Kapı tarafından bir gürültü geldikten sonra Yıldız'ın aniden sancısı tuttuğunu düşünerek gittiğim kapıda, Halim'i görmek beni bambaşka bir dehşete sürükledi. Bir şey olacak olduktan sonra Yıldız'ı alıp, arkama çekmem bile manasızdı biliyordum. Biliyordum bilmesine ama aklımla değil iç güdülerimle düşünüyordum. Tıpkı Halim'i göğsünden ittirip; "Senin ne işin var lan burada?" diye bağırırken, içgüdülerimin karımın korkacağını akıl edemeyişi gibi...
Halim ben onu ittirdikten sonra iki elini iki yana açtı. Kimseye dokunası yok gibiydi oysaki ben Yıldız'a nefesi dokundu diye bile cinnetin eşiğine varmıştım. "Emanetinizi getirdim," dedi tükürürcesine. "Biz çok baktık. Birazda siz olmayan hayrını görün," dedikten sonra sağ elini bir tur havada döndürdü. "Ya da ne bok yerseniz yiyin," deyip, hızla arkasını dönerek merdivenleri tırmanmaya başladı.
"Seni Yıldız'ın çevresinde görmeyeceğim Halim!" diye arkasından tok bir seste bağırdım. Kapılara çıkan komşular hiç umurumda olmadan.
Halim ise apartmanın dış kapısını çekmeden önce; "Al analı kızlı, güle güle kullan," diye bağırmayı tercih etti.
Bedenimi kapıdan içeri döndürdüğümde, Yıldız'ı ağlarken görmeyi bekliyordum. Ama hem ağlayıp, hem de kırılan saksının topraklarını toplamaya çalışmasını beklemiyordum. Daha çok... Daha çok transta gibiydi... Neriman Hanımın varlığına asla aldırmadan, hızlı adımlarla ilerleyip Yıldız'ın önünde diz çöktüm. Direkt sarılmak yerine, temkinli bir tonda; "Sevgilim ne yapıyorsun?" dedim.
Yıldız iç çekerek iki avucuna doldurduğu toprağı kırılmış olduğunu gördüğü saksıya koyarken; "Ölsün istemiyorum," diye mırıldandı şuursuzca. "Onunda canı yansın istemiyorum..." Tekrardan yerdeki toprak öbeğine ellerini daldırırken konuşmasına da devam etti. "Bir çiçeği bile koruyamadım," dedi kendisini suçlarcasına. "Bir çiçeğe bile sahip çıkamadım. Zarar veriyorum. Etrafımdaki her şeye lanetimle zarar veriyorum..."
Toprak dolu elini tutup çektiğimde, avuç içerisine doldurduğu topraklar etrafa saçıldı. Başımı hafifçe eğerek gözlerine odaklandım. Gözlerindeki yaşlardan beni görebildiğini zannetmesem de, beni görsün duysun istedim. "Ona hiçbir şey olmayacak," dediğimde bahsettiğim çiçek değildi. Ama yine de çiçeği de es geçmedim. "Söz veriyorum. Ben bahçeye ekeceğim onu ve suyunu sadece senin elinden alacak söz veriyorum..." Usulca elini tutarak ayaklandım. Ben ayaklanırken Yıldız'da ayaklansın diye ellerimi hafifçe dirseklerine kaydırdım. Yıldız ayağa kalktığı gibi acıdan nefesi kesilircesine iki büklüm olunca olmayan dengemde şaştı. "Hayır, hayır," dedim panikle. "Hayır hanımlar, çok erken. Sizin beni erkenden öldürmeye hakkınız yok!" Yıldız kesik kesik nefesler eşliğinde acısını ötelemeye çalışırken, sol kolumu dizlerinin altından geçirip, bedenini kucakladım. Ve adımlarım doğru yatak odasına yöneldi. Yatak odasına girdikten sonra üstümüzün başımızın toprak oluşuna aldırmadan bedenini yatağın üzerine bıraktım. Kendi bedenimi de yanına yerleştirdikten sonra pür dikkat Yıldız'ın yüzüne bakarken, sağ elimi çıkıntıdan öte gitmeye başlayan karnına yerleştirdim. "Sakinleşin..." dedim masal anlatıyormuş gibi. "Sakinleşin, babanız çok korkuyor yoksa." O arada aklımda aniden hastane fikri belirdi. "Ya da kalkın hastaneye gidelim," diye ayaklanırken ben, Yıldız karnının üzerindeki elimin üstüne elini bıraktı.
"İyiyim," dedi derinden gelen bir ses tonuyla. Ardından derin bir nefes alarak; "İyiyiz," diye devam etti. Elimin üstündeki eliyle, karnına elimi daha çok bastırdı. "İyiyiz değil mi Lena? İyiyim de babana." Lena coşkuyla olmasa da hareket edince, sesli bir nefes verdim. Benim sesli bir nefes vermemle Yıldız'ın gözleri kapandı. "Biz hep iyi olacağız," diyerek ültimatom verircesine konuşmasına devam etti. "Biz her ne yaşarsak yaşayalım, hep iyi olacağız..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
ChickLitKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...