63. BÖLÜM
Papatyalar ölümü sayar.
Senin hafızan beni sayıklar.
Kopar kopar taç yapraklarını.
Geri ekemezsin günahlarını.
Seviyor sevmiyor değil bu.
Sevemezsin zaten bunu.Hiçbir koşulda.
Ölüm ve yaşamak değil asla.
Yalnızca ölmek ve daha çok ölmek anca.Ben susarım, papatyalar zaten konuşmaz.
Ben ölürüm, papatyalar artık sayamaz.Ellerime baktım. Ya da zaten saatlerdir bunu yapıyordum. Gözlerim her santiminde gezindi. Sorgularcasına başımı kaldırıp aynaya baktım.
"Sen de bunu görüyor musun?" diye sordum yüzü kandan seçilmeyen kıza. Cevap vermeyince titreyen ellerimi uzatıp ona gösterdim. "Söylesene, görüyor musun bunu!" O cevap vermese de avuç içlerimi yüzüne tutmaya devam ettim. Gözleri sessizce ve tepkisizce ellerimde gezindi. Sonra yeniden benim gözlerime ulaşınca sinirle ellerimi aynaya bastırdım. Aynanın çatladığını avuçlarımın içinde hissetsem de gözümü kırpmadan O'na bakmaya devam ettim.
"Baksana, ikimiz de kanlıyız." dedim hırıltılı bir sesle. Sessizliği kendimi güçlü tarafmışım gibi hissetmeme neden oluyordu. O'nun çekimser tavırları, hırsımı ve özgüvenimi okşuyordu. Ama bütün bu duygular ellerinin arasında sıkıp patlatabileceği kalbimde gerçekleşiyordu.
"Ama bir tek ben canlıyım." diye ekledim ona nispet yapar gibi. "Çünkü sen sadece benim aklımdasın. Sen bir varlık değilsin." Tavrı ağır ağır gevşedi ve başını biraz geriye atıp bana üstten baktı.
"Öyleyse neden hâlâ benimle konuşuyorsun?" Sadece güldüm. Ağzımdan alıp boğazıma tıkanan nefeslerimle güldüm.
"Çünkü biz suç ortağıyız aptal." dedim. "Sen de bana ihtiyacın olduğu için peşime takılmıyor musun?" Kaşları aniden çatılıp dudakları aralandı. Ah, O'nu bir surat ve ifadeleriyle görmek, üstelik bu hâlde görmek çok hoşuma gidiyordu. Bu hâlde: yıkık, dökük, çökmüş, kanlı, cansız... Benim gibi, ölüm gibi...
"Sen..."
"Evet," dedim hızlıca. Sanki bu şaşkınlığı kendiliğinden geçmesin diye hızlıca her şeyi açıklayıp zekâmı ona kanıtlamak istiyordum. "Unuttum mu sandın? O cehennemin neresi olduğunu, hiç, anlamadım mı sandın?" Yeniden hırıltılı bir şekilde güldüm. Yorgunluğum ve nefesimin tıkanıklığından dolayı, ellerimle aynaya dayanmaya devam ederken başımı eğdim. "Bilinçaltı, gördüğü yerlerden karma yaratırmış rüyaları. Ben hiç böyle bir yer görmediğime göre, sen gördün." Başımı yeniden kaldırdım. Gözlerine bakmak istedim, gözleri varken. "Ve oradan kaçmak istiyorsun. Benim beynime hapissin, orada da kendi cehennemine; çıkmak için de, bana muhtaçsın." Dişlerini sıktığını gördüm. Hiç bu kadar net görmemiştim tepkilerini.
"Evet, haklısın." dedi sadece. Tek bir cümlesi beni sinirlendirmişti. Benim O'na yalvardığım gibi yalvarmasını istiyordum bana. Onca acıyı aynı şekilde o da çeksin, sevdiği kadar da nefret etsin benden. Ağlasın, zırlasın, çığlıklar atsın... O'nu durduracak gücün elimde olmasını istiyordum. Artık O benim esirim olsun istiyordum. "Ama kaçırdığın bir konu var." Kaşlarım önce şaşkınlıkla havaya kalktı, sonra da şüpheyle çatıldı.
"Ne!" diye sordum hemen. Bir anda aynaya yaklaşıp alnını vurunca gözlerim aynanın çatlayan noktasına ve edindiği yeni yaradan sızan kana odaklandı. Sonra da yüzündeki sinsi sırıtışa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...