5. BÖLÜM
Hiçbir çocuk, büyüdüğünde hayata karşı yenileceğini çocukken öğrenmemeliydi.
Parkta yaklâşık kaç saat oturdum bilmiyorum. Sadece ellerime bakıyor ve çocuklara kötü örnek olacak bir şekilde, çocuk parkında sessizce ağlıyordum. Yanıma gelip neden ağladığımı soran bir çocuk bile oldu. Ona yere düştüğümü söyledim. Ama bir savaşta kurşun yiyip kendimi dizlerimin üstüne bıraktığımı söyleyemedim.
Üşüyordum. Aralık ayının ortasında, soğukkanlı katil ben bile üşüyordum. Ellerim kaskatı kesilmişti, doğru düzgün hareket bile ettiremiyordum. Pantolonumun dışında kalan bileklerim de uzun zamandır yürümediğim için buz kesmişti. Aslında tüm bedenim buz kesmişti, soğukkanlı bir katili hangi kumaş parçası ısıtırdı ki... Ama yine de, dizlerimi kendime çekip sarılarak ısınmayı demedim.
"Dolunay!" Hızla pantolonumun bileklerini aşağı çektim ve bacaklarımı indirip başımı sesin geldiği yönde çevirdim. Karşımda üç kişi bulunca dudaklarım aralandı. Şaşkınlıkla ayağa kalktığımda Akay koşarak gelip gözlerini yüzümde gezdirdi.
"Siz... siz niye geldiniz?" diye sordum hemen. Akay hiç soluklanmadan kollarıma bakınmaya başladı.
"İyi misin?" Kaşlarımı çatıp sinirli bir şekilde Ejder'e baktım. Bakışlarımdan kurtulmak için dosyamı uzattı. Sertçe eşyalarımı ondan alıp Akay'a baktım.
"İyiyim de siz niye geldiniz?" dedim başımı hafifçe yatırıp Barış'la göz göze gelerek. Gözleri aynen "Selam yenge!" diyordu. "Ben sadece Ejder'e gelmesini söylemiştim." diyerek Akay'a geri baktım.
"Eşyalarını alıp gidiyordu, hiçbir şey de anlatmadı."
"He sen de kalktın geldin öyle mi?" Duraksayıp gözlerini kaçırdı.
"Belki saçma olacak ama seni en iyi ben tanıyorum." O birkaç saat önce değişti canım. Gözlerim Ejder'e kaydı. En azından bir şey anlatmamıştı. "O yüzden, başına bir şey gelmediğinden emin olmak istedim hepsi bu."
"Tamam, iyiyim ben gidebilirsiniz." dedim aceleyle, gözlerimi kaçırıp yerlerde dolaştırırken. "Yoktu bir şey ayrıca. Acilen gitmem gerekince her şey okulda kalmıştı, Ejder'den rica ettim getirmesini." Ama tahmin edeyim Ejder eşyalarımı alırken şüpheleri üzerine çekecek şekilde davranmıştı. Ya da Akay'ın gözleri çoktan benim sıramın üstündeydi.
"İyi beraber gidelim." diyerek koluma uzandığında başımı kaldırarak, "Oldu canım!" diye çıkıştım. Hiçbir yere gitmek istemiyordum. Ve normalde hiç yapmayacağımı düşünsem de Ejder'le konuşup, tanık olduklarına açıklık getirmek istiyordum.
"Gidin Akay." dedim ciddi bir ses tonuyla. Gözleri son kez üzerimde dolandı. Sonra başını hafifçe onaylar biçimde sallayıp arkasını döndü ve Barış'ı da peşine takarak uzaklaştı. Ama Ejder yanımda kaldı. Parkta, çocuklar ve birkaç anneden ya da bakıcıdan başka bir tek ikimiz kalmıştık.
Bir şey diyemeyeceğimi anlayınca banka geri oturdum. Dosyamı sol yanımda kalan ufak boşluğa koydum. Ejder ağır adımlarla yanıma otururken dirseklerimi dizlerime koyup ellerimi saçlarıma yerleştirdim. Sadece bir süre sustuk. Bir şeyler söylemem gerekse de, ve bunu istesem de, diyecek bir şey bulamadım. Deli olduğumu düşünüyordu, bunu ona nasıl açıklayabilirdim? Hareketlerim onda bir travma bile yaratmış olabilirdi, ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Daha önce kimse ama kimse bunu öğrenmemişti.
"Deli olduğunu düşünmüyorum, eğer bunu merak ediyorsan." Ellerimi yüzümden çektim. Avuçlarımı birbirine yapıştırıp dudaklarıma dokundurdum. İçimdeki tüm organlarımın suyu çıkıncaya kadar sıkıldığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...