Derin bir soluk almak, çekmek ciğerlerine... İçini ruhunu temiz havayla yıkamak. Bu kimlere, ne zaman nasip olur biliyor musunuz? Şöyle dolu dolu hayatı yaşayan, büyük bir mutluluğu ruhunun her bir noktasına ince ince işlemek isteyenlere...
İşte onlardan değildi Didar. Bütün hayalleri babasının para sevdasına kurban gitmiş, istemediği bir adamla evlenmişti. Vakti de yoktu ki durup üzülmeye. Korkuyordu içten içe her şeyi yitirmekten. Kıyısından köşesinden bırakmamak için hayatı, ertelediği üzüntüsü üniversitenin bitmesiyle gün yüzüne çıkmıştı. Şimdi nefes alsa gözlerinden yaşlar akıyordu. Öylece oturmuştu salonda. Karşısındaki duvarda yer yer çatlaklar vardı. Birkaç leke... Başını dizlerine dayadı.
" Ben şimdi istediğim kadar ağlayabilirim. Şimdi ertelenecek bir üzüntüm yok. Tekim. Annem yok. Babam desem... yok. Allah'ım. Ben bir eşiği geçtim. Neyim varsa kaldı geride. Ben şimdi ne yapacağım? Evlendim. Hayallerim kaldı. Bitti her şey... Sonra... sonra ben olmaz dediğim bir şey oldu. Kalbimde..."
Başını kaldırdı, yüzündeki gözyaşlarını sildi. Bir soluk çekti içine,
" Biz bir olup yeni bir hayal kurabilir miyiz?"
" Sen istersen neden olmasın ki?"
Aniden gelen sesle başını çevirdi Didar, karşısında ona mahcubiyetle bakan Memduh'a şaşkınca baktı. Sabah namazından sonra herkesi şenliğe götürmek için gitmişti. Geç gelirim demişti ama şimdi karşısındaydı. Yine ağlarken yakalanmıştı. Dizlerini indirip ayağa kalktı.
" Geldiğini fark etmedim."
" Ben yokken ağlayacak mısın hep böyle?"
" Ne? Yani... yok. Ben..."
Demiş gözleri halıda gezinmiş sonra da gözlerinden birkaç damla yaş süzülmüştü. Ellerini kenetledi,
" bilmiyorum ki..."
Memduh bir süre onu izledikten sonra tedirgince birkaç adımda yanına geldi. Kollarını sarıp kendine çekti. Didar, başını göğsüne dayayıp nefeslendi. Ağlaması birden şiddetle artarken Memduh ondan ayrılıp,
" Bizde imkansız değil miydik? Biz birbirimizin imkanı bile değildik Didar. Şimdi baksana şu halimize, evlendik. Seni evime getirdim, yuvam oldun. Kalbimin attığını seni bilince anladım."
Demesiyle aniden durdu. Anın verdiği aşırı heyecanla ağzından çıkan cümle ikisinde bir şaşkınlığa yol açarken bir süre kaldılar öylece. Memduh ne yapacağını bilemedi bir süre, çareyi kaçmakta bulup bir adım geri atmıştı ki Didar tuttu kolundan.
" Dur! Ben. Bunu şimdi söylemeliyim. Başka zaman yapamam. Beni dinle lütfen. Ben bu yolun başında çok endişenlendim. Yıkıldım. Sen ve ben bir anda oldu. Şak diye. Her şeyim geride kaldı. Bir yanım içten içe istemedi. Ama şimdi çok başkayım. Sen haklısın. Biz imkansız dedikleriyiz. En güzeli de ne biliyor musun? Kalbini bildikçe sevmeye başladım seni. Ben bu imkansızı sevdim."
Demiş aniden susup öylece kalmıştı. Memduh yüzünde yer etmeye başlayan tebessümle ona sarıldı. Kalbi şimdi rahata ermişti.
" Bende... Bak Allah bize güzel bir yuva bahşetti. Gel bugün bizim yuvamızın ilk günü olsun. Açılışı da şenlikle yapalım.Ne dersin?"
Didar ondan ayrılıp,
" şenlik mi? Ha! Uçurtma şenliği. Sahi neden bu kadar erken geldin?"
" Selman ağam, Didar'ı getirmeden gelme dedi. Onlar sonra gelecekmiş. Yarı yoldan geri döndüm bende. Hadi hazırlanda gidelim."
" Hayatına şenlikle başlamayanda ne bileyim yani..."
Deyip güldü Didar. Memduh, Didar'ın yüzündeki ıslaklığı silip,
" Her şey yoluna girecek bak görürsün. Annen ve babanla da iyi olacaksın."
" İnşallah. Ben hazırlanayım."Didar ve Memduh yola koyulduklarında heyecanları yüzlerine yansımış gülümsemeden duramamışlardı. Didar içinde olan biten her şeyi ona anlatırken, onu dikkatle dinleyen Memduh özenle cevap veriyordu. Didar onun bu halini görünce daha da anlatmak ve onu konuşturmak istiyordu. Çünkü olgun halini çok sevmişti.
Yol ikisinin muhabbetiyle biterken arabadan inip şenlik alanına gelmişlerdi ki ikisi de aniden durdu. Birbirlerine bakıp sonra tekrar karşıya baktılar. Şu an karşılarında Hafsa ve Sadık vardı. Birbirlerine tebessümle bakıyorlardı. Didar heyecanla Memduh'un koluna sarılıp,
" Sende görüyor musun? Yoksa ben hayal mi görüyorum?"
demişti ama cevap vermedi Memduh. Dikkatle izlemeye devam etti. Onlar uzaktan Sadık'a bakarken, birden doğruldu Sadık. Derin bir nefes aldı, elindeki mendile baktı. Hafsa'nın dolan gözlerinden yanlış bir şey yaptığını düşünüp,
" Yanlış bir şey mi söyledim? Özür dilerim."
" Hayır Sadık abi, söylemedin. Hafsa mendilini görünce mutlu oldu- yani! Eli acıdı abi."
demişti Halime, Hafsa'yı ayağa kaldırırken. Hafsa başını eğmiş ne diyeceğini bilemezken, Sadık'ın da onu sevdiği düşüncesi onda değişik bir hal uyandırmıştı. Kalbi öylesine hızlı atmaya başlamıştı ki ağzını açsa dizlerinin bağı çözülecekti sanki.
" Ben gidip krem falan alayım mı? İstersen yıka ellerini. Çok acıyor mu? Ambulansı-"
Demesiyle araya giren Hâlim,
" Ambulansı mı? İtfaiyeyi polisi de arayacak mısın? Taşlar bize saldırdı deriz. Tövbe ya. Bakayım. Bir şey yok Hafsa, tamam. Hadi şenliğe geldik, yürüyün."
demiş bir yanına Halime'yi bir yanına Hafsa'yı alıp yürümeye başlamıştı. Sadık ise öylece yerinde kalırken omzuna dokunan elle başını çevirmişti. Memduh,
" İyi misin Sadık'ım?"
başını sallamakla yetinen Sadık, mendili tekrar cebine koyarken kalbinde yer eden duyguların aksine gülümsedi.
" İyiyim abi. Bu şenlik kaçmaz hadi."
demiş sonra da kalabalığın içine doğru yürümüştü. Yanına gidecek kimsesi yoktu. Herkesin yanında bir yakını vardı, onun ise koşup oynayacağı, sarılıp didişeceği bir kardeşi bile olmamıştı. Şimdi kimin yanına gidecekti, hepsinden önce buraya neden ve niçin gelmişti. Sorular beynini ele geçirirken, birden önüne atlayan Sinan kaşlarını çatıp, elini beline koydu.
" Sadık abi! Sen buraya elin cebinde gezmeye mi geldin! Hadi bana yardım edeceksiniz, en büyük uçurtmayı yapacağız. Yürü! Yürü! Yürü!"
demiş elini tutup Hâlimlerin yanına sürüklemişti. Gözleri köşede öylece durmuş abisine bakan Hafsa'ya takılınca kalbinde bir sızı yer etti. Oysa şimdi ona gülümseyerek bakmak, uçurtmayı en sevdiği renkte yapmak, uçurmak, koşmak, gülmek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...