20. BÖLÜM

128 4 51
                                    


20. BÖLÜM

Uyumak için kuzuları sayan bir çocuk,
annesinin eve gelmediği günleri saymaya başlamamalıydı.

Akşama evime döndüğüme inanılmaz mutluydum. Ama bir sonraki gün okul olduğu düşüncesi tüm mutluluğumu bir anda yok etmişti. Hiç okula gidebilecek gibi hissetmiyordum kendimi. İnanılmaz kırgın ve aynı zamanda kızgın hissediyordum. Ve Ozan'ın bana bunları hissettirdiğinden dolayı da kendimden nefret ediyordum.

Eve geldiğim gibi uyumayı denedim çünkü saat akşam 8 olmuştu ama artık bir düzenim olmadığı için yatakta bir saat boyunca oyalanıp yeniden ayaklandım. Nereye gideceğimi biliyordum. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum. Ama kendimi parkta buldum. O parkta.

Neden gelmiştim buraya?

Yine geri dönmesini beklemek için mi?

Döner miydi bu sefer peki?

Hayır.

Bunun için birkaç küsür yıl geç kalmıştım.

Kendimi hemen salıncakların oradaki banka bıraktım. Bir kolum yere doğru sarkarken diğerini karnıma koydum. Banka yattığımdan beri gözlerim kapalıydı. Şimdi açtım. Açtığım gibi O'nu tam karşımda buldum.

"Cevabını almadın mı çoktan? Kaç sene oldu, hâlâ onu mu bekliyorsun?" Dudaklarımı birbirlerine sıkıca bastırdım.

"Onu bekliyor olsaydım annemin fişini de çekerdim."

"Yani her ikisinde de kendinden vazgeçmiş olurdun, öyle mi?" Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum.

"Evet. Pes edersem-"

"Sen zaten bana gelerek pes ettin. Artık bir antlaşma yatırmalıyız masaya. Savaş bitti. Kaybettin." Sözümü kesmesinden nefret ederdim. Kendimi daha da kaybetmişim gibi hissettirirdi.

"Sen beni henüz tanımadın. Tanısaydın, o antlaşma şu an istediğin gibi sonuçlanmıştı." Zar zor düşünebiliyor, zar zor konuşabiliyordum O'nunla.

"Ne istediğimi biliyor musun ki?" Bir anlığına duraksadım. Blöf mü yapıyordu? Umarım beni sadece oyuna getirmeye çalışıyordur.

"Bir tek beni isteyebilirsin. Kabul et. Ve tek istediğin şeyi de sana vermeyeceğim." Çünkü bir tek benim kafamdaydı. Bir tek bana aitti.

"Yapma bana bunu, üzülürüm bak." dedi dalga geçer gibi.

"Umurumda değilsin. Kimse değil."

"O zaman o yanına gelince toparlanma ve benimle konuşmaya devam et." Kaşlarımı çatarak gözlerimi açtığımda başım yana yatıktı karşıdan bana doğru yürüyen Barış'ı gördüm. Hızlıca doğrulup normal bir pozisyonda oturdum. Burada ne işi olduğunu düşünemeyecek kadar şaşkındım. Beklediğim kişiden çok uzaktı.

"Barış?" Bir şey söylemeden yanıma oturdu. Yüzüne ikinci maskesini takmıştı.

"Gizil..." dedi benim gibi, sanki adımı düzeltir gibi. Ne yapmaya çalıştığını veya neden burada olduğunu anlamamıştım.

"Ne haber?" dedim garipçe. Başka ne söyleyebilirdim ki?

"İyi, senden?" Bu sohbet böyle mi devam edecekti? Bunu bozma zorunluluğu hissettim.

"Senin sorunun ne?" diye direkt sordum. Sorun olarak okulda gösterdiği akıl sağlığı problemlerinden bahsetmiyordum. Ne olmuştu ona da bu kadar iki yüzlüydü? Başını karşıya çevirdi ve arkasına yaslandı. Cevap vermeyeceğini anlamıştım ama böyle bir soruyu bir anda sormama şaşırmamıştı bile. Benden bile daha az önemsiyor gibiydi insanları. Bunu biraz kıskanmıştım.

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin