37. BÖLÜMGözlerin gözlerine denk geliyor mu karşındaki aynada?
Yoksa kısa mı kalıyor yansıman,
ya da sen mi?
Eskiden iki koltuğa sığardım.
Şimdiyse kendime bile sığamıyorum.
Aynaya baktıkça küçücük bir çocuk görüyorum. Sanırım bundan hiç kaçamayacağım. Aynadaki yüzü kan içindeki çocuktan ve onu görmekten. Elimi aynanın üzerine koyup yüzünü okşadım. "Küçüğüm..." diye mırıldandım. Küçüklüğüm, ufaklığım. Çok büyüdüm, hızlıca büyüdüm. Annem, babam göremedi bile. Tek başımaydım. Aynanın içinde başka yansımalar aradım. Bir aile fotoğrafı görmek isterdim karşımda. Kardeşim neye benzerdi mesela? Onun ardından başka bir kardeşim daha olur muydu, annemin bu sefer terk etmeyeceği? Belki büyürken yanımda bir arkadaşım olsaydı... böyle olmazdım? Herhangi bir şey ufacık da olsa değişseydi böyle olmazdım belki de. O gün kahve yaparken şeker yerine tuz koymasaydım mesela? İki ekşi yüz görmesem bir şeyler değişir miydi? Ya da pembe yerine mavi plaj terliklerini seçseydim? Denizde kaybolup yalın ayakla kumda yürümek zorunda kalsaydım sıcak kumda bir miktar daha acı çeker, en azından birkaç saniye daha duygularımı hayatta tutamaz mıydım? Bunların hepsi keşke miydi yoksa sadece sorguluyor muydum emin değilim. Yalnızca tek bir şey farklı olsaydı her şey değişecekmiş gibi geliyor.
Çekmeceden annemin nar çiçeği rujunu aldım. Sürdüğünü hiç görmemiştim veya hatırlayacak kadar dikkatli bakmamıştım sürdüğünde de. Gözleri ne renkti? Unutmuş olamazdım, benimkiler gibi kahverengiydi elbette. Beni sol gözünün mü yoksa sağ gözünün mü altındaydı? Sol. Hayır sağ... Emin olamıyorum.
Aynada gördüğüm yansımamdan esinlenerek, küçük bir çocuğun çizebileceği kadar özensizce bir anne çizdim aynanın sol tarafına. Üçgenden bir elbise, saç için birkaç çizgi, kafasının tepesine bir fiyonk, kollar, bacaklar... Sonra sıra yüzüne geldi. Çok güler miydi? Ruj sürer miydi çok sık? Elimdeki rujun ne kadar kullanılmış olduğuna bakmak için geç kalmıştım. Çok düşünmedim. Çocuklar çok düşünmezdi. En azından bildiğim kadarıyla. Sıradan bir gülen yüz çizdim. Ruju biraz daha açtım ve aynanın sağ tarafına yöneldim. Babamın kaç yaşında gittiğini bile bilmiyordum. Onunla ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum. Klasik bir adamdı işte. Küçükken filmlerdeki her kumral babayı o sanırdım. Bu yüzden sadece bir Cin Ali çizmekle kaldım. Gülümsemesinin yamuk olmasını istediğime karar verdim ve sadece dudağının sol tarafını yukarı kıvrık çizdim. Kaşlarını da ekledikten sonra birkaç adım geri açıldım. Ortalarında durdum. Küçük kalıyordum yanlarında. Olması gerektiği gibi. Onlar için hep ufacık bir kız çocuğu kalmalıydım. Ama kendim için çok büyümüştüm.
Bir adım sola kaydığımda yanıma bir kişi daha çizebileceğime karar verdim. Elimdeki ruja baktım. Bir kişiye daha yetebileceğini düşünmüyordum. Yeniden çekmeceyi açıp, kahverengi tonlarında bir ruj çıkardım. Tam bileğimi destek amaçlı aynanın üzerine koymuş, kendime bir kardeş çizecekken neye benzediğini zerre bilmediğimi fark ettim. Babama mı benziyordu acaba? Saçları ne renkti? Benimkiler gibi kıvırcık mıydı yoksa düz mü, dalgalı mı? Gözleri? Benden uzun mudur? Küçük kardeşler her zaman ablalarından uzun olur derler.
Sorularım saptı.
"Acaba şu an hâlâ yaşıyor mudur?" diye sorarken buldum kendimi. Dudaklarım titriyordu. Çok önemli bir nokta daha kaçırmıştım. Kız mıydı erkek mi? Allah'ın cezası boşluğa ne çizecektim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...