53. BÖLÜM"İki işten birini seçemez olunca
İkisini de yüzüstü bırakanlar gibiyim."
HamletO gece uzun zamandan sonra ilk defa kabus görmüştüm. Nedeninden emin değilim. Aklıma "Lâl gibi biri"ni takmadığımı kabul ettirmeye çalışıyordum ama bir yandan da Lâl'in o herkese gösterdiği gibi biri olmadığını öğrenmiş, ve biliyordum.
Niye kimse sandığım gibi çıkmıyordu?
Erkenden kalkmış ve kapısına dayanmıştım. Yine söyleyeceklerim vardı ama bu sefer kapıda konuşmak yerine hazırlanıp erken çıkmasını emrettim ve o da sorgulamadan yaptı. Sanki tahmin ediyordu bir önceki geceden sonra böyle bir tepki vereceğimi. Ya da artık o da şaşırmıyordu hiçbir şeye.
Hemen hazırlanıp döndü. Üzerinde her zamanın aksine sıradan bir kot ve benimkine yakın tonlarda bir kazak vardı ve bu kıyafetler saçlarının ve yüzünün rengini tamamen alıkoyuyordu. Belki de malum nedendendi bu. Okulda ikiz gibi gezmek istemesem de bunun nedeninin artık ince bacaklarını saklamak olduğunu anlamıştım.
Beraber metroya gidip yan yana oturduk. Bir süre daha sessizce bekledikten sonra dosyamı açtım ve içinden, bazenleri yediğim orman meyveli yulaf topları paketini ve üzerinde bir numara yazan o kâğıdı çıkardım. Kâğıdı yumruğumun arasında saklayarak paketi açtım ve içinden çıkardığım bir topu ona uzattım. Tereddüt etmeden aldı ve bir süre elinde oyaladıktan sonra ağzına attı. Ben de bir tane alıp yemeye başladım. O yere bakarak çiğnemeye çalışırken ben, parmağımdaki yara bandının kalkmış ucuyla oynayarak gözlerimi ona dikmiştim.
"Anlat." dedim, çok ısrarcı görünmemeye çalışarak bir top daha uzatırken. Yine karşı koymayıp aldı topu. Ve yine elinde oyalamaya başlarken huzursuzca sorumu cevapladı.
"Babam işleri batırdı, California'da. Tüm ilaçların patentleri bitti falan... Şirketi yenilemeyi bırak, toparlayacak para kalmamıştı. Toparlamak için gitmiştik halbuki..." Yulaf topunu ağzına attı bir süre konuşmadan oyalanmak için. Ben de öyle yaptım, bir tane daha attım ağzıma. Arkama yaslanarak çiğnemeye başladım.
"İstanbul'a döndükten sonra sadece birkaç gün kalabildik eski evde. Sonra zaten... bu eve geldik işte." dedi dudağını büküp bana bakarak.
"Boş ver," dedim üzüntüsünü saptırmak amacıyla. "Sizin en azından bir asansörünüz var. Bende o da yok." Başını eğerek üstü kapalı güldü.
"Neden öyle bir evde kalıyorsun ki? Teyzende kalıyormuşsun eskiden. Neden ayrıldın oradan?" Bu soru ilk defa sorulsa bile cevap hemen aklımda canlanmıştı.
"Sen daha benim kuzenleri tanımamışsın. Ayrıca, öyle ev dediğin evde yaşıyordum ben zaten. Eskiden bir ailem vardı. Her şey o evde yıkıldı. Ve ben de sadece altında kalmadan enkazın arasında geziniyorum o kadar. Zaten otelden farkı yok." Sadece yattığım, giyindiğim, banyosunu kullandığım bir oteldi. Duvarıma astığım ölüler veya ölü olmayanlar, arka odadaki ölü gibi yatıp hâlâ kalbi atanlar ve mutfaktaki boş dört sandalye de bu evi otel odasından farklılaştıran tek şeydi.
Bir tane daha yulaf topu verdim. Sonra kendime de aldım. Yeniden yemeye koyuldum. Ufacık paketin içindekiler bittiği için de paketi buruşturup dosyamın içine sıkıştırdım. Başımı çevirip onu kontrol ettiğimde lokmasını bitirmek üzereydi. Ve bitirdiğinde de hemen sol elimde sakladığım kâğıdı çıkardım. Ona uzattığı da şaşkınca bana bakarak kâğıdı aldı.
"Ne bu?" İç çektim.
"Bu... teyzemin tanıdığı bir beslenme uzmanının numarası. Elin doktoruna güvenmezsin sen." Gözlerini kâğıttan çekip başını kaldırdı ve gözlerime umutla baktı. O umudun gittikçe sönüşünü izledim. Gözlerini kaçırırken yutkundu ve başını eğerek arkasına yaslandı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...