59. BÖLÜM
İnsanım, insanım, insanım...
Sen benim insanımsın ama ben insan mıyım?
Belki de bunca zamandır söylediğim şey
sana hitap değil de bana sıfattır.
Ben gerçekten insan mıyım, insanım?
Kendi cevabımı kendim veriyor muyum sorduğum sorumla?Bileğimdeki derin kesik sızlıyordu. Çok kan akmıştı. Çok kan akıtmıştım.
Ayıldığımda gözlerimi hızlıca açmak istemedim. Sadece yanında, birkaç saniyeliğine bulduğum huzurla yatmak istedim. Ama uyanmıştım ya, o huzur da gitmişti. Ve o, benim yanımda uzanmıyordu.
Başımı sağ taraftan alıp sol tarafa çevirdiğimde bileğimle uğraştığını gördüm. Gözlerim bileğime bile uğramadan onun yüzünde kilitlendi. Yüzünde kararlılıktan başka hiçbir şey yoktu. O an kendini bir tek beni anlamaya ve bileğimdeki kanamayı durdurmaya adamış gibiydi.
"Neden yaptın bunu kendine Dolunay?" diye sordu bileğime sardığı tişörtünü sıkılaştırırken. Gözlerime bakmadan arkasını döndü ve dolabına ilerledi. Oradan başka bir tişört seçip, yeniden bana dönüp onu giyerken de bakmadı, yanıma otururken de.
"Ona yaptığımın yanında hiçbir şey." dedim hareketsizce yatmaya devam ederken. Gözleri bileğimin üzerindeydi. Aklıma gelen düşünceyle birlikte pişmanlıkla başımı diğer yöne çevirdim. "Ya da kendine yaptıklarının yanında..."
"Ama sen kendine yapamazsın." dedi tok bir sesle. Başımı yeniden çevirip ona baktığımda o hâlâ bana bakmayıp kendi zihniyle tartışıyordu.
"Yaptım işte." diye söylendim çocuk gibi. Ama buna sinirlenmişti.
"Yapma Dolunay!" dedi bana bakarak. "Bunu, kendine, yapma!" dedi heceleyerek. Sonra bana iyice öğretmek ister gibi sol kolumu nazikçe tutup yüzüme doğru salladı. "Yapma bunu."
"Kendime yapmadım ki." dedim sakinliğimi koruyarak. Gözlerimi gözlerinden kaçırıp ayaklarıma doğru baktım. "Onu canlı kılmak için kendi kanımla çizdim resmini." Resmi gözümün önünde canlanınca yüzüme bir tebessüm yayıldı. "Yüzünde bir gülümsemeyle... Ve..." Kül'le. Çünkü mutlu olamayacaklarına öyle inanıyordum ki, tam tersini umsam da, en azından ölüler duvarımda birlikte olsunlar istemiştim.
Bir deliye bakar gibi bakıyordu bana. Gözlerinde bunu görüyordum. Sessizliğinde duyuyordum. İşte tam şu an, karşısında inkâr edemeyeceği bir deli duruyordu. Ama deli olduğu bir deli...
Bileğimi bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı ve alnını alnıma dayadı. Alnını, sanki bir şeye kızar gibi birkaç kere benimkine vurduktan sonra yeniden yüzünü uzaklaştırdı.
"Hastaneye gidelim, lütfen." Bileğime baktı. "Olmaz böyle."
"Çok derin kesmedim." dedim. Yalandı. Resim için çok kana ihtiyacım olsa da sırf resim için kesmemiştim sanırım.
"Bembeyazsın Dolunay."
"Ama bir ölü kadar değil."
"Ruhunun rengi var mı? Sözde siyah değil mi?" Cevap vermeyip yüzüne bakmayı sürdürdüm. İkna olmuş muydu bilmiyorum ama son sözümü eklemem gerekmişti.
"Hastane istemiyorum." Başka çaresi olmadığını düşündüğünden ya da artık kafamın içini çözmeye çalışmaktan başka bir şey düşünmek istemediğinden onaylayıp başını çevirdi.
"Yanıma yatar mısın?" diye mırıldandım ince bir sesle. Sadece o, uyurkenki huzurumu geri istemiştim. Söylenir gibi bana baksa da aşağı kayıp yanıma yerleşti. Benden uzakta durmaya çalışsa da ben ona yanaşıp başımı omzunun üzerine koydum. O da başını benim başıma dayadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...