48. BÖLÜM

115 4 0
                                    


48. BÖLÜM

Ayağına batanlar kanatırken seni,

nasıl gidebilirsin daha ileri?

Yatağıma biri yatınca artık bunun kim olduğunu kestiremiyordum.

"Şunu yapmayı kesmelisin." dedim aklımdaki birkaç isimden birinin tutmasını beklerken.

"Gidiyorum."

"İyi edersin." diye mırıldandım sırtımı ona dönerek.

"Şehir dışına. Birkaç günlüğüne." Kaşlarımı çatarak başımı çevirdim. İşte bunu unutmuştum.

"Ama bugün senin doğum günün?" dedim yakınır gibi. Gözlerini benden alıp duvara çevirdi.

"O yüzden gidiyorum ya." Bedenimi ona doğru yan çevirip ellerimi yanağımın altına koydum. "Gitmeden önce hep Albebe'me uğrarım ama bu sefer..." Başını çevirip bana baktı. "Sana da uğramak geldi içimden. Daha doğrusu," Gözlerini tavana dikerek kaçırdı. "zorundaymış gibi hissettim." diyerek sözünü tamamlarken başını öne eğdi.

"Senin için özel biri değilim." dedim buraya gelişinin anlamsız bir şey olduğunu anlatmak için.

"Haklısın." Sanki bunu zaten biliyormuş gibi sakindi. Ama bu umursamazlığından gelen sakinliğine benzemiyordu. Burnundan verdiği nefes buna karşı çıkıyordu. Başını yeniden karşıya çevirdi. Sırtını duvara verdiğinden ona bakmak için gözlerimi zorlayacak kadar yukarı bakmam gerekiyordu.

"Ama ben de özel biri değilim. Bu yüzden geldim." Derin bir nefes alarak onun gibi doğruldum ve omzum omzuna değecek şekilde yanına oturdum.

"İnkâr etmiyorsun." dedi rahatsız bir şekilde gülerek. Başım iki yana sallandı.

"Özel olup olmadığını söylemek bana düşmez." Gözlerim ona döndü. "Zaten seni o kadar tanımıyorum."

"İnan, tanıdığın kadarım. Bu ayrımı yapamamanın tek sebebi özel olmadığımı bilmen." Yutkundum. Böyle bir konuşmaya devam edemeyeceğimi biliyordum.

"Doğum gününde neden başka bir şehre gidiyorsun?" Bir süre sessiz kaldı.

"Doğmak istemediğim için." dedi kısık bir nefesle, yukarı doğru çatılmış kaşlarla bana dönerek. Sonra gözlerini aşağı dikti. "Ama ne yazık ki gitmeden veda edeceğim insan sayısı bugün itibariyle arttı ve daha fazla insan doğduğum gün beni görüyor." Yutkundu. "Kanıtlıyor, emin oluyor ve... inkâr edemiyor." dedi başını her maddede öne doğru sallayarak, kendine kabul ettirircesine.

"Ama ailenin mezarlığına gidiyorsun. Her seferinde, Düzce'ye gidiyorsun." Yine şaşırmamıştı. Her şeyi bilmemi bekliyordu sanki. Doğum gününü nereden bildiğimi de sormamıştı. Akay'ın söylemediğini biliyordu. "Sen şehir dışına değil, kendi dünyana gidiyorsun. Ama mezarlıklarda başka bir dünya yoktur, Barış." Ağzından aldığı derin nefesle beraber aşağı kaydı. Başını yastığa koyarak ellerini karnında birleştirirken ben başımı onun başının üzerine gelecek şekilde yana kaydırıp ona yukarıdan baktım.

"Bu dünyadan iyidir." dedi gözleri boş bakışlarla tavanı süzerken.

"Yokluk mu?"

"Hiçlik."

"Aynı şey değil mi?"

"Yok olmak için fazla varlıklıyım." diyerek düşüncemi anında çürüttü. Ben sessiz kalınca gözlerini, haklı olduğunu gösterir gibi gözlerime dikti. "Oysa paramı kaybetsem hiç olabilirim, size rağmen. Düzce'de de sadece mezarlığa uğrayan bir... tipim işte. Hiçlik etrafındakilere rağmen olabiliyor. Hiçlik kendi içinde oluyor ama sadece başkalarına yok olabilirsin."

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin