15. BÖLÜMElimdeki yaraları sarsan n'olur ellerimdeki kan benim değilken?
Silebilir misin tüm günahlarımı?
Yeter mi buna sevapların?
Kapatabilir misin eli durmayan bir katilin elindeki kan lekelerini?
Yeter mi buna aldığın yaralar?
İyileştirebilir misin ruhumu?
Yeter mi buna ruhsuzluğun?Durdurabilir misin ki beni?
Hangi katil durdurur ötekini?Metrodaki tüm o insanların, gözleriyle olan o cani suçlamalarından bile çok acıtmıştı onun birkaç kelimesi.
O an nasıl toparladım bilmiyorum. Ama gerçekten kendimi zor tuttum. Şakayı vurmayı denedim. "Kimyayı severim." Kaşlarını kaldırıp omuzlarını dikleştirdikten sonra başını salladı. Bilmiş bilmiş bana bakarken artık gözlerimi onun üzerinden çekmem gerektiğine karar verdim. Bana söylediği o suçlayıcı şeyin ve gözlerindeki bakışın hesabını ona ödetecektim.
Ona ödetemesem bile ondan birini öldürdüm.
Akay'la normalden geç geldiğimiz için ben başımı çevirdikten birkaç dakika sonra zil çalmaya başladı. Ve ben sadece, yüzümdeki kötücül gülümsemeyle birlikte arkama yaslanıp zili dinlemeye başladım. Ama Ejder çok geç kalmadan ellerini kulaklarıma kapatınca bundan daha çok haz aldım. Başımı yavaşça ona doğru çevirip onun endişeli yüz ifadesiyle karşılaşınca gülümsemem bir tık daha büyüdü. O gözlerimin derinine indikçe yüzündeki ifade gitgide korkuya büründü. Haklıydı da. Korkmalıydı benden. Korkusuz birinden tüm özgür ve cesaretliler korkmalıydı. Çünkü benim önümde hiçbir engel yoktu. O bana varan yoldaki, koyduğum tüm engelleri aşmış, ve şimdiyse benim önümde bir engel gibi durmuştu. Ama benim için engel değildi o. O benim varacağım yerdi.
Ve bu hiç de zor olmayacaktı. Belki bir adımımla belki bir mesajla belki de ansızın gelen bir haz arzusuyla ona ulaşıp bana hissettirdiğinin katbekat ağırını ona yaşatabilirdim.
O beni ölü gibi hissettirmişti. Bense ondan birini öldürdüm.
Zil çalmayı bıraktığında ellerini hemen başımdan çekti. Beni bıraktığında ben de önüme döndüm. Birkaç saniyeliğine zilin müziğini mırıldandıktan sonra göz ucuyla ona baktım. Ona karşı bilinçli yaptığımı fark ettiği için sinirli görünüyordu ama bu beni güldürmüştü. Hâlâ ona bakarken öğretmen içeri girince yeniden önüme döndüm. Bacak bacak üstüne attıktan sonra ellerimi birleştirip dizimin üstüne koydum ve dersi gerçekten dinlemeye başladım.
Öğleye kadar hiç konuşmadık. Hiç zil çalarken kulaklarımı kapatmaya yeltenmedi. Hep o irite edici zili dinledim, aklımdaki uğultularla mücadele ederken. İşte kendimi çok sevdiğim için onlarla savaşıyordum. Ve kendimden nefret ettiğim için de kendime acı çektirmeye devam ediyordum.
Her insan birer çelişki.
Öğlen yemeği için toplanıp yine o kafeye geldik. Yine aynı şekilde oturduk. Kaya karşımda, Ejder sol çaprazımda, Kaya'nın yanında oturuyordu. Akay yanımda, Barış da onun karşısındaydı. Kaya, bu sefer çekinmeden, yemeğini yemeye koyulduğunda ben de önüme gelen makarnayı, üstündeki parmesan peyniri dağılsın diye karıştırmaya başladım.
"Hep aynı şeyi yemeyi nasıl başarıyorsun ya? Bitirebiliyorsun bir de." dedi Akay beni kastederek. Gülerken elime kaşığı aldım.
"Makarnayla hiç tanıştın mı? Sen de ya et ya da balık yiyorsun." dedim kaşığı da kullanarak spagettiyi çatala düzgünce sararken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...