36. BÖLÜM

163 4 0
                                    


36. BÖLÜM

Üç buçuk hayal.
Dört tam duvar.
Yarım bir sayı nasıl tama eşit olabilir?
Eğer insan yarımsa.

Üç buçuk hayal.
Dört tam duvar.
İşte hayaller bunlardır, bizi kısıtlayan dört tam duvar.
Yaşarken o duvarların arasında yaşarız,
ölmek için de kendimizi yine o duvarlara asarız.

Hangisinden vazgeçilir?
Hangisinden vazgeçmek daha kolaydır?
Üç buçuk hayalden mi,
bir yarım insandan mı?

Sabah odama spesifik birinin dalacağını biliyordum ama bu Ozan'dan başkası çıkınca şaşırmadan edemedim.

Yatağın ortasında uzanırken birinin gelip yanıma uzanması, Ozan olduğunu varsayınca normal geldiği için bir tepki vermemiştim ama uzun süre bir şey demediğinden gözlerimi devirip ona döndüm.

"Oha!" Yataktan hızlıca kalktım. "Nasıl girdin buraya!" Ayağa kalktı.

"Sakin ol, Dolunay. Kalaycıların oğluyum ben, hafife alma beni."

"O zaman, ne işin var burada?" diye sordum dişlerimi sıkarken. Derin bir nefes alıp yatağın öbür ucundan yanıma geldi.

"Konuşmamız lazım." dedi ciddi bir tonda.

"Okulda konuşsaydın ya! Teyzemlere gelmemi mi bekledin? Ozan'ın ağzına illa bir şey vereceksin değil mi?" diye hayıflandım. Karşımda o varken çok fazla ciddi olamıyordum, ilk önce okuldaki hâlini tanıyıp ona göre yargıladığımdan olabilir. Bu hâline o kadar da alışık olmadığımdan pek ciddiye alamayıp ağzıma geleni söylüyordum.

"Kimse görmedi beni, sakin ol. Ayrıca kız yurdunda değiliz. Teyzenler de medeni insanlar, malum..."

"Eh, ama narsist üvey kuzenimin en büyük eğlencesi de benim. Bu yüzden o odama dalmadan gitsen iyi edersin." Sessiz kaldı. Dişlerini sıkıp sırtını dikleştirdi. Üzerindeki, sabah şıkırtısı takımıyla olması gerektiğinden daha ciddi görünüyordu. Ozan gibi her yere takım giyecek biri olmadığını sandığımdan üzerine tam olarak uyan takımı da yadırgamıştım.

"Dinleyecek misin?"

"Sen beni dinledin mi?" Kaşlarını çattı.

"Hiç konuşmaya çalıştın mı?" Gözlerimi devirdim.

"Hayır, sen bana gelmeliydin çünkü. Beni kana susamış bir katil bellemeden önce." Sessiz kaldı. Bu hâli çok konuşma taraftarı değildi. Sessizliğin bilgeliğini kullanmaya çalışıyordu belli ki. Ya da sadece öyle öğretilmişti. Cemiyetin içinde annesi ve babası intihar etmiş biri olması ve bu konunun yayılabilme olasılığı büyük bir kargaşaya yol açabileceği için tek çözüm bu iki ebeveynin tek çocuğunun ağzını görünmez bantlarla kapatmak olmuştu anlaşılan.

"Dediklerimizi dinledin demek?"

"Evet."

"O zaman neden bir tepki vermedin?" dedi telaşla. Kaşlarımı kaldırdım. Şüphelendiğim şeylerden biri doğru çıkacak gibi görünüyordu. Kollarımı bağladım.

"Dediklerinizi duymamı mı istiyordun?" diye sordum imayla. Yutkundu. Ağzından bir şey almak istediğimi anlamıştı sanırım çünkü omuzlarını düzeltti ve bana yine Ozan gibi üstten baktı.

"Bu kadar gurursuz biri olmanı beklemiyordum. Gerçi, kuzenlerine öyle benziyorsun ki, onlar gibi olman çok da şaşırtıcı değil." Dudağımı büküp başımı aşağı yukarı salladım. Amacı hakaret etmek miydi yoksa konuşmak mı? Üstüne başına yeniden baktım. Tam bir Kalaycı'ya benziyordu. Ama onlar gibi davranmadığı kesindi.

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin