Bir yılbaşı sevdikleriniz yanınızda olunca, elbette daha büyüleyici geçiyordu. Zira yılbaşından sonraki hafta Mazlum'un kucağında Lena ile otururken çekilen fotoğrafımız evimizin en güzel fotoğraflarından biri oldu ve yatağımızın başucuna kondu. Benden tarafa, Lena ile aramıza...
Yılbaşı sonrası gelen rehavet bir öğrenci olduğum için ne yazık ki benim üstüme de geldi. Tabii birde üstüne finallerim geldi. Final haftama girdiğimde sabahlamaktan gözlerim salondaki masanın üzerine akacak gibiydi. Her öğrenci için final haftası zor ve streslidir ama hem bursu hem de beş, altı aylık bebeği olan öğrenci için on kat daha zor ve stresli oluyordu. Lena karnımdayken ilk senemin bahar döneminin finallerinde de oldukça stres olmuştum ama sanki Lena kucağımdayken, arka fonda arı vız vız çalarken dilimde döndürdüğüm Eski Türkçe dersine ait Köktürk ve Uygur harfli metinleri en zorlandığım anlardı.
Finallerimin bitişi rahat nefes aldığım tek andı. Tıpkı Lena'nın doğumu bitmiş ve sesli derin bir nefes vermişim gibi. Öyle ki, tek yapmak istediğim sırt üstü uzandığım yerden tavan seyretmek ya da yattığım yerden kitap okumaktı. Ters dönmüş bir kaplumbağa benzetmesinin en çok bana yakışacağı günlerdeydim... Uyuyamadığım günlerin acısını çıkarmak istercesine uyumak istiyordum ama Lena'nın varlığı ne yazık ki imkan vermiyordu.
Mazlum okullarında yarıyıl tatiline girecek olması nedeniyle, okuldan daha geç çıkar olmuştu. İstanbul trafiği de işin içerisine karışınca bazı geceler eve gelmesi onu bile bulur olmuştu. Şubat ayına merhaba dediğimiz gecelerden birinde yine Mazlum'un geç gelecek olması, yüzümün salınmasına neden oldu. Mazlum'un eve gelmeyecek olmasıyla Lena'nında yüzü salınırken, kendisini uykunun kollarına attı. Bir müddet Herkül ile birlikte bir sağa bir sola salonun içerisinde dolandık. Bir bebeğin kokusu, bir insanı ne kadar rahatlatıyorsa bir kedinin göbeğini okşamakta o kadar rahatlatıyordu.
Salonda yere sırt üstü uzandım. Herkül de yanıma uzandı. Ben onun karnını okşadım, o savurduğu kuyruğu ile bacağıma ben buradayım dercesine süründü durdu. Ne kadar vakit geçtiğini bilemesem de, bir müddet sonra kapı açıldı. Kapının sessiz sedasız açılması, yattığım yerden loş bir ışıkla aydınlanan tavana gülümsememi sağladı. Mazlum salonun girişine geldiği gibi "Bende bu saatte benimkiler nasıl uyudu diye şaşırmıştım," deyince, yattığım yerden gülümsemeye devam ettim.
Herkül Mazlum'un gelişiyle ayaklandı ve hızlı ve minik adımları Mazlum'a yöneldi. "Sanki bu gece daha çok geç kaldın," dediğimde, salonun girişinde çömelmiş Herkül'ü birazda hırçın olmak suretiyle sevmekle meşguldü. Zira Lena'yı asla öyle sevmiyordu. Lena'yı severken, pek daha özverili ve kibar oluyordu. Sanki Lena'ya masaj yapıyormuş gibi bir hali oluyordu.
Mazlum çömeldiği Herkül'ün yanından kalkarken, "Çünkü bunu aradım," diye söylenip, arkasına sakladığı bir kutuyu çıkardı.
"O ne?" dedim meraklı bir tutumda. Yattığım yerden kollarım havalanırken, "Bana mı aldın?" diye devam ettim.
Mazlum ile birbirimize hediye alma gibi bir alışkanlığımız yoktu ve bu tüm özel günleri kapsayan bir uygulamaydı. Doğum günlerimiz ya da evlilik yıldönümümüz fark etmeksizin, kimse kimseden bir sürpriz veyahut hediye beklemiyor, karşı taraf beklemiyor olsa bile diğer tarafta hiçbir şekilde alma derdine düşmüyordu. Ben; zamansız hediyeleri daha çok seven taraftım. Mazlum'un bana Lena doğduktan sonra aldığı kolye boynumdan çıkarmadığım can damarım gibi bir şeydi. Değerli ya da özel bir günde geldiği için değil. Mazlum; "Kolyeyi gördüğüm anda, karanlık hayatımı nasıl anlamlandırdığınızı hatırladığım için aldım," dediği için, benim can damarımdı. Zira kolye tek bir katmanken, koyu lacivert bir plaka sarı altınla çevrelenmiş duruyordu ama üst tabakasını yerleştirdiğiniz de o karanlıkta el ele tutuşan bir kadın ile erkeğin tepesinde bir ay ve yıldızlar beliriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia | TAMAMLANDI
ChickLitKüçük bir kız çocuğuydum. Bedenim büyüdü. Ruhum bir üvey babanın elinde yok oldu. Adımı parlamam için Yıldız koyan annem, gün geldi tüm ışığımın sönmesine göz yumdu. Yıldız oldum, ruhum tutunamadığım gökyüzünden kaydı. Ben, hiç parlayamadım. Tahtım...