Selman ağa, derin bir düşünceyle karşısındaki resme bakıyordu. Arkadaşına olan özlemi artarken,
" Seninle muhabbet etmeyi öyle çok özledim ki Mirza. Hiçbir dostta bulamıyordum senin muhabbetinin tadını, ta ki Halime'yi görene kadar. Onu gördükçe aklıma geliyorsun oturup konuşmak istiyorum. Ama bakıyorum karşımda 19 yaşında bir çocuk. Maşallah benim kızıma!"
Demişti ki aniden kapı çalınca toparlandı. İçeri girmek için izin isteyen Memduh'la ciddiyetine büründü. Konuşması gereken ciddi meseleler vardı çünkü. Memduh utangaç bir tavırla başını eğip karşınsında durunca oturmasını söyledi. Söze nereden başlasa bilemedi. Memduh'un da söze başlayacak hali yoktu. Selman ağa,
" Sende benim evladımsın Memduh. Neden bana işin doğrusunu söylemedin?"
Deyince Memduh başını kaldırdı. Selman ağanın her şeyi bildiğini, hemde ilk dakikadan beri, her şeyi bildiğini anladı. Yutkundu. Tekrar eğdi başını.
" Benden mi çekindin? Söylersem bana olan güveni gider diye mi korktun?"
" Hatalıyım."
" Bunu bilmem ne işime yarayacak? Senin ne işine yaradı? Yoksa gerçekten hatalı mıydın?"
Demesiyle Memduh başını kaldırdı. Gözlerinin içine baktığı adama kederle bakarken, kalbinin eriyip gittiğini hissetti. Eskiyi hatırlamak istemiyordu ama içine düşmüştü işte.*
Yıllar önceydi. Çok önce. Henüz toy bir delikanlıydı. Tek hayali 8 çocuklu ailesinin ineklerini otlatmak, tarlayı sürmekti. Fakat Memduh güzel bir çocuktu. Güzel baktığı gibi güzeldi de. Tarlasını bağını bahçesini sever, ailesine karşı gelmezdi. Bilemedi. En küçük çocuk. En gençleri. Diğerleri kahvede sabahlarken o evindeydi. İşi olmamıştı başka şeylerle. Evlen demişlerse de hazır olmadığını söyleyip durduğundan zorlamayı bırakmışlardı. Akşam vakitleriydi, inekleri ahıra koyup gülerek eve girmişti. Abileri kahvede yengeleri ise evdeydi. Herkes birer birer köşesine çekilirken odanın köşesindeki yere kurulmuştu ki gelen sesle ayağa kalktı. Birileri gürültüyle tartışıyordu ki kendini evden dışarı attı. Sakince sesin geldiği yöne giderken birden karanlıktan biri üstüne doğru gelince düşüp başını vurmuştu. Ne olduğunu anlamadan bayılmıştı. Gözlerini açtığında yüzüne doğrultulan tüfekle neye uğradığını şaştı. Tüfeği kendine doğrultan babasıydı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken doğruluyordu ki şaşkınlıkla üstüne baktı. Üstündeki gömlek gitmiş sadece atletle kalmıştı. Beyninde neler döndüğünü çözmeye çalışırken göğsündeki tüfekle onu iten babası dişlerinin arasından,
" Irz düşmanı! Şerefsiz! Ulan biz seni ne bilirdik! Sen ne fenaymışsın! Neymişsin!"
" Ne diyorsun baba? Ne oluyor?"
" Ne demek ne oluyor lan!"
Demiş tüfeği yüzüne geçirmişti. Memduh acıyla bağırırken birden içeri giren abisi babasından aldığı tüfeği kafasına tutup,
" Ulan sen nasıl kardeşsin lan! Nasıl kardeşsin! Ama yok sen kardeş değil kalleşsin! Senin bu dünyada yerin yok!"
Deyince annesi feryad figan içeri girmiş,
" Yapmayın! Bir cahillik etmiştir! Memduh'um yapmaz öyle şey!"
" Nasıl yapmaz ana! Bu şerefsiz abisinin namusuna göz koyacak kadar kalleşmiş işte! Bilmemişiz!"
Deyince şaşkınlıkla gözleri açılmıştı. Hemen kendini savunmaya çalışsa da nafileydi. O başına aldığı darbeyle bayılırken üstüne atılan iftirayla kalakalmıştı. Kimsenin ona inanmıyor olması üzerine bir şaşkınlık sererken abisi kolundan tutup getirdiği karısını ona doğru atıp,
" Konuş ulan! Anlat! Yoksa ikinize de sıkarım!"
Deyince annesi tüfeğin ucunu kavrayıp indirirken,
" Memduh'um yapmaz diyorum! Yapmaz!"
" Çekil ana!"
Deyince kadın inatla bırakmamıştı. Babası annesinin kolundan tutup sürüklerken abisini de sürüklemişti. Anlık bir boşlukla koluna yapışan yengesi sessizce,
" Yardım et! İki çocukla ne yaparım! Gafilim! Tövbe! Yeğenlerini düşün!"
Deyip geri dönerken abisi gerisin geri dönüp,
" Konuşun ulan!"
Demişti. Babası koşarak içeri girip,
" Bu işi sessiz çözeceğiz. Bütün köye rezil olamam!"
" daha ne rezillik kaldı!"
" Karını sen öldür. Oğlumu ben."
Demesiyle Memduh gözlerini açmıştı. Karşısında konuşan kişileri tanımakta zorlanırken birden,
" Ben yaptım! Onun bir suçu yok."
Demesiyle yengesi isteğinin olmasıyla rahatlarken, Memduh yüzüne yediği ikinci tekmeyle gerisin geri düştü. Abisi üzerine çullanırken babası onu tutup çekti, yakasına yapışıp onu kapıya fırlattı.
" Sen bundan sonra bu aileden değilsin! Sana ölümden acı bir ceza veriyorum. Hatanla yaşayacaksın! Şimdi git! Ne ölün ölümüze!"
Demişti. Gitti Memduh. Arkasını döndü, gitti. Kapı önüne neden konduğunu bilmeden gitti. Üstüne aldığı suçla büyük bir hata yaptığını bilirken, kimsenin ona inanmamasıyla doğruyu söylemekten kendini çekti. Ona ceza verenleri kendi cezalarıyla bıraktı. Yürüdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...