28. BÖLÜMSırlarımı saklarım.
Kendimi sakladığım gibi.
Saklayamazsam saklanamam.
Şimdi susmazsam sonra çığlık atamam.Günahlarım var, saklanamaz günahlarım.
Aldığım, ve daha cezasını çekmediğim veballerim.
Ama hangi ceza işler ki günahlarından pişman olmayan bir suçluya?
Hangi ceza pişmanlık aşılar ki çaresizliğinden suçlu düşen bir insana?
Ya da hangi ceza inanır ki günahkârın çaresiz kalışına?Hangi insan inanmak ister ki karşısındaki suçluyla aynı şey olduğuna?
İnsan olduğuna.
Suçlu olduğuna.Hangi insan inanmak ister ki gerçeklere?
Ellerindeki kanlara.
Aklındaki günahlara.
Kalbindeki cansızlara.
Hangi insan kabul eder bunları?
İnsan olmayan ancak.Kapkaranlık bir odadayım. Karanlıktan korkmam ama bu sadece ışıksız bir oda değildi. Bu başka bir şeyin karanlığıydı. "Yalnızlık." diye geçirdim içimden. Sonra düşündüm, "Hadi oradan, ben yalnız falan değilim. Yalnızlık seçilen bir şey değildir ve ben yalnız hissetmiyorum." Yineledim. "Hadi oradan..."
Bastığım karanlıklardan şüphe etmeden birkaç adım ilerledim, bir şey sanki o yönde ilerlememi söylüyor. Sadece 3 adım. Karşımdaki bir başka karanlığın aydınlık bir yere açılacak bir perde olduğunu varsaydım nedensizce. İki perdeyi açtım. Açmam, O'nu ve daha önce hiç olmadığı kadar parlak oluşunu görüp beynimden vurulmuşa dönmem ve uyanmam bir oldu.
Aniden, yerimde titreyerek uyandığım için maalesef Akay'ı da uyandırmıştım. O başını kaldırıncaya kadar pişmanlıkla, alt dudağımı ısırarak onu izledim. "N'oldu?" diye mırıldandı uykulu sesiyle. "Kâbus mu gördün?"
"Hıı, ben hep kgörürüm." dedim sanki kendimle konuşuyormuşum gibi. Ama sanırım bu bilgiyi vermemeliydim.
"Hep mi?" diye sordu kaşlarını çatarak, çocuk gibi.
"Maalesef her gece." diyerek kabul ettim. Sıyrılmamı gerektirecek bir durum yoktu ama bir anda açıklayıvermek de anlamsız gelmişti.
"Niye ki?" Arkasında bir travma aradığını biliyordum. Bir tanesini öğrenmişti, ama bunun esas nedenini değil. Bu konuda ona gerçekten yalan söylemem gerekiyordu. Çünkü O'nu ona açıklayamazdım. Açıklayamazdım çünkü bu sefer beni anlamazdı, hiçbir şekilde, kafasını çevirirdi. Söyleyemezdim ona birçok şeyi, O'nun bana huzurlu bir gece hiç yaratmadığını. Ama her gece uykumu aldığımı. O kâbuslardan çıkmamı istemediği için çok derin görmemi sağladığını. İçimdeki canavarı anlatamazdım çünkü elimde herhangi bir kanıt yoktu O'nun ben olmadığına dair.
"Annem komaya girdikten sonra hep görüyorum." diye yarı yarıya yalanladım gözlerimi kaçırarak. Annemden sonra başlamıştı evet bu kâbuslar, ama onları yaratan esas olay annemden birkaç hafta sonraydı.
Akay dudaklarını birbirlerine bastırıp başını eğdi. Üzgün hissetmesini gerektiren bir durum yoktu. Ben bile kendime üzülmüyordum. O yine bana "Özür dilerim." demedi çünkü yine bunu çok kez duyduğumu ve ikimizin de suçlu olmadığımızı biliyordu.
"Korkunç mu peki?" Çok. Çok korkunçlar. Her sabah nefes nefese ve ter içinde uyanıyordum. İki günde bir duş almam bu yüzdendi çünkü geçirdiğim o bir gece, yıkadığım saçımı yeniden yıkanacak hâle getiriyordu. Bazı geceler daha sakin geçse de etkisi tüm gün sürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Genç KurguÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...