65. BÖLÜM
Her şey beni silmek istiyor insanım.
Bu hava, nefes almamı engelliyor.
Bu su, boğuyor beni.
Bu toprak, içine çekiyor.
Bu ateş yüreğimde hiç dinmiyor.Keşke sadece üzerimi karalamak isteseler.
Ama silmek istiyorlar beni insanım.
Üstelik silgiyle bile değil,
hiçbir şey yapmadan yok ediyorlar beni.
Çiviyle çiviyi söküyor,
yoklukla yokluğu var ediyorlar.
Yokluğumu var edecekler insanım.
Evime ulaşan idam fermanım gibi bu.
Ellerimde tutuyorum yok oluşumu.
İçinde bir ceset olmadan dikecekler mezarımı.Her şey beni silmek istiyor insanım.
Boğazım suyla doluyor,
dolanıyor saçlarım,
vicdanım ateşe veriliyor,
topraktan ayrılmıyor ayaklarım.
Ölüyorum insanım.
Öldürüyorlar.O gece ruhlarımdan birini ona vermiştim.
Ama hangisi olduğunu düşünmemiştim.
Aynadaki çatlaklar iki belirgin noktadan başlıyordu ve ben de tam aralarında durmuş saçlarıma bakıyordum.
Bugün 1 Mart'tı. Minel, ya da Pearl, başarmıştı. Bahara dokunmamıştı. En sevdiği mevsim olup, çeliştiği kışı yaşayıp gitmişti. Ama umarım gittiği yerde baharını bulurdu.
Belki de kendime iki ay vererek onu anlayamazdım, aynı mevsimi seçmemiştim çünkü.
"Neden 2 ay?" diye sormuştu, ben anlaşmayı öne sürerken. Başını, bitirdiği limonatasından kaldırıp, "Klişe 3 ay belirlersin diye düşünmüştüm." diye de eklemişti. Sanki o da kendine 3 ay vermemiş gibi. Son dediğini umursamayıp sadece sorusunu düşünmüştüm. Pearl'le çok farklıydık. Aynı olan bir tarafımız olsun istemiştim sanırım. O akşam yeniden, kendime verdiğim süreyi unutup, kendime olan saygımı umursamayıp kendimi öldürmeye kalkışacağımı bilsem de kısaca "Birini anlamam gerekiyor." diye cevaplamıştım. Beni umursamadığını belirtir şekilde dudaklarını büzüştürüp limonatasındaki buzlarla oynamaya başlamıştı. Sonrasında da ben, o hiç ölmemiş gibi; o da, ben ölmekten bahsetmemişim, birlikte yaptığımız yanlış anlaşmadan bahsetmiyormuşuz gibi davranmıştı.
Kendime iki ay vereli neredeyse bir ay olmuştu.
Öleceğimin en başından beri belli olmasına rağmen onlarla, ölmeden hemen önce tanışmam gibiydi bu.
Bir elim saçlarıma gitti. Memnuniyetsizce lülelerimle oynadım. Saçım sanki kendimi yeniden boğmak isteyebileceğimi düşünüp de bu kadar uzamıştı. Normalde yılda anca bir iki santimetre uzardı, kıvırcık olduğu için de bu hiç belli olmazdı. Ama bu iki ayda boğazımı bir tur sarabilecek kadar uzamıştı. Bu ölçümü gerçekten deneyip teyit ettim.
Çekmeceyi aniden açtığımda içindeki her şey öne doğru savruldu. Jiletlerin arasından elimden daha büyük olan terzi makasını çıkarıp lavabonun kenarına koydum. Çekmeceyi geri kapatıp yeniden saçlarımla bakıştım.
Madem bir ayım kalmıştı, Minel'in aksine kendime bir ölmeden önce yapılacaklar listesi belirlemeliydim. Buna da saçlarımı keserek başlamak istedim her ne kadar bu kendimi öldürmeme karşı bir şey simgeleyecek olsa da. Ama kaderimi saçlarım belirlemiyordu ne de olsa.
Saçlarımı ikiye ayırıp omuzlarımın önüne attım. Hiç düşünmeden sekiz parmağım kadar bir uzunluk kesecekken makasın pozisyonu gözüme battı.
Belki onunla arama bir benzerlik daha katabilirdim. Minel saçlarını öyle kötü kesmişti ki her tutamı ayrı uzunluktaydı. Makası dik tutarak kestiği çok belli oluyordu. Ben de öyle yaptım, makasın pozisyonunu dikleştirip yeniden saçlarıma yaklaştırdım ve tutam tutam, rastgele kesmeye başladım. Kestiğim her lüle yere döküldükçe ölüme bir adım daha yaklaştığımı hissedip seviniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...