Derin bir nefes aldı. Saatlerdir ağlıyordu Mir ailesi. Saatlerdir ailenin direği, dağı yıkılmıştı. Onlarda sessizce ağlıyordu sadece. Selman ağa, Halime'den sonra yığılıp kalmıştı. Kalbi unutmanın verdiği vebalin altında ezilirken yaşlı bedeni bunu kaldıramamıştı. Bugüne kadar kimsenin hakkını yemediğini düşünürken küçük bir kızı toprağa gömdüğünü fark etmemişti.
Hâlim, babasının başında oturmuş uyanmasını bekliyordu ki Selman ağa gözlerini açıp yavaş yavaş uyanınca su istemişti. Eşi, çocukları ona sarılıp hasret giderdikten sonra Hâlim' e dönüp,
" Hâlim, senle bir konuşalım,"
Dedi. Oda da yalnız kaldıklarında Selman ağa yatağın başlığına Hâlim'in yardımıyla dayanıp,
" Oraya neden gittiğimi anlatmayacağım. Git ve bana o kızı gelin olarak getir. Hemen!"
Deyince Hâlim kocaman açtığı gözleriyle babasına bakıyordu. Bu söylediği nasıl mümkün olabilirdi ki? Kızı kolundan sürükleyip getirmek? Başını iki yana sallayıp,
" Baba böyle olmaz."
" ben sana getir diyorum! Hemen! Memduh'dan her şeyi öğrenmişsin zaten. Şimdi git ve getir,"
Deyince Hâlim başını eğdi. Babasının ondan istediği şeyi nedense ondan çok istiyordu. O kıza yakın olma isteği beynini ele geçirmiş gibiydi. Hem zaten evleneceklerdi ve günlerdir aklından çıkmayan yüzü uykularını harap etmişti. Ama şimdi babası da onun içindeki sese destek çıkarcasına konuşunca...Günler önce yanlışlıkla çarpıp ardından bakakaldığı kızı yanında istiyordu. Yerinden kalkıp evden dışarı attı kendini, Memduh'a bir şey demeden arabasına atladı. Nereye gitmesi gerektiğini öğrenmişti, bu saatlerde Halime otobüste olurdu. Sonra da parkta...🍂
Halime, üniversiteden çıkmış o uzun park yoluna dalmıştı. Buradan her geçişinde Ferit mutlaka karşısına çıkıyordu. Dün karşılaştığı Selman ağa hala aklındaydı, ona bir şey olma ihtimali beynini kemiriyordu. Yaşlı adama karşı fazla insafsız davrandığını kendine söyleyip duruyordu. Sonuçta abilerine bu kadar kötü olmasını o söylememişti. Başını iki yana sallayıp düşüncelerinden kurtulmak isterken birden bir gövdeye çarpıp geriye savruldu. Bir iki adım geri gidip karşısındaki kişiye baktı. Kalbi deli gibi atmaya başlarken arkasını dönüp hızla yürümeye başladı. Bu, o hep uzaktan gördüğü gözlerdi. Gözlerin sahibi, Hâlim.
Halime korku ve telaşla yürürken Hâlim, arkasından hızla gidip kolunu kavradığı gibi kendine çevirdi. Halime korkuyla gözlerini kapatıp yüzüne inecek tokatı bekledi. Bu hareketi biliyordu, abisi ona bu hareketi öğretmişti, binlerce kere. Halim boynunu eğmiş Halime'ye baktı,
" Ne yapıyorsun?"
Dedi şaşkınca. Halime, kalbinin atışlarına aldırmadan bir gözünü açtı sonra diğerini. Vurmamış olmasına şaşıran kalbi neden hala böyle çarpıyordu ki? Ona bakakalmıştı, kahve gözleri fazlasıyla ilgisini cezbediyordu. Fazlasıyla. Hâlim ona bakakalan kıza gülümseyince başını eğdi Halime, sonra kolunu çekmeye çalıştı ama bırakmamıştı. Elini bileğine indirip bir şey demeden arkasını döndü ve kendiyle birlikte arabaya doğru çekmeye başladı. Halime, bileğindeki eli itmek için çabalarken bu kadar güçsüz olmasına bir kere daha sinir olmuştu. Parktan çıkıp arabanın yanına vardıklarında Hâlim, onu arkaya bindirip kapıyı kilitledi, kendide koltuğa geçince camları kilitleyip arabayı sürmeye başladı son hız. Gitmesi gereken üç saatlik bir yol vardı sonuçta. Üç saat, dedi kendi kendine. Halime'yle. Halime, yerine sinmiş ağlıyordu. Her şeyin onun başına gelmesine alışmıştı ama kaçırılmak hiç aklına gelmemişti. Ağlarken sesinin çıkabildiği kadar,
" benden ne istiyorsun?"
Demişti ağlamasına mola verip. Hâlim, küçük bir çocuğu andıran kıza baktı. Gerçekten küçük bir erkek çocuğu gibiydi. Onunla uğraşmak yılların verdiği hasreti gidermek istiyordu. Sesine alaylı bir ton katmadan ciddi bir sesle,
" Para,"
" ama benim hiç param yok ki,"
Deyip Halime ağlamasına devam ederken, Hâlim gülmeye başladı. Ondan gerçekten para istediğini sanan kıza inanamamıştı. Belli ki gerçekten Hâlim'i hatırlamıyordu, oysa Halime'yi hatırlamıştı. Küçük bir çocukken nasıl neşe saçtığını hatırlamıştı. Ağlama şekli hiç değişmemişti, küçükkende ağlarken yüzünü kapatıyordu. Şimdi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...