22. BÖLÜM
İnandım.
Öyle inandım, öyle taştan, öyle sıkı döşedim ki inanç duvarlarımı;
inanmadığım tek bir an tüm inancımı sorgulatmaya,
birbiriyle titreyecek kadar iç içe geçmiş taşlarımın yıkılmasına yetti.İnandım.
Öyle inandım, öyle bağlandım ki özgürlük fikrine, asla bu fikirden öteye gidemedim.Sıla geldiği gibi, ellerimi sargılı görüp gittikten sonra okul için hazırlanmak yerine yatağıma geri devrildim. Yüzüne kaç saniye bakakalmıştım acaba tüm o hezeyanı yaşarken? Tüm söylediklerimi söylemiş miydim gerçekten? Söylesem bir tepki verirdi herhalde. Sadece aklımın bir oyunu olduğuna karar verdiğimde gözlerimi yumup uyumayı denedim. Ama o an, artık zamanında uyanamadığım için kurduğum alarm çalmaya başlayınca saatin 6 buçuk olduğunu anladım. "Bu Sıla için bir rekor olmalı." diye homurdanarak yataktan kalktım. Gözlerimi elimin tersiyle çapaklarından temizlerken banyoya gittim. Güneş daha henüz doğmamıştı bile. Ve bu yüzden her yer karanlıktı.
Banyonun ışığını açıp gözlerimi araladığım an tam kulağımın kenarından "Dolunay!" diye güçlü bir fısıltı geçince korkuyla çığlık attım. Eş zamanlı olarak ellerimi kulaklarıma kapattım. Kalp atışlarım bir anda hızlanmıştı ve belli belirsiz, ağlamaklı bir tonda inlemeye başlamıştım. Etrafı kolaçan ettikten sonra titreyerek kendimi yere bıraktım ve gözlerimi kapattım. Elimde olmadan ağlamaya başlamıştım. Ve bacaklarımdaki, kapanmak üzere olan yaraları yeniden açmaya.
Altımdaki pantolonu telaşla çıkarıp dizlerimi kendime çektim. Bana en çok acı çektiren, yani en çok kanattığım yaranın kabuğunu bir kez daha söktüm. Çok kan aktı. Başka ufak yaralar buldum, onları da kanattım. Gözyaşlarım, yüzümü dizime dayadığımdan bacaklarıma akıyor, yoluna çıkan tüm açık yaraları yakıyordu. Her şekilde savaşıyordum O'na karşı. Bacaklarım tamamen kan içinde kalana kadar. Ama çıkmadı içimden. Ama çıkmıyor, içimden!
Dizlerime vurduktan sonra ellerimi yeniden kulaklarıma kapattım ve inleyerek ağlamaya devam ettim.
O an, O'ndan asla ama asla kurtulamayacağım kafama bir kez daha dank etti. Ama ben bunu zaten biliyordum, iliklerime kadar. Sanırım o an yeni bir şey anlamıştım. Ben kimseden korkmadığım, bir tek O'ndan ölümüne korktuğum için yapıyordum her şeyi. Tek bir fısıltısı bile kalbimin, öldürecek kadar hızlı atmasına neden oluyorken diğer insanları, bir damla kanımı verecek kadar önemsemiyordum. En azından eskiden... Ama ne kadar eski?
Kapım yeniden çalınmaya başlayınca yerimden sıçrayarak gözlerimi açtım ve ellerimi kulaklarımdan çektim. Kim olduğunu merak ettiğim için kapıyı çalış şekline odaklanmaya çalıştım ama kapı bir daha çalınmayınca yanlış duyduğumu düşündüm. Bu kapı sesi sayesinde biraz olsun kendime gelmiştim. Lavabonun kenarına tutunup kalkmayı denerken kapı yeniden üç kez tıklatıldı. Ama ben bundan bile korkmuştum. Korkak gözlerle başımı dışarı uzatıp kapıya doğru baktım. Kılıç olmadığı kesindi. Komşulardan biri olabileceği aklıma gelince hızla pantolonumu geri giydim. Sonra yeniden arkama döndüm ve aynadan saçlarımı kontrol ettim. Ama bunu yapışım bile beni pişman etti. İnsanlar için iyi veya normal görünmek zorunda değildim ki... Hem de o ihtiyar komşulara...
Kapı yeniden tıklatıldığında gözlerimi, aynada bakakaldığım saçlarımdan çektim. Dışarı çıkıp, yutkunarak 3 adım attıktan sonra kapıyı açtım. Karşımda kimi görmek isteyeceğimi hiç bilmiyordum ama onun gelmesi, beni bu kılık ve bu hâlde görmesi ne kadar iyiydi emin olamıyorum. Hiçbir şey demeden bana doğru bir adım atınca ister istemez geri sektim. Sırtım duvara çarpınca korkarak oradan da sektim. Ellerini bir anda kollarımda hissedince dehşetle bakan gözlerimi duvardan alıp Ejder'e çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...