1. BÖLÜM
"Bir kanlı katil, bir canavar!"
HamletOlmak ya da olmamak, benim için bütün mesele bu değil. Shakespeare'e ve düşüncelerine karşı çıkmıyorum ama... benim Shakespeare'in oyunları dışında da bir hayatım var. Ve benim meselem olmak ve olmamak arasındaki hayat çizgisinde geçmiyor.
Şöyle ki, olmak ve olmamak her varlık için geçerli. Canlı olsun veya olmasın. İnsanların budala diye benzettiği kütük de olsan varsın. Bir ülkenin kralı da olsan varsın. Ama ölmek ya da ölmemek öyle değil. Bana göre, her canlı ölmez. Kediler, köpekler... Kısacası hayvanlar ve bitkiler, onlar yaşamazlar. Kendi hayatını belirleyemeyen canlılar, bana göre yaşamazlar. Sadece var olurlar. Yeri gelince de artık olmayıverirler.
Oysa insanlar öyle değildir. Yalnızca varlık değil, aynı zamanda ölümlülerdir. Ancak yok olduklarında yaşamaya, öldüklerinde var olmaya devam edebiliyorlar. Varlıklarına, hayatlarına hiçbir şey katmadan, hatta kendilerinden eksilterek yaşar bazıları. Ölseler de fotoğraflarda, çizimlerde varlıklarını devam ettirir kimileri. Çok çelişkili varlıklar açıkçası, bu çelişkiyi de kendileri; iradeleri ve akıllarıyla belirleyebildikleri için sadece olmamakla kalmıyorlar. Aynı zamanda ölüyorlar da. Bazısı her gün, bazısı bir gün, bazısıysa hiç ölmez. Dedim ya, fotoğraflarda, çizimlerde yaşar bazı ölüler diye, her ölen yok olmaz. Ben ölünce yok olacağım. Ama var olmak hiçbir zaman hissettiğim bir şey olmadı. Yoktum ben. Ama insan olduğum için mecburen yaşamak ve ölmek zorunda kaldım. Yanlış anlamayın, insan olmayı övmüyorum ben burada. Her gün gördüğüm aptallarla, kendini bir şey sanan ukalalarla, nabzı yoklanıncaya kadar ölü sanılan insanlarla aynı çatı altında, Dünya'da yaşamak benim de hoşuma gitmiyor. Ama mecburum. Çünkü ben olmak veya olmamak meselesinin basit çizgisinde, ip üstünde yürüyecek kadar, bu tekdüze iki kelimenin arasında adrenalin yaşayacak kadar yok olmadım henüz. Ölmek ya da ölmemek, daha ilgi çekici benim için. Adrenalin desen var, duygu desen var, yaşamak istediğin veya istemediğin her şey var. Sen ve sadece sen seçebiliyorsun. Bazıları karakterine bağlıdır, yine sen seçersin; bazıları oyunculuğuna, yalancılığına bağlıdır, yine sen seçersin. Ölmek ve ölmemek arasında her şey insanda geçer. Olmak ve olmamak ise...
Uzun süredir aynı noktayı karaladığım kalemin ucu kırılınca düşüncelerimden sıyrıldım. Boşluğa dalan gözlerim, odaklanınca kâğıdın kenarını buldu. Kalemi bir kenara atıp arkama yaslandım. Hemen yanımda duran şişeden bir yudum alırken karaladığım portreye uzun uzun baktım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra resmi de alıp ayağa kalktım. Karşımdaki duvarda boş bir yere, bant yardımıyla asıp geriye açıldım. Tek tek saydım. 12. Tam 12 tane resim asılıydı duvarımda. Hepsi farklı kişilerin resimleri. Eserinden memnun bir sanatçı gibi ellerimi belime koyup bir süre daha hepsini tek tek inceledim. Hepsinin ayrı bir hikâyesi vardı. Ve ben bunları bitirmiştim.
"18 Aralık 2019. Sena'nın öldüğü gün." yazdım defterime. Diğerleir için de yaptığım gibi. 12 ayın her birine düştü 12 kişi de. Şimdi başa dönme zamanı.
Hepsinin yalnızca en büyük sırlarını bildim, bunların dışında hiçbiri hakkında başka bir şey bilmedi. Ne en sevdikleri renkleri bildim ne de diğer gereksiz detayları.
Her insan farklıdır evet. Ama hepsinin bir ortak noktası vardır. Hepsi olmasa da bazılarının. O bazılarının ortak noktası da ölmek istemeleridir. Ben de istek olarak kalmaması için yardımcı oluyordum sadece.
Telefona girip son mesajlarımızı gözden geçirdim. Çok eskide kalmış gibiydi. Birkaç dakika öncesinde. Yani geçmişte.
Mesajları sildikten sonra pencereme doğru ilerleyip camı açtım. Oradaydı, olması gereken yerde. Başımı iyice dışarı uzatıp gözlerimi üzerine diktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...