"İnsan sürekli okunan bir cümledir."
Beyninde dönüp duran cümleyle tavanı izlemeye devam etti. Yıllardır hiç durmadan çalışan beyni boşluğa düşmüş gibiydi. Üniversite bitmişti. Şimdi ne yapmak istiyordu... Bilmiyordu. Nasıl devam etmeliydi? Etmese ne olurdu? Ne yapardı?
Beynindeki sorular artarken annesi seslenince yatağından kalktı. Odadan çıkıp,
" Efendim anne?"
Cevap yoktu. Bir daha seslendi.
" Anne?"
Yine cevap yoktu. Oturma odasının kapısından baktı fakat orada kimse yoktu. Fevziye hanım birden ortalıktan kaybolmuştu sanki. Derin bir nefes alıp,
" Annneeee? Neredesin Allah rızası için? Ya şu seslenip susma huyundan vazgeç."
Demişti. Annesi bu cümleyle çoktan tepesi atmış bir şekilde ortaya çıkmalıydı ama çıkmamıştı. Endişeyle merdivene yönelip mutfağa koştu. Gözüyle yerde baygın yatan bir anne beklerken kahvesini yudumlayan annesini görünce rahatladı.
" yani neden yapıyorsun bunu? Nasıl bir zevk alıyorsun söyle."
Deyip sandalyeye oturdu. Fevziye hanım fincanı yerine koyup,
" Baktım odanda öylece uzanmış tavanı izliyorsun. Dedim ki bu kıza biraz heyecan gelmesin mi? Gelsin ve şu çamaşırları katlasın."
" Af anne...! Ya sabah katladım, ütüledim yerleştirdim ya. Hangi ara bir makine daha yıkadın acaba?"
" Napayım kaç kişiyiz bu evde. Çıkıyor çamaşır."
" Yok tamam. Babam nerede? Bu kadına bir şey desin artık. Babaaaa? Babaaaa"
Diye babasına seslenerek mutfaktan çıktı. Çalışma odasına gidip içeri girdi. Selman ağa işlerine dalmış çalışırken içeri giren kızıyla gülümseyip kollarını açtı.
" oy güzel kızım. Nazlı kızım şikayete gelmiş."
" Ya baba, anneme bir şey söyle. Birazcık kafamı dinlendirmek istiyorum. Hafsa ütü. Hafsa yemek. Hafsa çay. Hafsa misafir."
Demişti ki üstüne kapı telaşla çalınca,
" Bak daha misafir derken misafir geliyor, görüyor musun? Neyse ben kapıyı açayımda kırmadan."
Demiş kapıyı açmaya gitmişti.
" Tamam. Geldim. Bir dakika."
Deyip açtı. Karşısında telaşla ona bir şeyler anlatmaya çalışan Cevdet,
" Hanımım! Ağam nerede? Ağam! Selman ağam! Sadık!"
Demişti ki Hafsa bir adım dışarı attı. Halim'in kucağında baygın duran Sadık'ı görmesiyle kaldı öylece. Adımları yere çakılı kalmış gözleriyle öylece Sadık'a bakıyordu. Halim onun bakışlarını fark etmiş,
" Hafsa! Abim. Babam nerede? Halime!! Anahtar nerede? Arabanın anahtarı nerede?"
Halime elindeki anahtarla koşarak gelmiş arabanın kapısını açmıştı. Selman ağa ve Fevziye hanımda kapıya çıkıp yanlarına gitmişti. Birlikte Sadık'ı arabaya taşıyıp yerleştirdiler. Fevziye hanım ağlarken, Hafsa hala aynı yerde öylece duruyordu. Nur hanım, elini sıkı sıkıya tuttuğu Sinan'la gözü yaşlı onları izliyordu.
" Ne oldu yavrum? Sadık'ım. Annem."
Fevziye hanım ahu vah edip hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyordu. Halim, direksiyona geçip,
" Cevdet sen burada kal! Selim abime ve Memduh abime haber verin! Çabuk!"
" Tamam Halim. Hadi git!"
Diyen Halime'yle gaza bastı. Selman ağa ve Fevziye hanımda gitmişti. Cevdet telefona sarılıp haber ederken Halime'de Hafsa'nın yanına koştu. Ellerini tutup,
" İyi olacak. Sadık abi güçlüdür. Hafsa..?"
Diye seslendi ama Hafsa öylece boşluğa bakıyordu. Omuzlarından tutup sarsınca kendine gelen Hafsa aniden ağlamaya başlamıştı.
" Halime. Halime ya ona bir şey olursa? Ben ne yaparım?"
" Olmayacak. Dua edelim. Hadi gel."
Demiş evin anahtarını alıp kapıyı örtmüştü. Hafsa'nın koluna girip onu eve getirirken Cevdet abiyle göz göze gelmişti.
" Sır. Kimseye söyleme."
Deyince Cevdet başını şaşkınca sallamıştı. Çünkü Hafsa'nın Sadık'ı sevdiğini düşünmek aklına asla gelmezdi. Gerçi böyle şeyler düşünmezdi. Sadece işine odaklanırdı ama yine de bir ağa kızı olmasından şaşırmıştı.Halime, Hafsa'yı mutfağa getirip oturttu. Hafsa ağlamaya devam ederken Nur hanım yanına oturup,
" Tamam. İyi olacak. Yorgun düşmüştür. Bu ara çok çalışıyorlar. Halim de çok yorgun geliyor. Erkekler çok dikkat etmez kendilerine."
" yine de onu öyle görünce dünyam durdu. Her zaman ayakta ve iyiydi. Evet yaralandığı oldu ama... Yok. Başka bir şeyi var. Sadık'ın bir şeyi var. Ben bilirim onun bütün hallerini. Hastalandığında, yaralandığında, yorgun olduğunda... Hepsini bilirim."
Demiş Nur hanımın yüzüne bakmış. Bir süre sonra yaptığı şeyin farkına varıp ayağa kalkmıştı.
" Şey ben çok endişelendim. Ondan yani. Bilirim derken-"
Demişti ki Nur hanım onu geri oturttu,
" Tamam kızım. Sakin ol. Sevmek suç değil utanılacak bir şey değil. Söz kimseye demem."
Deyince Hafsa,
" Halime de böyle diyordu."
" Ne? Ay yani. Vallahi bilerek yapmadım anne. Bir anda ağzımdan kaçtı. Sadık abiyle konuşurken nasıl oldu anlamadım."
" Ne? Kız sen gidip Sadık'a Hafsa seni seviyor mu dedin? Bunu ben bile yapamam."
" Anne bilerek olmadı dedim ya."
" Ne?! Yani Hafsa abla Sadık abiyi mi seviyor."
Diye sorunca Hafsa öksürmeye başlamıştı. Yanakları hızla kızarırken, Halime Sinan'a gülümseyip,
" Evet. Üstelik Sadık abi de Hafsa'yi seviyor."
" O zaman evlenecekler mi?"
Demesiyle Hafsa'nın gözleri kocaman açılmıştı. Halime ve Sinan yüzünden kalpten gitmeden gitmesi gerektiğine karar verip ayağa kalktı.
" Ben en iyisi eve geçeyim."
" Tamam kızım. Tamam. Otur. Seni utandırmayacağız. Sadık'tan haber gelsin. Ondan sonra gidersin."
" Peki."
Deyip yerine geri oturunca Halime'nin telefonu çaldı. Arayan Halim'di.
" Efendim?"
" Halime'm."
Demişti Halim. Oturduğu hastane sandalyesine yığılmıştı adeta.
" Halim? Uyandı mı Sadık abi? İyi mi? Yorgun diye bayılmış değil mi?"
" İyi. Yani. Uyanmadı ama iyi dedi doktor. Normalmiş."
Demiş yutkunmuştu.
" Oh. Şükür. Bak Hafsa iyiymiş Sadık abi."
Demişti Halime ve Hafsa ağzı açık ona bakmıştı. Halime az önce abisiyle konuşurken Sadık'ın iyi olduğunu mu söylemişti..? Alnını eline yaslayıp sakinleşmeye çalışırken Halime yaptığını anlayıp,
" Ay yani demedim. Demedim. Hadi görüşürüz."
Deyip telefonu kapatan Halime'ye güldü. Öğrendiği şeyin altında ezilirken boğulacak gibi hissediyordu. Koşarak yanına gelen Memduh telaşla,
" nerde? Abi Sadık nerede?"
Demişti. Halim ayağa kalktı, gözlerine baktı. Bir adım gerisinde duran Didar'a baktı.
" Sadık hastaymış abi. İlacını içmeyi unutmuş. Sen... haberin var mıydı?"
" Halim. Bende yeni öğrendim valla."
" Sadık abi nerede şimdi?"
dedi Didar amacı Memduh'u sıkıştıran Halim'den kurtarmaktı. Halim bir adım geri atıp,
" 203'te. Annemler yanında."
Demesiyle Memduh hızla merdivene yöneldi. Didar arkasından giderken yetişmeye çalışıyordu. Memduh odanın kapısına gelip durdu. Derin bir nefes alıp kendini topladı. Didar yanında durmuş onu izliyordu şaşkınca. Bir anda o duygusal adam gitmiş yerine ciddi bir Memduh gelmişti. Kapıyı açıp içeri girdi.
" Selamün aleyküm, geçmiş olsun kardeşim nasılsın?"
" Aleykümselam. İyiyim."
Dedi Sadık. Selman ağa ve Fevziye hanım ona ters ters bakarken.
" İyi mi? İyisin? Oğlum. Bu söylenmeyecek şey mi?!"
" Baba. Söyleyemedim."
" Söyleyemedin. Kaçayım dedin? Aferin. Siz böyle kalbimize indirmeye devam edin!"
Demiş sinirle odadan çıkmıştı. Fevziye hanım arkasından bakarken kapının kapanmasıyla Sadık'ın yanına gitti.
" Annem, baban sana kızmadı. Biliyorsun değil mi? Güzel evladım benim. Bende kızmadım. Üzülme tamam mı? Canım oğlum. Biz bunu da hallederiz Allahın izniyle. İnşallah hemen iyileşirsin. Ayağa kalkarsın. Canım."
Demiş saçlarını eliyle taramaya başlamıştı. Sadık gülümserken,
" Annem, iyiyim. Tamam. Şu serum bitsin. İlacı da aldım. Hop ayaktayım."
" Öylesin. Öylesin ama bir daha benden bir şey saklarsan sütümü helal et- yok hakkımı! Hakkımı helal etmem. Duydun mu? Bak ne olursa olsun. Benden hiçbir şey saklamayacaksın! Söz ver."
" Anne. Neden böyle yapıyorsun?"
Deyince birden kulağını tuttu Fevziye hanım,
" söz mü?"
" Aaa ah. Anne. Anne acıyor."
" Acıyorsa söz ver."
" Tamam. Söz. Söz. Söz."
" Şöyle yola gelin. Güzel evladım. Ben babana bakıp geliyorum."
Deyip başını okşayıp kalktı. Odadan çıkmasıyla gözleri hızla dolmuş ağlamaya başlamıştı. Sağa sola bakınıp Selman ağayı aradı gözleri. Koridorun sonunda pencere önünde durduğunu görünce yanına gitti.
" Selman,"
Deyince hızla gözlerini sildi Selman ağa. Fevziye hanım onun halini görünce koluna sarılıp ağlamaya başladı.
" Evladımın yarasını görmemişim Fevziye. Ben evlatlarını tanıyan bir baba değilim demek ki."
" sen iyi bir babasın Selman. Biz her şeyi bilemeyiz ki. Elimizden geleni yapıyoruz."
" Bilmiyorum. Sanki evlatlarım elimden kayıp gidiyor gibi geliyor."
" Toparlarız. Biz el ele verince toparlarız. Dağılmayız."
" İnşallah"
Demiş uzaklara dalmıştı. Hayatını evlatlarına adayan bir adamdı Selman ağa. Sevgi ve merhametle yaklaşıyordu her zaman. Onlara bir şey olmasın diye fazla fazla çalışır ter dökerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...