26. BÖLÜMYaşaman bir ödül müydü bana
yoksa ölmemen senin için bir ceza mı?
Gerçekten zıt mıyız biz o kadar, insanım?
Birimizi düşününce fazlasıyla çelişkiliyiz.Ama ya tam tersi olsaydı?
Benim yaşamam da sana ödül, bana ceza olmaz mıydı?
Olmazdı.
Sana ödül olurdu olmasına ama
benim yaşamam bana yalnızca günah.
Bu yüzden, aynıyız biz insanım.
İkimiz aynıyız ama birer zıtlığız.
Biz, insanlar gibiyiz, insanım.
Çelişkiden ibaretiz.
Birimizi düşününce aynasız insanlarız
ama ikimizi düşününce uyuşmaz mıyız?
İki çelişki uymaz mı birbirine?
İnsan mıyız öyleyse, insanım?
Yalan mı söylüyor hitaplarım?Başımı bana yatırdım. Gözlerim serum torbasından Ejder'e kaydı. Hâlâ uyuyordu. Yanına geldiğimden beri uyuyordu. Doktor uyanmasını beklememi söylese de ben girmekte ısrar etmiştim. Ve yaklâşık 15 dakikadır buradaydım. Geldiğimden beri serumdaki damlaları izliyordum ama artık sıkılmıştım. Gözlerim Ejder'in göz kapaklarını izlerken kapanmaya başlamıştı. Uyanık kalmayı denedim ama gün zaten çok yorucu başlamıştı. Annesi de bizimle birlikte beklediği için rahatça dinlenememiştim. Buraya aslında bir süre yalnız kalıp dinlenmek için gelmiştim. Gözlerim kapandı ama uyumamak için bir savaş veriyordum. Yine o korkunç rüyalardan görmek istemiyor, bir katilken ölmesini istemediğim birini öldürmek istemiyordum. Kendime kızıyordum. Yaptığım şeyle ilgili tek pişman olduğum an bu olmuştu. Birilerini öldürürken başkalarının ölmesini istememek belki hakkım değildi, O da bu yüzden bunu bana göstermek istemişti. Ya ölmelerine acı çekecektim, normal bir insan gibi, ya da onları ben öldürecektim, bir katil gibi. Arası olamazdı çünkü.
"Dolunay..." diye bir mırıltı duyduğumda gözlerimi hafifçe araladım. Ejder'in doğrulmaya çalıştığını görünce sandalyeden fırlayıp onu yatağa geri bastırdım.
"Dur kalkma."
"Ne işin var burada?" Sorusuyla durup kaldım. Evet, benim bir işim yoktu. Gidip işi olan birini çağırmalıydım.
"Ben, anneni çağırayım." diyerek kapıya yöneldim ama "Annem mi?" diyerek beni durdurdu. Sesi daha çok kızgın çıkmıştı.
"Evet, dışarıda." diyerek kapıya doğru bir adım attım ama arkamdan "Getirme onu!" diye bağırınca öksürmeye başladı. Yeniden yanına koştum.
"Tamam getirmem." diyerek sakinleşmesini bekledim. Yanındaki sandalyeye oturdum. Öksürükleri geçince başını tekrardan yastığa koydu. Gözlerini sıkıyordu.
"Bir yerin ağrıyor mu?" diye sordum. Başını iki yana sallasa da acısını hissedebiliyordum.
"Daha fazla ağrı kesici isteyeyim." diyerek yerimden kalkıp kapıya yöneldim ama "Gitme." diyerek beni yeniden durdurdu. Ona yeniden döndüm. "Ne kadar heveslisin gitmeye..." dedi hüzünle. Gözlerimi, onun bomboş bakan gözlerinden kaçırarak yerime geri yerleştim.
"Burada benim olmamam gerekiyor çünkü. Annen dışarıda beklerken-"
"Anne olsaydı dışarıda beklemezdi çünkü burada olmazdım!" diyerek sözümün arasına girdi. Öksürerek başını diğer yöne çevirince annesiyle ilgili herhangi bir şey duymak istemediğini anladım. Yutkunarak arkama yaslandım.
"Kim yaptı bunu Ejder?" Yüzünü bana çevirdi ama göz göze gelince gözlerini kaçırdı. Ve bu beni şüphelendirmişti.
"Ejder yoksa-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...