28,🍂

527 52 18
                                    

Kınanın üstünden beş gün geçmiş herkes aynı telaş ve yorgunlukla düğün için hazırlanmaya başlamıştı. Düğün alanının geniş olması ve aşiretin hepsini alması gerekiyordu. Bu yüzden düğün alanının hazırlanması için ekip tutulmuştu.

Hâlim iş yoğunluğu içinde sağa sola koştururken düğün içinde vakit ayırıyordu. Ailesi ona hep destek oluyor, hiç yalnız bırakmıyordu. Bütün koşturmaca içinde aklında hep Halime vardı. Halime'nin gittikçe solan ve sararan hali vardı. İçi içini yerken Halime'nin korktuğu için düğünü itelemek istediğini düşünmüştü ama böyle bir karşılık almayınca bir şey dememişti. Ne kadar iyi olduğunu söylese de gözlerine bakınca her şeyi ortaya döküyordu. Sessizleşen hali ve iştahsızlığı yine gün yüzüne çıkarken bir şey yapamıyor olması canını sıkıyordu.

Sadık elindeki dosyalara son kez göz bakıp başını Hâlim'e çevirdiğinde onun yine derinlere daldığını görmüştü. Elindeki kalemle elini dürtüp kendine getirdikten sonra,
" Sakin ol oğlum. Ne oluyor sana?"
" olmuyor Sadık. Ben tam her şey düzeldi derken yine eski haline döndü. Yine ördü duvarlarını."
" olabilir sakin ol. Alışık olmadığı bir duruma karşı savunma haline geçmiştir. Sen isminin hakkını vermeye devam et Hâlim. Sakin ve yumuşak."
" söylemesi gerçekten kolay. Ama yapamıyorum sanki... Sanki bir şey var ve bana söylemiyor. Bir şey oldu. Söz vermiştik oysa. Söz."
" Tamam bak şöyle yapalım sen bir namaz kıl, Kuran oku. Sonra biz seninle danışmana gidelim."
" tamam,"
demiş kendini Rabbine yöneltmişti. Özenle aldığı abdestten sonra namazını kılıp, Kuran okumaya başlamıştı. Beynindeki sorular ilk başta onu rahatsız etse de kendini Kuran'ın ayetlerine bırakınca rahatlamıştı...

🍂

Hafsa yerinden kalktı, karşısında itinayla odayı düzeltmeye devam eden Nazenin ve Didar'a baktıktan sonra başını Halime'ye çevirdiğinde yine öylece boşluğa baktığını gördü. Elinde katladığı elbiseyle öylece boşluğa bakarken, Hafsa ona doğru bir adım atmıştı ki içeri giren Sinan'la vazgeçti. Sinan koşarak halasına sarılmıştı, Halime ilk başta korksa da çaktırmamaya çalışıp hızla kollarını ona sarmıştı.
" Hala. Biliyor musun bugün okulda ne öğrendik?"
demişti ama Halime donmuş öylece yüzüne bakmıştı. Ağzını açacak hal bulamıyordu kendinde. Nazenin onun halini fark edince,
" Sinan paşa, ben biliyorum."
Deyince Didar da ona katılmış,
" Bende. Biliyorsun ki Nazenin bize her şeyi anlattı."
Demesiyle Sinan,
" Ama siz mızıkçılık yaptınız of! Bende babaanneme anlatırım."
Deyip Halime'nin yanağını öpüp çıkmıştı. Halime arkasından baktığı Sinan'la gözleri dolarken Hafsa yanına çöktü,
" Halime, iyi misin?"
Nazenin elini tutup,
" biz yanındayız."
Didar,
" seninleyiz Halime."
Nazenin,
" canını sıkan şeyi bize anlatmayacaksan bile eşine anlat olur mu?"
Hafsa,
" en azından abimle dertleş, lütfen kendine bunu yapma."
Halime kendini toparlamaya çalışıp yüzüne yerleştirmeye çalıştığı gülümsemeyle,
" İyiyim. Gerginlik basıyor bazen. Hâlimle de aram iyi merak etmeyin. Hadi devam edelim,"
Demiş Hâlim'in elbiselerini yerleştirmeye devam etmişti. Kızlar dediklerine inanmamışlardı ama üstüne gitmek istemedikleri için onu rahat bırakmışlardı. Didar ve Nazenin kitaplığı düzenlerken, Hafsa da getirdiği kıyafetleri ayırıp Halime'ye uzatıyordu. Eline aldığı her elbise de derin bir iç çekip, sanki Hâlim'e dokunuyormuş gibi hissediyordu.

Düzenleme işi bitince Nazenin izin isteyerek ayrılmıştı yanlarından. Kafasında çevirip durduğu şeylerle Halime'ye ne olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Yolda dalıp gitmiş, nereye gittiğine bakmamıştı bile. Birden aklına düşen şeyle başını kaldırmıştı. Saat akşamı bulmuştu ve Nazenin babasına verdiği saati geçmek üzereydi. Hızla feracesinin eteklerini tutup koşmaya başlarken aniden döndüğü sokağın köşesiyle, biriyle sertçe çarpışmıştı. Nazenin geriye doğru sendelerken çarptığı kişi yere düşmüştü. Nazenin sinirle elini başına atıp,
" Dikkat etsenize. Sokağın köşesi öyle geçilecek bir yer değildir!"
Demiş batan gözlüğünü kaydırmıştı. Burun kemeri acırken gözlerini yerde kendine gözlerini dikmiş kişiye çevirince gözleri şokla açılmıştı. Hızla başını indirip yanından geçmişti. Selim sinirle karışık gülüp,
" Bir özür dileseydin. Dozer gibi deşip geçtin!"
Demiş ayağa kalkmıştı. Nazenin adımlarını durdurup, kendisine yöneltilen dozer benzetmesiyle sinir olurken elleri titremeye sonrada gözleri dolmaya başlamıştı. Ona dönmeden,
" Özür dilerim."
Demişti ki Selim bir adım daha atıp,
" böyle dümdüz mü?"
" evet böyle dümdüz!"
" senin yüzünden bir gün sakat kalacağım! Bundan sonra köşe başlarına dikkat etsen iyi olur! Ayrıca bir daha kendini bir yerlerden aşağı salmadan ambulansı ara!"
Demesiyle Nazenin sinirle ona dönüp,
" Ben sizden yardım istemedim. Bıraksaydınız. Ayrıca köşe başlarına siz dikkat edin, bu dozer her köşe başında sizi delik deşik etmek için bekleyecek çünkü! O kafatasını yarana kadar sana gün yüzü göstermeyeceğim! Göreceksin!"
" Sen bana hiçbir şey yapamazsın!"
" bunu bana bir darbeyle yere yığılan sen mi söylüyor?! Hah! Bana dozer dediğine göre sende kürek falan oluyorsun?"
Demesiyle Selim,
" Kadınlara karşı güç kullanmam."
" aferin sana. Böyle devam et. Haydi selametle. Haydi."
Demiş arkasını dönüp gitmek için bir adım daha atmıştı ki Selim,
" Özür dilerim. Yavuz hanım."
Demişti ama üstüne alınmayan Nazenin'le,
" Senden özür diledim. Bir şey desene?"
" ben Yavuz değilim, Yavuz kimse git ondan özür dile."
" bir dakika? İsmin Yavuz değil mi?"
Omuz silkip,
" Değil."
diyen Nazenin hızlı ve büyük adımlarla yoluna devam ederken Selim onu gözden kaybolana kadar izlemişti. Gözden kaybolunca, kaybolduğu noktaya takılı kalmış sonra da,

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin