20.

632 47 7
                                    

"Nereye gidiyoruz?"

Soruma cevap vermeyince arkasından koştum.
"Ya Akın!" Niye bu kadar hızlı yürüyor ki bu çocuk? Ne bu acele? Daha yeni kalktım ya, buna biraz saygı duysa ölür mü?

"Akın beni peşinden koşturmayı–"

"Acıktın mı?"

Kaşlarımı çattım. Ani soruya biraz şaşırdım ama sonra başımı salladım. Acıkmıştım. "İyi, elini ver." Şüpheli bakışlarla Akının elini inceledim.
"O zaman kendin dolaş Koçova mahallesinde, sen bilirsin." Elini indirince yine peşinden koştum ama bu sefer ellerimizi birleştirdim.

" Elini indirince yine peşinden koştum ama bu sefer ellerimizi birleştirdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Akın sırıtıp elimi hafifçe sıktı sonra beni yanında yürüttü. Bizi gören herkes Akına selam verdi, bazıları bile el öpmeye kalktılar ama Akın buna engel oldu. Mafya değilmişler, doğruyu söyledi. Ağa bunlar.

"Akın!"

Sakallı bir erkek bize doğru gelince durduk. "Noldu Celo?" Celo denen oğlan beni fark edince Akına kalkmış kaşlarla baktı. "Bahar ben." Diye kendimi Celoya tanıttım. "Celasun bende." Akın gülümseyip yine Celasuna döndü. "Akın şu Mekeye şey yapalım dedim, bekarlığa veda. Yamaç abilerle konuştum onlar da gelecek." Akın başını salladı. Doğru ya, o düğün vardı daha. "Tamam yaparız, yaparız da ne var aklında?" Celasun sırıttı. "Pavyon?" Şimdi gülümsem geçti.

Akın bana bakınca kendime gelip başımı salladım. Yüzüme yeniden hafif bir gülümse taktım ve Celasuna döndüm. "Celasun bunu sevgilisinin yanında demesen mi?" Birleşik ellerimiz havaya kaldırınca karşımdaki oğlan dudağını ısırdı. "Ya pavyon mu dedim? Ne pavyonu ya? Hamam! Hamama gidelim biz dimi Akıncım?" Ağızımdan bir gülüş kaçınca Akın şaşkınca bana baktı. "Hamama gidelim Celo." Celasunla vedalaştıktan sonra sokakta ilerledik.

Bir kahvenin önünde durunca etrafa bakındım. Bir duvarda kocaman bi sembol gördüm. Bu galiba Çukurun sembolu, İstanbulun her duvarında var bu.
"Hemen geliyorum."
Beni sokağın ortasında bırakıp kahveye kayboldu. Kahvenin yanıdaki aşevinden siyah saçlı bir kız çıktı ve telefonunu çıkardı.
Bir süre konuştu, kavga ediyordu galiba çünkü elleriyle saçma sapan hareketler yapıyordu. Ayrıca yüzü koyu kırmızıya dönmüştü.

"Kardeşim, Karaca."

Akın yanıma gelince başımı salladım. "Birbirinize benziyorsunuz." Yanımdaki oğlan kahkaha attı ve yüzünü buruşturdu. "Hadi gel, kahvaltı edelim." Beni bi arabaya oturturdu ve sonra kendisi de bindi.

Boğazı gören küçük ama çok tatlı bi kafeye geldik. Siparişlerimizi verdikten sonra Akın masanın üstünde ellerime uzandı.
"İyi doyur kendini. Uzun bir gün olacak."
Kaşlarımı çatıp ellerimizden gözlerine geçtim.
"Neden? Ne yapacaz ki?" Yüzünde bir sırıtış büyüdü. "Sana elbise ve bana bi takım almaya gitcez."
Efendim? Ne elbisesi?

"Sevmedim. Almıyorum paşam."

Gülerek başını salladı ve denize döndü. "Düğüne böyle mi geleceksin?" Kıyafetlerime bakınca Akına içten hak verdim. Off ama ben elbise almaktan nefret ediyorum! "Tamam ama sonra vapura binelim." Akın hafifçe güldü. "Tamam deniz kızı, bineriz." Memnunca gülümseyip denize baktım.
Deniz kızı. Bu ismi sevdim. Bana bundan sonra sadece deniz kızı desin...

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin