23. BÖLÜMKelimelere göz yumamazsın;
gözle görmezsin kelimeleri,
gözkapaklarınla engelleyemezsin.
Kelimeleri duymazdan gelirsin,
ama içindeki unutur mu bilmezsin."Bir varmış... Ya da hiç yokmuş, küçük bir prenses... yokmuş. Her gün daha beter yok olurmuş ama her sabah yeniden var olarak uyanırmış. Her gün, yok olmak için uyanırmış. Gece yatağına yatıp yatmadığını bile bilemez ama sabah uyandığında tüm uzuvlarını hissedebildiğine üzülürmüş. Hem de çok üzülürmüş. Çünkü var oluşunda, var olmasını istemediği birçok kişi varmış. Ama yok oluşunda, yanında kimse yokmuş. Var olurken insanlar içinde yalnız hisseder, yok olurkense yalnızlık ve boşluğun içinde hiç yalnız hissetmezmiş. Çünkü o zaten, bir boşluktan ötesi değilmiş." Daha o kadar ayılmadığım için sesini çözemediğim kişinin anlattığı hikâyesine, gözlerim hâlâ kapalıyken kaşlarımı çattım. Ağzımdan kuru bir fısıltı çıktı.
"Pearl?.." Ama onun ismini andığım an beynim çalışmaya başladı ve sesin kime ait olduğunu çıkardım. O herkesi mest eden, âdeta büyüsüyle esiri eden kahkahaları, aklımın uyku sersemi olmasından dolayı normalde bulduğumdan daha iğrenç ve irite edici gelmişti. Gözlerimi açıp onu görmeye henüz hazır olmadığım için kapalı tutmaya devam ettim.
"Günaydın prenses, iyi uyudun mu?" Başımı onun olduğu yöne çevirdim.
"Senin sesini duydum ya, uykumun bir önemi kalmadı." deyip yüzümü yeniden diğer tarafa çevirdim.
"Ya, demek o kadar çok seviyorsun beni? Tatlı kız seni, aferin, yola gelmeye başlıyorsun anlaşılan."
"Getireceğim yola seni ben." diye mırıldandım ona duyurmamaya çalışarak. Ama hiç söylememiş bile olabilirdim. Öyle uykuluydum ki doğru düzgün düşünemiyordum bile. Ama yine de kulağımın dibine girdiğini algılayabiliyordum.
"Artık uyanman lazım." diye mırıldandı kulağıma, söylediği şeyin aksine bir ninni gibi. "Teyzen seni bekliyor." Kılıç'ı yeğlerdim. En azından onun irite edici sesini daha az duyuyordum çünkü o benimle konuşma taraftarı değildi. Oysa ben Ozan'ın eğlencesiydim. Ama sanırım, Kılıç da benim ufak eğlencelerimden biriydi. Bir anlığına Kılıç'la empati kurdum, ama bunun saçmalığının farkına varınca kendimi düşüncelerimden sıyırmak için aniden gözlerimi açtım. O sırada Ozan beni sırtımdan tutarak kaldırmaya çalışıyordu. Onun desteğini istemiyordum, kendim doğruldum.
"Çek ellerini." Hızlıca ayağa kalktım ama sanırım bu fazla ani olmuştu. Başım döndüğü için bir süre sabit kaldım.
"Kendin beceremezsin diye düşündüm. Malum..." dedi ellerimi ve benim akıl seviyemi kastederek. Nefesimi tutup ona doğru döndüm.
"Ozan ben ot değilim. Ayrıca ellerim çoktan iyileşmişti eğer sen-" Sözümün devamını boğazımda bıraktım. Nedense bu cümleyi tamamlamak, yarım bırakmaktan daha iyi bir karar gibi gelmişti ama artık çok geç kalmıştım.
"Ben ne?" diyerek karşımda durdu. Bana doğru eğilerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Canını mı yaktım yoksa o gün?" Ona bu malzemeyi vermemeliydim. Beni sabah, en akıldan yoksun saatimde gafil avlamamalıydı. Gözlerimi kaçırıp yere baktım. "Ah, canının o kadar yanacağını düşünmemiştim küçüğüm." Eli elime uzandığında geri açıldım. Gözlerine bakmaktan kendimi alamadım o an, onu susturacak veya hareket etmesine engel olacak bir şeye ihtiyacım vardı her ne kadar tehditkâr bakışlarım ve çatık kaşlarımın işe yaramayacağını bilsem de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...