40. BÖLÜM
Ruhu vardı.
Öldürse de insanları, onların geride bir hikâye bıraktıklarını ve onların hikâyelerini düşünen bir ruhu.
Çaresizlikle boğuşsa da umut etmeyi, sayıklamayı bırakmayan bir ruhu.
Birinin iyi olmasını istediği için kötülüğünü de isteyen bir ruhu.Tedavilerin fayda etmediği, delik deşik olmuş; yıllardır, yıllarca kanayıp duran bir ruhu.
Gerektiğinde, diğerleri için kendi varlığını unutan, yok sayan, kendini feda eden bir ruhu.
Ruhu vardı.
Ama o yoktu.Değişmedim.
Bir duygu hariç. Korkuyorum. Ne yazık ki sadece O'ndan değil. İnsanlardan korkmama neden oldu O'nu terk edişim. Bir ruhumu karanlığa teslim ederken O'nun günün ışığıyla aydınlatıldığını unutmuştum. Her ne kadar aydınlık ruhumu O'na tercih etsem de her zaman gölgesinde kalacaktım. Her karanlık başka bir korkuydu. Her gölge başka biri. Her sevdiğim başka bir ölümdü bana.
O'na dönüştüğümü unutmuştum. Temiz, kana dokunmamış bir ruhumun, artık olmadığını unutmuştum. O'nun elinde olan kalbimdeki cesetler, zihnimdeki tüm düşüncelerim, ellerimdeki ve yüzümdeki hayali kanlar asla saklanamayacaktı.
Değişmemiştim. Eğer değişmiş olsaydım her zaman yaptıklarımı yapmaya devam etmezdim. Hâlâ aynı kişiyim. Ama şimdi korkularım var. Ve korkulara alışık olmayan bir korkusuzun neler yapabileceğini ben bile düşünmek istemiyorum.
"Dolunay?" Aynı yere baktığımızı biliyordum.
"Efendim?" Yerinde kıpırdandığını duydum. Bana doğru döndüğünde başımı sola yatırıp ona baktım.
"Bilincimi kaybetmeden önce söylediklerin..." Bu konunun açılacağını tahmin etmeliydim. Gözlerimi kaçırdım. "Teşekkür ederim." Afallayarak yeniden gözlerine baktım. Ama karanlıkta pek bir şey göremediğim için yalnızca gözlerinin olduğunu varsaydığım yere odaklandım. "Beni kimse sevmez." dedi kederle, hafifçe gülerek. "Sen kimseyi sevmezsin, beni de kimse sevmez." Pencereden giren ışık sayesinde tavana uzattığı elini görebildim. Tavandaki yazıları gösterdi.
"Ama sen bunu değiştirdin." Ben onu severek, o benim tarafımdan sevilerek.
"Neden sevilmeyeceğini düşünüyorsun?" diye sordum naif bir sesle.
"İnsanlar ruhları sever bilirsin. Yani, en azından benim için sevgi dediğin budur. Bedenler umurumda bile değil. O sevgi değildir zaten." Tavana odaklandım. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Bedenimin yatağa gömüldüğünü hissediyordum. Yalnızca ölmemeyi dileyerek onu dinlemeye devam ettim. "Ama benim bir ruhum yok." dedi, söylediği şeyi benimsemiş gibi. Ruhunu manipüle edip, olmadığına kendisi inandırmış gibi.
"Sende de iki tane var." Aynı anda birbirimize doğru çevirdik başlarımızı. "Tanrı'nın bize en büyük kazığı..." Gözleri, geçen bir arabanın farıyla aydınlanınca içlerine girdim. Sanırım uyuyabilmek için güvenli bir yerde olmalıydım. Bir başkası gibi.
"Ya seni ruhun yok diye seviyorsam?" dedim en hâlsiz hâlimle.
"O yüzden seviyorsun zaten." Gözlerim daha fazla açık kalamadı.
"Sevmiyorum seni..." diye mırıldandım. Sarhoşlar yalan söylemezler... Ve ruh katilleri, ruhsuzları sevmezdi.
"Yalancı..." Sessiz kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYSAR
Teen FictionÖlmek istemeyen birinin intiharı. ❝Papatyalar ölümü sayar. Senin hafızan beni sayıklar. Kopar kopar taç yapraklarını. Geri ekemezsin günahlarını. Seviyor sevmiyor değil bu. Sevemezsin zaten bunu. Hiçbir koşulda. Ölüm ve yaşamak değil asla. Yalnız...