62. BÖLÜM

162 3 0
                                    

62. BÖLÜM

Anne... bugün biri öldü.
Birini öldürdüm.
Biri bugün öldü,
ama ben onu seneler önce katlettim.

Anne... Ben çocuk muyum şimdi katil mi?
Çocukken işlediğim günah, katilken bir bedeni alsa,
yazar mı bu günahımı sol omzumdaki meleğim?
Yoksa tüm melekler terk mi etti beni?

Anne... Sen de melek misin şimdi?
Terk mi ettin beni?
Hiç mi dönmezsin geri?

Anne... Orada mısın?
Geliyor musun?
Duyuyor musun?
Bugün biri öldü anne!
Seni öldürdüm anne!
Duymuyorsun.
Hiçbir yerde de değilsin zaten.
Ve bana hiç gelmedin anne.

Çocukluğuma yazıldı günahlarım.
Seni gömense katil tarafım.

Bir süre öylece tepemde dikildi, sanki hiç sevmediğim güneşi, gölgesiyle engellemek ister gibi. Geldiğini gördüğüm an -elimde oyalandığım inciyi cebime atmaktan başka- bir tepki vermediğimi görünce, zaten yapacağı şeyi yapıp, ağırdan alarak yanıma oturdu. Bir süre sessiz kaldı. Karşısındaki manzarayı süzdü. Ama ona, bana güzel geldiği kadar hoş gözükmedi bu görüntü.

"Şimdi sana kaç desem," Başımı kaldırıp ona baktığımda o, sanki ona bakmamı beklemişçesine başını çevirdi. "Burası seni üzecek, bu insanlar seni üzecek..." dedi her maddesinde başını, kabul ettirmek istercesine sallayarak. "Kaçabilecek misin?" Gözleri yeniden bana döndüğünde hiç ifadesiz ona bakmayı sürdürdüm. Cevabımın ne olduğunu bilse bile sanki, anlattığı şeyin havasındaymışız gibi, gözlerini kapkara giyinmiş insanlara dikip, "Saat tam 12 yönünde bir sürü insan, sen onlara baktıkça sende kesikler, yaralar açıyor..." dedi. Sonra yeniden bana baktı bir cevap beklermiş gibi. "Ama sadece biri, seni ağır yaralayabiliyor." Yutkunup gözlerimi kaçırdım. Kucağımda birbirlerini boğazlayan ellerimi görmemek için gözlerimi saat tam 12 yönünde çevirdim ve karşımdaki insanlara, ve hepsinin önünde, ortasında duran tabuta baktım.

"Bana hiçbir şey bırakmadı..." diye mırıldanabildim sadece. "O tabut boş." Gözlerim tabuta kapanıp ağlayan teyzemi ve ona sarılan Asil'i izliyordu. "Sadece dine uygun olsun diye cenazesini yapıyorlar." Başımı ona çevirip baktığımda kaşları hafif çatıktı. Yüzüne bakamayıp yeniden gözlerimi kaçırdım. "Bedenini bir eğitim ve araştırma hastanesine bağışlamış. Bana cesedini bile bırakmadı." Anlayışla başını sallayıp, derin bir nefes alarak karşıya baktı ve arkasına yaslanıp ellerini birleştirdi.

"Mezarlıklar hapistir." dedi sanki aklı, söylediği şeyi çok önceden düşünmüş gibi. "Ölü olanı değil canlı olanı esir tutar. Kendi ayaklarınla gittiğin bir hapishanede esir tutulmayı istemezsin değil mi?" Gülümsemeye çalışarak ona baktım.

"Barış'a da mı öyle oluyor?" Bana bakarak benim gibi yarım yamalak gülümsedi. Gülümsemesi büyürken başı iki yana sallanmaya başladı. Bir ismi sayıklar gibi başını sallamaya devam ederken bir kolunu omzuma attı ve beni kendine çekip sarıldı.

"Bazı mezarlıklar topraktan değildir." dediğinde, sanki spesifik biri hakkında konuşuyordu. "Bazılarında da beden olmadığı gibi, hücresinin anahtarı da yoktur." Başımı omzuna gömdüm ki o da öyle yapsın. Öyle de oldu. Onu acıtan şeyi düşünmemek için yüzünü saçlarıma gömdü.

"Ya!" Bir anda ağlamaklı bir yakarış duyunca ikimiz de doğrulduk. "Ne dedim ben ama ya, ne dedim ben!" Barış, hem alaycı ses tonuyla hem de burnu, gözleri kızarmış, gözü yaşlı bir hâlde yanımıza yaklaştı ve hemen kendini benim diğer yanıma bıraktı.

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin