" Uzaklık mesafe değildir Halime."
Demesiyle Halime hızla gözlerini sildi. Kendini ağlamamak için tutmaya çalışırken,
" Mesafe mi? Aramızda mesafe var öyle mi? Bu kafanın içinde ne var ben bile bilmiyorken, ilk sen öğrendin! Mesafe! Kimseye dokunmayı bırak bakmakta bile korkarken, ilk sana takıldım. Seni unuttuğum halde bir daha sana tutuldum. Şimdi gelip bana mesafeden bahsetme. Ha! Unutmadan az önce yanına camide kadınların hakkımda konuştuklarını söyleyecektim. Diyecektim ki 'Halim ben nasıl görünüyorum?' Ama cevabını verdin. Mesafeli."
demiş Hâlim'in dibine girmiş parmak uçlarında yükselmişti.
" Bana bak Hâlim, senden uzak mıyım?"
Hâlim, düşmesin diye beline sardı kolunu. Derin bir nefes alıp gözlerine baktı. Aniden üstüne çöken kara bulutların etkisine girmişti.
" Değilsin Halime. Neyse ben işe gideyim sende annemlere git istersen. Nazenin yengemlerde oradaymış."
Demesiyle Halime belindeki elini çözüp ondan uzaklaştı.
" Haklısın. Sen işe git. Bizde annemlere gidelim."
Demiş Hâlim'i beklemeden odadan çıkmıştı. Hâlim başındaki kara bulutları eliyle savururken,
" Kendine gel oğlum ne oluyor sana! Estağfirullah. Estağfirullah. Allah'ım sen bize ferahlık ver."
Demiş elini yüzüne sürüp odadan çıkmıştı. Halime, Sinan ve Nur hanımla birlikte evden çıkmaya hazırlanırken arkasında beliren Hâlim'i fark etmişti.
Hâlim,
" Anne bende bir işe gideyim. Bir şey isterseniz arayın olur mu?"
" Tamam oğlum. Sen işene git. Allah'a emanet ol. Sinan hadi gel önden gidelim biz."
" Görüşürüz Hâlim abi. Sabah namazında camide."
" Tamamdır paşa."
Deyip el sallamıştı. Onlar kapıdan çıkınca Halime eşarbını düzeltiyor gibi yapmış sonra da,
" Hayırlı işler. Kendine iyi bak."
" OK KİB BAY. Diyorsun yani."
Deyince Halime eşarbı bırakıp ona dönmüştü. Parmak uçlarında yükselip Hâlim'in omuzlarından tutunup yanağından öpüp,
" Allah'a emanet ol."
Demiş sonrada kapıdan çıkmıştı. Hâlim şaşkınca arkasından bakarken aklına gelenle yüzünde yer etmeye başlayan gülümsemeyle mutluluğu arttı. Halime'si ona trip atıyor, kavga ediyor ve laf çarpıyordu. Üstündeki kara bulutları tekmelemek suretiyle uzaklaştırırken evden çıktı. Cevdet'e gülümsedi,
" Ben işe gidiyorum. Dikkatli ol. O itici şahıs gelirse ya da yaklaşırsa haberim olsun."
" Tamamdır ağam. Kolay gelsin. Buralar bana emanet."Hâlim arabasına geçip derin bir nefes alırken diğer yanda Halime ona meraklı bakışlarla bakan insanlara bir cevap vermesi gerektiğini fark etmişti. Fevziye hanım dün aniden eve dönen gelinine neden haber vermeden böyle bir anda geldiğini sormuştu. Halime ne diyeceğini bilemezken,
" Fevziye anne, benim biraz başım ağrıdı. O yüzden aniden öyle döndüm."
" Şimdi nasılsın? Toparladın mı kızım?"
" evet."
" iyi ol da gerisi önemli değil. İyi olun valla anne yüreği dayanmıyor evladının saçının teline zarar gelmesine. Aklım gidiyor. Selman da dünden beri bir değişik anlamadım gitti."
" iş güç adamları yoruyor. Yusuf beyde öyle. Allah başka dertten vermesin."
" amin."
Demişti Nur hanım sadece. Fevziye hanım ve Nazenin'in annesi Gülizar hanım'ın konuşmalarını dinliyordu. Çeyiz ve bohça ardından evin düzenlenmesi, davetiye ve misafirler derken onlar neyi sıralayacaklarını tartışırken sıkışıp kalmışlardı bin tane düşünce arasına. Nazenin ise keyifle çayını içip onları izliyordu sadece. Annesi onun rahatlığını fark edince sinirle,
" Kız biz kimin düğünü çeyizi bohçası için uğraşıyoruz. Kızım bir yardımcı olsana."
" Olacağım annecim. Olacağım siz bir aklınızdaki bütün her şeyi dökün anlatın diye bekliyorum ben."
" Döktük işte gördün bizi, anlat bakalım. Nasıl olacak işler?"
Deyince Hafsa ve Halime bardaklarını bırakıp ona döndüler. Sinan ise masada yapbozunu yapmaya devam etti. Konuşmaları dinlemekle yetiniyordu. Nazenin bardağını yerine koyup eline kağıt kalemi aldı. Ardından başladı hem yazmaya hemde sıralamaya,
" Şimdi annelerim, eltim ve görümceğim ve tabii ki dev adam. Bizim önceliğimiz evin tadilatı olmalı. Yani eşyaların getirilmesi. Yani benim çeyizin. Bu çeyizin hazır olması için nikah tarihi olmalı. Ayrıca nişan. Ve elbette kına. Başlıyorum. Nikah tarihini 24 Ağustos yazdım. Yaklaşık 1,5 ayımız var. Bu dönemde Selim'in odasının şeklini ayarlayalım. Tadilat kısmı sizde Fevziye anne. Küçük değişiklikler olsun. Alanı daraltmayalım. Sonra bu cuma günü nişan, kına ve gelinlik için gidelim. Çarşıya giderkende davetiyeleri sipariş verelim. 3-4 gün içinde hazır olsa. Ardından dağıtılacakları yazıp dağıtmak kalır. Bitti işte!"
" İyi tamam ama düğün, nişan ve kına nerede olacak yengecim?"
" He. Tamam o işte bende. Şimdi nişan için aile arasında olsun dedim. Yani bizim evde yaparız olur biter. Ama kına gecesinde kopacağız- ay yani eğleneceğiz. Bu yüzden kapalı bir mekan olacak. Sadece biz kadınlar. Bu yüzden çarşıdaki Abdi'nin salonu kullanırız. Orası uygun. Düğün ise aşırı kalabalık olacağımız için elbette köyün dışındaki alanda yapacağız. Orayı ortadan ikiye ayırırız. Kadınlar erkekler olarak. Yemekleri dağıtıp iki halay ayrılırız. Nasıl?"
Demiş aklından geçenleri sıralamıştı. Sinan onların konuşmalarından sıkılınca odadan çıkıp Selim'in yanına gitti. Kapısına vurup içeri girmek için bekledi. Selim seslenmek yerine kapıyı açıp,
" Hayırdır?"
" Biraz yanına gelebilir miyim?"
" Tamam ama oyun yok. Halan izin vermiyor."
" tamam tamam."
Demiş içeri girip yatağın köşesine oturmuştu. Başını eğip parmaklarıyla oynarken iç çekmiş sonrada,
" Selim abi, büyümek için kaç yaşında olmalıyım?"
" büyümek için mi?"
Deyince Selim şaşırmıştı. Aniden büyümek için dertlenen Sinan'ın derdini anlamak istedi. Masadan sandalyesini alıp Sinan'ın karşısına çekti ve oturdu.
" Büyük olmak için kaç yaşında olmalıyım? Nasıl büyük olunur?"
" Neden büyümek istiyorsun?"
" İstiyorum işte. Kaç yaşında olmalı?"
" büyümek için yaş ve olgunlaşma gerekli. Yani zaman ve yaşantı. Bazen insanın yaşı büyür yani yaş alırız. Ama hareketlerimiz bir çocuğun hareketlerini yansıtır. O zaman bu kişiye 'büyük' der misin? Yetişkin bir çocuk olur. Yaşı büyük ama aklı küçük. Olmaz."
" Aklımız nasıl büyüyor ki?"
" Onun için kalpte lazım."
" Of ama kafam karıştı. Bunun kolay yolu yok mu?"
" Varsa da bende cevabı yok."
" Ben istiyorum işte. Büyümem lazım. Ben bakacağım halama ve babaanneme. Onları kötü olan herkesten korumam lazım. Bu yüzden büyümek istiyorum."
" Hâlim abin peki?"
Demiş bir cevap beklemişti ama Sinan cevap vermek istememişti. Selim günlük konuşma kotasını doldurduğunu fark edince,
" Sinan, bir el pes atar mıyız?"
" ama halam?"
" soralım."
Demiş sonrada odasından çıkmıştı. Sinan onu takip ederken odanın kapısında durup Halime'ye seslenen Selim'i izliyordu sadece. Halime odanın dışına çıkınca da,
" Sinan ile oyun oynayabilir miyiz?"
Deyince şaşkınca onaylamıştı. Selim'den beklediği en son soru belki de bu idi.
" Tamam halan izin verdi, hadi büyük adam."
" işte bu! Teşekkür ederim hala!"
Deyip sevinçle Selim'in odasına koştu. Selim de arkasından gidecekken durdu,
" Hâlim şirkete geçti mi?"
" Geçti."
" İnsan, sevdiğine sarılmazsa iyileşmez. Ona güven."
Demiş odasına gitmişti Selim. Halime öylece arkasından bakarken aniden ona sarılan Nazenin ile yerinde sıçramıştı.
" Ay kız korktun mu? Benim ben, deli çılgın ve cep herkülü Nazenin. Hadi gel acilen konuşmamız gereken bir konu var."
" Nedir?"
" Hafsa'nın odasına geçelim. Di- Hah! Didar da geldi. Didar kuşum hadi bakalım çok acil bir olay var."
" Düğün mü?"
" Ne düğünü?"
Nazenin'nin cevabıyla Didar ve Halime şaşırmış yüzüne bakakalmışlardı ki,
" Senin ve abimin düğünü sevgili yengecim. Valla şu kadar stressiz olsaydım ilahiyatı bitirirken saçlarıma aklar düşmezdi."
" ha doğru. Hadi odaya. Acil toplantı."
Demiş kızları sürükleyerek odaya koyup kapıyı örtmüş sonra da halının üstüne oturup bağdaş kurmuştu. Kızlar bir açıklama beklerken eliyle yanlarına vurup,
" Gelsenize şöyle. Hadi."
Kızlar yerlerini alınca Nazenin,
" Biliyorsunuz Selim bana çok aşık. Deliler gibi yani. Öyle böyle-"
" Ya tamam yengecim. Seviyor."
" Ha. Dün yani uçurtma şenliğinden sonra Selim ile yürüdük biraz. Bana geçmişini anlattı. Yaşadıklarını... Böyle sanki Selimi tanıdıkça sanki onunla bir bütün olmuşum gibi hissettim. Bana kalbini açtı."
" Tam olarak ne kadar sürdü bu?"
" bilmem belki bir saniye belki bir asır."
" ben sana bir şey diyeyim mi, abim hayatındaki en uzun konuşmasını yapmıştır."
" işte Selim de öyle dedi."
" sonra ne oldu peki?"
" sonra mı? Sonra beni sevdiğini bağırdı böyle. Herkes duysun dedi!"
Demiş heyecanla sesinin ayarına engel olamamıştı ki,
" tamam tamam bağırma herkes duymuştur."
Demişti Hafsa gülerken. Didar ve Halime tebessüm etmişlerdi sadece. Didar iç çekip eliyle oynamaya başlayınca,
" Didar sen anlat bakalım Memduh abiyle nasıl gidiyor?"
" İyi. Ama biliyorsunuz Memduh 'Selman amcanın kara kutusudur' hiçbir şey anlatmaz. Çok ciddi. Fazla. Çok. Ama sıcacık, kendimi yanındayken güvende hissediyorum. Fazlasıyla güvende. Ve bana saygı duyuyor. Birlikte plan yapalım dedi."
" E yaptınız mı bari?"
" Ne? Ha. Yok. Çünkü benim düğün ev vb şeylere nereden ve nasıl başlanacağına dair bir planım yok."
" Var! Artık var. Merak etme 'Düğün Timi İş başında!'"
" Ne Timi?"
" Hım düğün timi. Şipşak düğün hazırlanır. Şak diye çeyiz yapılır. Halay çekilir mendil sallanır efendim. Size ne lazımsa o. Bir defter ve kalem alalım. Başlayalım yazmaya."
" Neyi yazacağız?"
" İlk önce evden başlayalım. Evde neler eksik söyle bakalım."
" Hım. Bir düşüneyim."
Demiş gözlerini kapatmış evdeki eşyaları düşünmeye başlamıştı. Onlar plan yaparken Halime sadece onları dinliyordu. Kendini bütün bu konuşulanlardan uzakta hissediyordu. Bir kadının evi hakkında bu kadar düşünceye sahip olması gerektiğini şu an fark ediyordu çünkü. Kendi içindeki savaşla öylesine meşguldü ki evinde ne var ne yok doğru düzgün bilmezdi. Hepsinden öte evde tek başına gezmekten bile ürkerdi. Geçmişin bir köşeden çıkıp yakasına yapışacağından korkardı. İçinde derin bir üzüntü büyüdü, çoğaldı. Ne kendine ne de ailesine yetebiliyordu. Üstünde durmadan büyüyen bir kara bulut vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...