25. BÖLÜMBiz zıttız, insanım.
Ayrılamayız ama aramıza çarpılar, duvarlar, yasaklar koyarlar."Dolunay... Sakin ol." Başımı iki yana salladım. Korkusunu görmek, iyi hissettirmişti. Sanki... bir savaşta herkesi öldürmüşüm gibi. Karşı safhadakileri, benim tarafımdakileri... Hepsi tek tetiğimle ölmüş gibi.
"İşte böyle hissetmelisin. Sen, bir katilsin. Hatta 12 katil. 12 ayrı insanın 12 ayrı katilisin. On üçüncüden korkamazsın."
"Dolunay, lütfen... İndir şu silahı." Bana doğru bir adım atınca ben de bir adım uzaklaştım.
"Her şeyin suçlusu sensin. Suçlu sensin, katil sensin!" Başımı sallarken sessizce devam ettim. "Ben, kendimi kurtaracağım."
"Yapma böyle, bırak şunu, kendine zarar vereceksin." diyerek bana doğru birkaç adım attı. Ama bu sefer geri açılmadım. Ben de ona doğru yaklaşıp silahı tam kalbinin hizasına getirdim. Gözlerimin içine baktı. Orada bir çukur gördü. Silahın çentiğini çektiğimde çoktan gömülmüştü oraya.
"Dolunay, lütfen..."
"Lütfen falan yok..." Gözlerinin içindeki korku ve acıyı görmek... Böyle bir duyguyu bir daha yaşayamayacağımı biliyordum. O yüzden, bu süreyi uzattım. "Sadece sen ve ben varız. Birazdan bir kişi eksilecek." Gözlerimi kaçırdım. Bu cümlede yanlış bir şeyler vardı. "Ya da sen ölünce bir kişi var olur." Artık ölmezdim ya o beni öldüremezse.
Nefesini tuttu, durdu. Elleri yavaş yavaş yüzümü buldu. "Tamam." diye fısıldadı. "Sen yaşayacaksan ben ölmeye razıyım." Bir elini indirip kalbine doğrulttuğum silahı göğsünde sabitledi. Kaşlarım çatıldı.
"Ölmeni hiç istemedim, biliyorsun değil mi?" diye fısıldadım sesim buruklaşırken. "Ben sadece beraber yaşayalım istedim." Sol gözümden bir yaş akıp zar zor nefes alabildiğim dudaklarım arasında kayboldu. "Ama sen beni öldürüp durdun. Ama ben yaşamak istiyorum, Kül." Gözlerini kapatıp acıyla sıktı.
"Tamam, öldür beni." Dudaklarımı sıktım. Ölmesini istemiyordum. Sadece O, kulağıma onu öldürmem gerektiğini fısıldamıştı. Çünkü bunu istiyordu. Yani, istiyordum.
Kolları bedenimi sardı. O bana sarıldı, ben de tetiği çektim. Kulağına "Seni çok seviyorum." diye fısıldadım. Silah elimden kayıp düştü. Ama o bana sarılmaya devam etti. "Ben de seni."
🌒
"Gizil... Gizil!" Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Bir anda Kılıç'ın yüzünü görünce içime doğan rahatlıkla gözlerimi yeniden kapattım ve ellerimi yüzüme siper ettim. Bir yandan gördüğüm rüya için homurdanırken aynı zamanda o rüyanın etkisinden kurtulmaya çalışıyordum.
"İyi misin? Al su iç." Ellerimi yüzümden çekip uzattığı plastik bardağı aldım. Aldığım gibi de yanımdaki sehpaya koydum çünkü aklımı henüz toparlayabilmiş değildim. Aklım midemi de etkilemişti. Herhangi bir şey yesem içsem kusacakmışım gibi geliyordu. Kılıç ağırdan alarak yanıma oturdu ve suyundan bir yudum alıp bardağı benim gibi yanındaki sehpaya koydu.
"İyi misin?" diye yineledi. Ama ben konuşamayacak kadar kötüydüm. Elimi karnıma koyup evet anlamında mırıldandım. İnanmadı.
"Sen yeniden uyu istersen, su içersen iyi olur diye düşünmüştüm."
"Ay yok," diye çıkıştım hemen. Bir daha uyumak istemiyordum. Sayamasam bile birkaç kez uyuyup da yine aynı rüyayı gördüğümü biliyordum. "Kâbus görüyorum zaten." Normalde de her gece kâbus görürdüm. Ama bu başkaydı. İnsanların ölmesi ilk defa canımı yakmıştı. Üstelik, ölmesini istemediğim insanları kendim öldürmek, yıllar önce yok olmuş vicdanımdan mıdır yoksa kalbimdeki insani duyguların biraz olsun varlığını hatırlatmasından mıdır bilmem, içten içe beni öldürmüştü. Sanki ölmelerini değil, kendim öldürmek istiyormuşum gibi bir algı oluştuğunda aklımda -O'nun tarafından- kendimden daha da nefret ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...