. Kaldı ki takvimdeki iki adet resmi tatili de yemiştik. "Para-" diye söze devam edecekken başımı hayır diye sallayarak konuşmasına imkan vermedim.
"Buraya geldiğimden beri, Türkiye bursumu hiç çekmiyorum. Ve," dedim ve duraksayarak ağırca yutkundum. Yutkunmamla sabaha karşı dinmiş olan gözyaşlarım, gözlerime geri yükseldi. "Böyle bir durumda para bizim aramızda sorun olmamalı... Artık olmamalı anlıyor musun? Ben bile yapamam bu saatten sonra bugüne kadar yapmamış olan Mazlum'a ne oluyor?"
Vegu her ay, hatta iki haftada bir muhakkak dinlediği konuşmamızın sonuna geldiğinde rutinini bozmadan "Aranız nasıl?" diye sordu.
Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. "Özlem dışında bir sorunumuz yok," dedim, kısık ama yorgun bir sesle. Derin bir nefes alırken, üzerimdeki ip askılı atletin yakasını çekiştirdim. "Bitti biliyorum," dediğimde, ne bitti dercesine kaşları çatıldı. "Çok zorlu bir üç ay geçirdim... Mazlum eğer ki gelebilseydi..." Ağırca yutkunurken, bir derin nefes daha aldım. "Bu kadar zor geçirmeyecektim onu da biliyorum ama..." İki elimi iki yana açarak, omuz silktim. "Bitti işte. Bugün Haziran'ın ikinci haftası. Gece kendi özgür irademle, 'Gelme,' dedim ona..." söylemimle Vegu'nun gözleri hayretle irileşti. "Bugün öğrencilerinin karne günü ama benimde son bir haftam... Zaten haftaya en kötü ihtimalle cumartesi sabahı uçağa binmiş oluruz Lena ile. Üç ay idare edebilmişiz, bir hafta daha katlanabiliriz..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
Genç Kız EdebiyatıKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...