19. BÖLÜM

123 6 22
                                    


19. BÖLÜM

Bir insan iyi midir kötü müdür, insanım?
Sen karar verebilir misin?
Gördüğüne mi inanırsın bildiğine mi?
Somut bedenine mi yoksa soyut ruhuna mı?
Hangisi daha çok canını acıtıyorsa ona bilenirsin değil mi?
Hangisine kanaat edemiyorsa ona takılır aklın.
O yönünü düşündükçe kafanda öyle yaratırsın o insanı.
Bu yüzden, insanım, inanmamak lazım bedenin acısına.

Dönüşte uyuyakaldığım için Ozan'ın beni odama çıkardığını düşündüm. Çünkü sanırım bırakabileceği en büyük delili bırakmıştı. Kendini.

Uyandığım gibi burnumun ucunda onu bulmak kalp krizi sebebiydi. Çığlık atarak doğrulduğumda o da benim sesime uyandı. Üzerime bir de ceketini örtmüştü manyak. Ceketini iğrenir gibi iki parmağımın ucuyla tutup yatağın diğer ucuna attım.

"Ne bağırıyorsun be!" diyerek doğruldu. Sözünün yarıda kaldığını sezdim çünkü o an bana nasıl hitap edeceğini bilemedi. Hızla yataktan kalktığımda hâlâ dünkü elbiseyi giydiğimi fark ettim. Elbisenin her yeri kırışmıştı.

"Ne arıyorsun burada manyak!" Kendisi de nerede olduğunu anlayınca yüzünü buruşturdu.

"Burada mı uyumuşum?" diye mırıldandı.

"Buna uyumak denmiyor canım, sızmak deniyor. Karşı odaya kadar gidemedin mi?" diye söylendim. Ama o beni zerre umursamayıp olduğu yerde yatmaya devam etti. Ayakkabılarını bile çıkarmamıştı ama benim üzerime ceketini örtmesini biliyordu.

"Çok zekisin sen." Gözlerimi devirdim. "Merak etme, bir şey yaşanmadı." Bak işte bu, bayağı komik gelmişti. Ya da fazla salakça, ikisi de aynı şeydi. Ama bunları düşünmedim, o an tek yapmak istediğim onu yakasından tutup dışarı atmaktı. Sonra düşündüm, neden yapmayayım ki?

"Birazdan çok eğlenceli şeyler yaşanacak ama." diyerek yatağın diğer tarafına geçtim. O gözlerini ovalarken yakasından tuttum ve onu yukarı çekmeye çalıştım. Fazla ağırdı ama yaptığımla birlikte afallayınca kendisi doğruldu.

"N'apıyorsun?" diye sordu çapkın bir sesle ama yüzü hâl kayıktı.

"Bana bak, seni bir de odaya kilitlememi istemiyorsan kendin paşa paşa çık odamdan yoksa-"

"Yoksa ne?" diye sordu aynı ses tonuyla. Artık ayılması lazımdı.

"Yoksa Küçük Prensliğinden eser kalmaz. Oduncunun oğluna dönersin. Kalk." Tehdidimden sonra gözleri hem açıldı hem kocaman açıldı. Bana bu konuyu her açtığımdaki gibi baktı. Öfke gözlerinden âdeta sel gibi taşarken ben hâlâ yakasını dürterek onu kalkmaya ikna etmeye çalışıyordum ama o bunu fırsat bilip iki elimi de yakaladı. Karşımda büyürken ellerimi sanki avuçlarında yok etmek ister gibi sıktı. Acıyacağını biliyordu, çok acıyordu da, tüm rengimi attıracak kadar çok acıyordu ama ona belli etmedim.

"Ben oduncunun oğluna dönersem senin de benden eksik kalır yanın olmaz. Başının üstündeki eve kadar alırım. Yaparım bilirsin." Kendimden emin bir şekilde onu tekrar ettim.

"Yaparım bilirsin. Çıkmazsan da görürsün." derken ellerimi çekmeye çalıştım ama daha fazla sıkınca refleksle gözlerimi sıktım.

"Sözlerini bil. Yakarım canını." Acıya alışınca gözlerimi yeniden açtım. Acımın sesime yansımamasına dikkat ederek konuştum.

"Gece üşümesin diye üstüne ceketini örttüğün kimseyi acıtamazsın sen, Küçük Prens." Bir kimseye daha önce iyi davrandıysanız asla sizin kötü biri olduğunuzu düşünmez. Ama eğer daha önce kötü davranıp sonrasında iyi davranmaya başlarsanız bu iyiliğiniz sadece şüphe çeker. Ama bana hiçbir oyun yapamazdı. Ne iyiyi ne de kötüyü oynayabilirdi bana karşı. Çünkü ben onun içini görmüştüm bir kere. O ikisi de değildi.

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin