37. Bölüm

36.9K 2.1K 282
                                    

Aslında bu bölümü çok uzun tutup; perşembe bölüm atmayacaktım ama beklediğinizi bildiğim için kestim.
Bölüm şarkısı; Barış Diri - Yine gönlüm karardı.

Olmaz denen ne varsa olurdu. Olur zannedilenler ise olmaz dururdu. İnsan olduğumuzu unutur, bazı şeyleri kendimizin yönetebileceğimize inanırdık. Aşk gibi, şans gibi, baht gibi...

Şansımı ailemde bulmayı tercih ederdim, bulamadım. Yüzüm değil, bahtım güzel yazılsın isterdim ama müdahale edemeyeceğimi bilemedim. Aşkın gereksiz, korkunç bir şey olduğunu zannederdim, yaşayana kadar anlamadım.

Yinede çok şükür ki; beklentilerin boşa olduğunu çok küçük yaşımda öğrendim.

Mazlum ile birlikte olduktan sonra hissettiğim tek duygu karmaşaydı. Çünkü kendimi kasmaktan ciddi ciddi hiçbir şey hissedememiştim. Üstümdeki tedirginlik halini atamadığım ve Mazlum'a bir şeyler belli etmememi sürekli hatırlatan zihnim sayesinde ne oldu, ne bitti, ne yaşandı uzunca bir müddet fikrim olamadı.

Zihnimin ilk dalgalanışı, kasıklarımdaki ince sızıyla seyreldi. İkinci seyrelişi, vücudum Mazlum'un varlığına alışınca açlar gibi daha çok istekte bulununca gerçekleşti. Zihnimde arzu ve isteğin çalkalanması Mazlum'a daha çok yapışmama, sıkı sıkıya tutunmama sebep oldu. İçimdeki yangının minik iniltileri dudaklarımın arasından benim etkim dahi olmadan usul usul sızdı. Üçüncü seyrelişi ise her şey bittikten sonra gerçekleşti.

Çarşaf.

Bir kere bizim bile değildi. Hadi değiştirelim, yenisini serelim durumumuzda ne yazık ki yok idi. Kan lekesi çıkmazdı ve ben bunu düşündükçe yerin yedi kat altına saklanmak ister bir vaziyetteydim.

"Yıldız," diye seslenince Mazlum, gözlerimi çarşaftan çektim. Ne saçma bir şeydir ki; yatak üzerinden toplamaya çalıştığım çarşaf ile birlikte yatağın ayak ucunda kalakalmıştım. "Niye öyle bakıyorsun?"

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl bakıyorum ki?" dediğimde sesimde baskın bir dehşet vardı. Sanki yatağın üzerinde adam kesmişler ve bende cinayet izlerini yok etmekle görevlendirilmiş bir masummuşum gibi.

"Yani," diyerek Mazlum, üstüme doğru adımlamaya başlayınca gerildim. Ama bu öyle korku dolu bir gerilim değildi. Daha çok vücudundan vücuduma yayılan çekim, beni geriyordu. Çünkü Mazlum yanıma yaklaştıkça bir barut gibi alev almaya yer arıyordum. Ellerim sıkı sıkıya, bizimle tanışmadan önce hayatına pirüpak olarak devam eden çarşafın ucunu tutmuşken, Mazlum'un elleri iki yanağıma kapandı. Başparmaklarıyla elmacık kemiklerimi usulca okşarken; daha çok gözlerimin içini görmek istiyor gibiydi. Yapmak istediğini anlayıp, gözlerimi gözlerine dikip odakladım ne dercesine. "Hayatı sorguluyor gibisin," diyerek ağırca yutkundu Mazlum. "Yaşandı yaşanacaklar ama keşke yaşanmasaydı diyecek gibisin."

Bezgin bir nefes verip, iki elimle sıkı sıkıya kavradığım çarşafı havalandırdım. "Çarşaf!" dedim bezgin bir tonda. "Çarşaf Mazlum. Hayatını kaydırdığımız çarşafın akıbetini sorguluyorum. Oldu mu?"

Mazlum, dudaklarını birbirine bastırınca gözlerim önce ıslak çıplak göğsüne kaydı. Kaymaması gerekiyordu ama kaydı. Mazlum; daldığımı fark edince hafifçe boğazını temizledi ve bende ondan aldığım uyarıyla gözlerimi göğsünden yüzüne doğru tırmandırmaya başladım.

Ama bu benim için sağlıklı değildi.

Tenindeki su damlacıkları, ağır ağır oynayan adem elması, okullar kapandığından beri asla tamamen kesmeyip sadece kısalttığı kirli sakalı ve peşi sıra hafifçe iki yana kıvrılmış dudakları...

Gözlerine varana kadar defalarca yutkundum. Ama vurgunu en çok gözlerindeki o muzip ifadede yedim. "Yeseydin," dediğinde tam ağzımı açıp; 'Yedim zaten' diyecektim ama Türkçenin çok başka yerlere çekilebileceğini bildiğimden açtığım ağzımı derin bir nefes alarak kapattım.

Opia | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin