24. BÖLÜM
Ejder
"Minel... Sakin ol." Başını kontrolsüzce iki yana salladı. Gözlerimin en derinine bakıyor, sanki korkumu okumak istiyordu. Ama elindeki silaha karşı, kendime yönelik bir korkum yoktu. Sadece onun başına gelebileceklerden korkuyordum.
"Minel, lütfen... İndir şu silahı." Ona doğru bir adım atınca o da bir adım uzaklaştı.
"Her şeyin suçlusu sensin. Suçlu sensin, katil sensin!" Başını sallarken sessizce devam etti. "Ben kendimi kurtaracağım." Kül'e bunları nasıl söylediğini anlamıyordum. Söyledikleri doğruydu ama ona asla böyle şeyler söylememişti. Hiç ona karşı bir hamle de yapmamıştı. Bu silah çekme de nereden çıkmıştı?
"Yapma böyle, bırak şunu, kendine zarar vereceksin." Diyerek endişeyle ona yaklaştım. Bu sefer geri açılmadı. Bana doğru yaklaşıp silahı kalbime yerleştirdi.
Silahı yoklayıp yeniden gözlerine baktım. Orada bir çukur gördüm. Silahın çentiğini çektiğinde çoktan gömülmüştüm oraya.
"Minel, lütfen..."
"Lütfen falan yok..." Bir süre bekledi korkumun zevkini çıkarır gibi. "Sadece sen ve ben varız. Birazdan bir kişi eksilecek." Gözlerini kaçırdı, düşünceli. "Ya da sen ölünce bir kişi var olur."
Ondan vazgeçmişti. Kendini istiyordu. Sonunda! Kül'ü terk ediyordu! Bunun gerçekleşmesi için her şeyi yapardım.
Nefesimi tuttum, durdum. Ellerim yavaş yavaş yüzünü buldu. "Tamam." diye fısıldadım. "Sen yaşayacaksan ben ölmeye razıyım." Bir elimi indirip silahı sabitledim. Kaşları çatıldı.
"Ölmeni hiç istemedim biliyorsun değil mi?" diye fısıldadı sesi buruklaşırken. "Ben sadece beraber yaşayalım istedim. Sol gözünden bir yaş akıp titreyen dudaklarını buldu. "Ama sen beni öldürüp durdun. Ama ben yaşamak istiyorum, Kül." Kül. Yine Kül.
"Tamam, öldür beni." Dudaklarını sıktı. Ölmesini istemediğini biliyordu. Ama artık bunu yapmak zorunda olduğunu da.
Ona sarıldım. Tetiği çekti. Kulağıma "Seni çok seviyorum." diye fısıldadı. Silah elinden kaydı, yakaladım. Ona sarılmaya devam ettim. "Ben de seni."
Ondan ayrıldığımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bulanmış vizyonumla görebildiğim kadarıyla bulunduğumuz yer kanla kaplıydı. Göğsüme baktım. Üzerimdeki beyaz tişörtteki kan adeta siyahtı. Yeniden ona baktım. Kocaman gözleri beni vurduğu yerdeydi.
O an hiç düşünmeden dışarı koştum. Silahı belime takıp evden uzaklaşmaya başladım. Gidebileceğim en uzak, ıssız yere gidip orada sonumu bulacaktım, zaten yağmur yağıyordu, kimse olmazdı. Onun karşısında ölemezdim hayır, görmemeliydi bunu. Kim bilir o zaman n'olurdu. Uzaklaşmalı ve ölmeliydim. Kurtulması için. Hepsi hep kurtulması içindi.
Ama çok da uzaklaşamadım.
Sokağın başından birinin girdiğini görünce içimden lanet ettim ama o kişinin kim olduğunu anladığımda olduğum yerde kalakaldım.
O an, kalbimin ağrısını hissetmeye başladım. O an, nefeslerim kesikleşti, ağırlaştı, yetmemeye başladı. Onu gördüğüm an ölümü gerçekten hissetmeye başladım. Çünkü yaşayan ölürdü, bu zamana kadar ben sadece hayattaydım. Oysa şimdi hem yaşıyor hem ölüyordum.
Hep ölmek istemiştim. Minel'i lanetinden kurtarmak. Ama bunu kendisinin yapması gerektiğini biliyordum. Kül onu terk etse dayanamazdı çünkü. Kendi terk etmeliydi onu, etmişti. Onu sonunda öldürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Ficção AdolescenteÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...