10. BÖLÜM

226 10 43
                                    

10. BÖLÜM

Aptal çocuk.
Terk edene hep geri mi koşar?
Aptal kız.
Hiç akıllanmaz mı?

En büyük ceza yetmez mi bu oyunda kazanmanın olmadığını anlamana?
Anne acısı yetmez mi aptal çocuk, hep çocuk olmayacağını anlatmaya?
Büyütmez mi seni hiçbir şey asla?
Hep mi ağlarsın canını yakan adına?

O sabah annemin beni uyandırmasını her şeyden fazla istedim.

Kapının çalmasıyla uyanmayı da hiç sevmezdim. Belki gecedendir zihnimin içinde dolaşan O'ndan beter değildi ama bu daha somut bir şey olduğu için zihnim fiziksel olarak ağrımaya başlamıştı. Kapı çalmaya devam ederken önce ayılmaya çalıştım. İlk iş telefonumu açıp saati kontrol ettim. Saatin 6 buçuk olduğunu görünce ellerimi yüzüme kapayıp bir süre daha yatakta uzandım. Düzenim bozuluyordu.

"Gizil!" Sıla artık kapıyı kırmak üzere olduğu için zorla yataktan kalktım ve sallana sallana kapıya ilerledim. Kapıyı açtığım gibi içeri girdi. Ayakkabılarını dışarıda çoktan çıkarmıştı. Bir eliyle topuzunu düzeltirken omzundaki bez çantaya da hakim olmaya çalışıyordu.

"Kaç saattir çalıyorum şunu, açsana!" Ben bir cevap vermeyince saçını bırakıp gözlerimin içine baktı. Topuzu bozulunca sarı saçları omuzlarına saçıldı.

"Bana bak, sen yeni mi kalkıyorsun?" Bunun garipliğini o da fark etmişti. Bakışlarından kaçmak için bir avucumu yüzüme dayadım ve gözlerimi ovuşturarak yavaşça başımı salladım.

"E senin on dokuz sıfır üçe ne oldu?" Omuz silkip elimi indirdim.

"Bir gecelikti. Hadi sen işine bak." Onu terslemek istememiştim ama burada sırf işi için olduğunu hatırlatmak istedim.

"Nasıl bir gecelik?" Aklından geçen her şey fazla abartıya kaçıyordu.

"Senin düşündüğün şeyler değil, o kadar." dedikten sonra onu omzundan çevirip, sırtından dürttüm. Bana şüpheli bir bakış atıp annemin yanına gitti. Ben de birkaç saniye soluklandıktan sonra banyoya girdim ve yüzümü yıkadım. Sonra tekrardan çıkıp Sıla'yı kontrol etmek için annemin odasına gittim. O, hâlâdır anlamadığım tüpleri, paketleri değiştirirken köşedeki sandalyeye oturdum. Ve yine her zaman yaptığım gibi annemin yanındaki koca makineyi izlemeye koyuldum. Her detayını ezberlemiştim artık.

"Fiziksel hareketleri yaptırıyorsun hâlâ öyle değil mi?" Gözlerim ona döndü. Benden onay bekler gibi bakıyordu.

"Hayır." Bir anlığına olumlu cevap vermişim gibi başını salladı ama sonra gözlerini büyütüp yeniden bana baktı.

"Ne demek hayır? Kaslarının ve kemiklerinin işlevinin devam etmesi için bunu yapman gerektiğini defalarca kez anlattım sana!" Gözlerimi devirdim. Sonra anneme baktım.

"Zaten ölecek." dedim. Sesim umduğumdan daha kederli çıkmıştı. Onun için bir kurtuluş olmadığını biliyordum. Kendi dünyasında hapis biri bir daha özgür olamazdı.

Ben de öyle.

O da. O da...

"Buna inansaydın fişi çekerdin." Ben de ondan korkuyordum zaten. Ancak her şeyi kaybedersem vazgeçerdim ondan. Yoksa aklım başımdayken bunu yapacak cesaretim yoktu. Evde her ne olursa olsun atan bir kalbin varlığı beni hayatta hissettiriyordu.

"Fişi çeksem tüm şansını kaybedecek biliyorum. Ama çekmesem de bu şansı artmayacak. Ne eksisi ne artısı var şu an bana. O yüzden çok da önemli değil."

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin