17. BÖLÜMHangi duamız kabul edildi,
hangi çığlığımız duyuldu ki
senin bir duygusuz fısıltın
gelsin silsin acılarımın hepsini?Zilin çalmasıyla eş zamanlı olarak sınıfa girdim. Bu pek yadırganmadı çünkü birileri daha benim gibi zilin çalmasına ramak kala gelmişti. Gözleri bana dönen Akay'a ufak bir bakış attıktan sonra sırama ilerledim. Kimse benimle bir şey konuşamadan ders başlamıştı. Belki de geç gelmemdeki amaç buydu.
Artık kafamı dağıtmak için ders dinliyordum. Yine hayatımda bir değişiklik olmuştu, en azından bu adaptasyonumu bozacak derecede büyük bir değişiklik değildi. Hem, sınavlar da yaklaşıyordu. Pekiştirmek her zaman yararlıdır öyle değil mi? Gerçi, utana sıkıla dinlediğim derslerin ne kadar faydası olurdu ki? Bildiğim şeylerin hiç bilmiyormuşum gibi anlatılmasından nefret ederdim. Ve Edebiyat öğretmenimiz fazla mıy mıy bir kadındı. Görür görmez kaybettiği öz kızıymış gibi Lâl'e sarılmasından belli oluyordu bu.
Bir dolu boş beleş şey dinlemiştim. Bari dinlediğim tek dersinde işime yarayacak bir şey anlatsaydı. Çoktan ezberimde sürünen roman çeşitlerini bir kez daha dinlememe gerek yoktu. Zil çaldıktan sonra öğretmen, ağır ağır kahvesini aldı, çantasını toparladı ve yaylanan adımlarla sınıftan çıktı. Böyle boğucu bir dersi niye dinlediğimi sorgulamaya başlamıştım. Tabii ki de teyzemin parası içindi. Benim için sarf edeceği paranın çeyreği ona kalsa yıllar boyu yetecek kıyafetler alabilirdi. Ama ben bunu tercih etmemesinden bir türlü minnet duyamıyordum.
Ben kaçacak yer arayana kadar Akay ve Barış tepemizde dikilmişti bile. "Dolunay, neredeydin? Niye gelmedin kaç gündür?" Ejder'e söylediğim yalanı söyledim.
"Hastaydım biraz."
"İyisin şimdi değil mi?" Ejder'e yalan söylemeyi ona söylemeye tercih ederdim ama ikisini bu konuda kıyaslayamayacağım kadar çok farklılardı. Bu yüzden başımla onaylayıp "Evet." dedim. İşte, belki de yüzüne gelen o ışıltı yüzünden yalan söylemiştim. Akay, kimsenin kötü bir durumda olmasını isteyecek biri değildi. Sadece hak ediyorlarsa bundan haz alırdı, hatta kendisi onlara bir şey yapmak isterdi. Ama o benim bunları hak ettiğimi düşünmüyordu, kendi ağzıyla söylemişti. Ama daha bilmediği çok şey vardı. Öğrenirse benden ilk vazgeçeceklerden olacaktı çünkü o Akay'dı işte. Katıldığı her münazarada çürütücü olmuş ve savundukları sayesinde sınıfımızı her sene okullar arasında birinciliğe taşımıştı. Doğruyu savunmak için her şeyi yapardı ve ben başlı başına yanlıştım. Görüyordum; Instagram hikâyesinde vesaire, bulabildiği her alanda hasta çocukları, katledilen insanlarla ilgili haberleri, insan haklarını savunan şeyler paylaşıyordu. Okul ve şehirdeki ününden ve binlerce takipçisinden yeterince faydalanıyordu kısacası. Gönüllülük esaslı işlere de balıklama atlıyordu, herhangi yardım amaçlı bir şeye. Her birine. Benim göz devirdiğim her şeye. Her türlü organizasyona da bağış yapıyordur eminim. Akay; fazla iyi, fazla mükemmel bir insandı. Yanında herkes birer suçlu olarak kalabilirdi, ama o değil. Karşısındaki yanlış kim olursa olsun doğruyu savunmaktan vazgeçmezdi. Günün birinde benim yüzümün de sansürlenmiş bir fotoğrafını bilmem kaç yıl hapis başlığı altında paylaşacağını biliyordum.
"Çok şükür metroya erken binmemişsin. Olayı duydun mu sen de?" Kaşlarımı çattım.
"Ne olayı? N'olmuş metroya?" Akay dudaklarını birleştirip derin bir nefes aldı.
"Teröristler mi ne saldırmış. Dört bir yanını kuşatıp içeri de canlı bomba sokmuşlar. Bomba patlamamış yine ama kaçan herkesi taramışlar, herkesi." Akay dehşet içerisinde olayı anlatırken benimse kaşlarım gevşemiş, umursamazca dinlemiştim. Ejder'in buna ne tepki vereceğini merak ettiğimden ona baktım. Onda bir tepki görmeyi beklemiyordum ama gözlerini kaçırış şekli pek normal bir korku gibi gelmemişti. Önemsemeyip Akaylara döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...