23,🍂

634 55 9
                                    

Halime yanında uyuyan Sinan'in saçlarıyla oynarken ona daha sıkı sarılmıştı. Sinan kollarını iyice sarıp, uykulu haliyle,
" Halaaaa. Okula gitmesem olmaz mı?"
" Okula gitmek istememe nedenin nedir?"
" Uykuuuu."
" Şöyle bir çözüm var. Akşamları erken yat sabahları erken kalk. Bundan sonra yatsı namazından sonra yataklara anlaştık mı?"
" Sabah da sabah ezanıyla mı kalkalım?"
" Olur."
" O zaman beni camiye götürür müsün? Diğer çocuklar camiye gidiyor sabah namazına imam onlara çay veriyor, oyun oynuyormuş. Lütfen."
" Peki. Söz veremem ama... denerim olur mu?"
" Tamam."
Demiş sevinçle yataktan kalkıp banyoya koşturmuştu. Halime arkasından kalkıp yatağı düzeltirken Sinan'ın baba yokluğunu çekmesini azaltmanın yollarını düşündü. Diğer çocuklar babalarıyla gidiyordu yüksek ihtimal o da ona özeniyordu belli ki. Sinan banyodan çıkıp dolabına koştu üstünü giyinip aşağı koşarken Halime de odasına giderken yastığını aldı. Hâlim'in yatağından aldığı yastığını ve üstündeki hırkanın fermuarını çekti. İçindeki Hâlim özlemi yedi günlük yoklukla katlandıkça katlanmıştı.

Merdivenlerden ağır ağır inerken ellerini ceplerine koydu. Derslerini çalışması gerekiyordu aslında ama her satır arasında karşısına Hâlim çıktığı için kitaplara bakamıyordu. Mutfağa geçince annesi,
" Benim güzel kızım hadi. Bak bu aç kurt bitirecek hepsini."
" Halaaa! Sana ekmek kalmadıııı! Hahaha! Sana dedim yemek yiyip seni geçeceğim."
" Sen mi beni geçeceksin? İki fırın ekmek yemen lazım."
Deyip yanına oturdu. Çayları doldururken herkesin bardağını uzattı. Sinan, Halime'nin tabağını doldurup,
" Bunlar bitecek! Hâlim abinin emridir."
Deyip Hâlim'in giderken ona verdiği görevi yerine getiriyordu. Halime bir tabağına bir Sinan'a bakarken dolmaya başlayan gözlerini kapatmamak için uğraşıp, eğdi başını. Kendisinde hissettiği eksiklik çok büyüktü. Tamamlayamıyordu. Annesi,
" Az kaldı zaten. İnşallah erken gelecek Hâlim oğlum."
" Evet."
Dedi Sinan keyifle ayaklarını sallayıp. Nur hanım,
" Halime, düğüne az kaldı kızım. Bugün de kalan eşyaları dizelim."
" Tamam anne. Biz yapıyoruz zaten. Geldikçe yerleştiriyoruz. Sen sıkma kendini. Yorulma da. Fevziye teyzeyle oturun."
" Anne. Hâlim bana hitap ederken anne diyor. Sende onun anne ve... babasına hitap ederken 'anne baba' demeye özen göster kızım. Onlarda artık senin annen ve baban. Olur mu?"
" olur."
Demişti Halime. Annesinin haklı olduğunu biliyordu ama baba demek kolay gelmiyordu ona. Bir kelimenin altında eziliyordu ruhu. Selman ağanın bir baba olduğunu biliyordu elbet ama söylemek. Dile getirmek... Zordu. Çok zor.

Sinan halasının elini tutup ona gülümserken Nur hanım,
" Ayrıca ikinizde bugün tabağınızdakini bitirmeden kalkmayacaksınız. Tamam mı?"
" ooo ben geç kaldım!"
Deyip kalkan Sinan koşarak evden çıkmıştı. Köşe başında onu bekleyen Payiz'in yanına koşup onunla birlikte yürürken yarın sabah namazına camiye geleceğini söylüyordu.

Nur hanım, boş boş tabağına bakan Halime'ye baktı. Kızını zorlamak istemiyordu ama gelinlik bakarken çok zorlandığını hatırlayınca üzülüyordu. Halime'nin kilosuna uygun bir gelinlik bulamamışlardı. Her gelinlik üstünde emanet gibi durunca almaktan vazgeçtiğini söyleyip geri gelmişti eve. Kızlar ikna etmeye çalışsa da yapamamışlardı, bir kere giyeceği şeyi almak istemediğini söyleyip vazgeçmişti.
" Kızım bir iki lokma ye. Vitaminsiz kaldın iyice. Derslerin girmez kafana. Hadi."
" Tamam anne. Bak yiyorum. Sende ye hadi,"
" Ya senin yaşlarındayken kaynanam karşımda otururdu. Bende öyle bakar çekinir yiyemezdim. Güneşle mi çalışıyorsun gelin yemek ye yemek. Derdi sonra da zorla yedirirdi bana. Allah razı olsun, iyi kadındı."
" Fevziye teyze de iyi."
" Fevziye anne."
" Peki. Anne. Fevziye anne."
Demiş yüzünde oluşan geniş gülümsemeyle bakmıştı annesine. Nur hanım kahvaltısına dönünce Halime'nin telefonu çalmaya başlamıştı. Normalde telefonla alakası olmayan Halime telefonu yanından ayırmaz olmuştu. Cebinden çıkartıp ekrana bakıp gülümsedi yerinden kalkıp odasına doğru giderken açtı telefonu.
" Selamünaleyküm ve rahmetullah Halime hanım."
" Aleykümselam ve rahmetullah Hâlim."
" Benim yerime şöyle bir saçlarını karıştırsana. Hadi."
Deyince Halime elini saçlarından geçirdi,
" Geçirdim. Nasılsın? İşlerin nasıl?"
" İyiyim turp gibiyim. Sen nasılsın?"
" İyiyim."
" Halime'm ben bir şey duydum."
Demesiyle Halime hemen savunmaya geçip,
" Hemen kızma. Bak bir dinle tamam mı? Olmadı gelinlikler. Denedim ben. Giydim hepsini. Kına içinde baktım ama. Olmadı işte."
" Diktirelim o zaman."
" İstemiyorum. Diktirmek falan. Düğünde istemiyorum kına da! Sadece evlensek olmaz mı?"
" Halime düğün kına bunlar olması gereken şeyler. Söyle senin canını sıkan ne?"
" Olmuyor işte! Girdiğimiz her yerde çocuk gelin deyip gülüp durdular. İstemiyorum! Onların gelinlikleri de elbiseleri de onların olsun."
" Oy benim Halime'm sinirlenmiş mi? Tamam sakin ol tamam mı? Ben gelince birlikte gidip bakalım mı?"
" Hayır! Hayır. Bir daha gitmek istemiyorum. Bu konuyu kapatalım."
Demiş ve oturduğu yerde ağlamaya başlamıştı. Hâlim telefonun diğer ucunda çıldırırken bir yandan da sakinliğini korumaya çalışırken,
" Halime. Ağlama kalbim. Ağlama. Tamam. Bu konuyu rafa kaldırdım tamam mı? Şimdi sil gözünü."
" Ağlayacağım."
" Halime bir problem mi var?"
" Hâlim... Ben seni istiyorum. Lütfen. Lütfen. Gel artık. Ben sana çok alışmışım. Böyle böyle yanımda olmasan sorun olmaz sandım ama..."
Demiş ağlamaya devam etmişti. Hâlim duyduklarıyla mutlu olurken Halime kalbinin içindeki ağrının gün geçtikçe artmasıyla tutamamıştı kendini. Bu kadar çabuk alışacağını düşünememişti bu kadar çabuk seveceğini de.
Hâlim,
" Tamam. Ağlama. Az kaldı zaten. Ben gelince her şeyi birlikte çözeriz. Şimdi kapatmam gerek. Kendine dikkat et bak. Bende seni özledim, arada mesaj atsan fena olmaz yani."
" Tamam çabuk gel."
" Olur hanımın. Ne istersin gelirken,"
" Hiçbir şey. Gel yeter."
" Ya Halime. Neden yanındayken bana böyle konuşmuyordun? Şöyle sana sıkıca sarılıp saçlarını karıştırırdım. Burada delirteceksin beni. Be- tamam kapatmam gerek."
Demiş yine çat diye kapatmıştı telefonu. Halime sinirle telefona bakıp cebine koydu. Arkasını dönüp kapıya doğru giderken aniden açılan kapıyla kızlar neşeyle içeri girmişti. Dört bir yanını sarıp neşeyle kına gecesi türküsü söylerken Halime onları izliyordu şaşkınca. Nazenin,
" Kınalar kınalar. Oynayacağız eğleneceğiz."
" Bir sürü oyun getirdik Halime!"
" Kına gecesinde herkes gidecek ya. İşte asıl iş o zaman başlayacak bizim için."
" Ne işi? Ben kına gecesi istemiyorum."
Nazenin,
" Ne?! Neden?! Eğlenecektik. Kına yakacağız kız."
Didar,
" Veee! Sana bir sürprizimiz var! Terzi Nine! Gel!"
Deyince orta yaşlı bir kadın içeriye girmişti. Hafsa,
" Bak Halime bu buraların en iyi ve çabuk terzisidir. Şimdi bir iki ölçü alacak ve sana bir kınalık dikeceğiz."
" Hayır. İstemiyorum."
Nazenin,
" İstiyorsun istiyorsun. Ne demek istemiyorum ya?"
Didar,
" Hem israf olmayacak çünkü Terzi nine bu diktiği kınalık başka ihtiyaç sahiplerine de verecek."
Hafsa,
" Ücretsiz. Hem abimde çok üzülüyor sen böyle yapınca. Lütfen başkalarına takılma."
Nazenin,
"Evet Halime. Bak bana da delikanlı kız dediler ben ne yaptım yapıştırdım yere!"
Demesiyle bir anda gülmeye başlamışlardı. Nazenin'in kendine sataşan adamı nasıl yere çaldığını hatırladıkça gülme krizine girselerde gücünden ürkmüşlerdi. Fevziye hanım, onun deli hallerine gittikçe ısınırken içinden dualar etmeye başlamıştı.
Nazenin,
" Ya tamam şimdi çok bana bakma ama. El alemen de bakma sen. Her gelen bir çamur atmazsa içleri rahat etmez. Önemli olan Kocan seni seviyor mu?"
Didar,
" Seviyor seviyor! Hemde çok! Allahım bize de nasip et amin!"
Deyince hepsi birlikte ellerini yüzlerine sürüp 'amin' demişti. Nazenin, Halime'nin elinden tutup odanın ortasına götürdü. Hafsa terzi nineyi yanına getirdi. Didar, Halime'nin kollarını kaldırıp,
" Evet başlayalım lütfen,"
Demişti. Terzi, Halime'nin ölçülerini alırken Hafsa not alıyordu. Nazenin ona yardımcı olurken Didar da istediği modelin nasıl olmasıyla ilgili sorularını ardı ardına soruyordu. Halime aklında bir model olmadığını söyleyince telefondan ardı ardına kınalık göstermişlerdi. Nazenin ve Hafsa da bakmıştı, Halime hepsine göz gezdirmişti.
" Bilmiyorum."
Nazenin,
" Ya gerçekten Halime seç gitsin. Hepsi kırmızı sonuçta."
Didar,
"Ya ne demek kırmızı? Bak şimdi bu ilk modelin dantel işlemelerine iyice bak. Ne kadar narin. Ay. Birde bu ikincinin etek kısmı."
Hafsa,
" Evet güzel."
Deyince Halime yine kararsızca ekrana baktı. Didar ve Hafsa telefona bakıp dururken Halime'nin telefonuna gelen mesajla Hafsa hızla telefonu eline verdi.
" Baksana mesaj geldi."
Demiş gözlerini kaçırmıştı. Halime telefonu açıp Hâlim'den gelen mesaja baktı. Gönderdiği fotoğrafa bakınca yüzüne yayılan gülümsemeyle,
" Tamam. Bu olsun."
Demiş terzi nineye Hâlim'in seçtiği kınalığı göstermişti. Terzi nine incelerken kızlar da sırıtarak ona bakıyordu. Halime kırmızı suratla başını eğip kızların onunla uğraşmasıyla utanmıştı. Terzi nine odadan çıkınca Nazenin,
" Ya ben bu kadar aşık adam görmedim ya. Bak diyorum sana Halime, kocana sahip çık!"
Didar,
" Çok dua etmek lazım."
Hafsa,
" Dua. Bol bol. Şimdi temizlik vakti. Haydi!"
Demiş herkes üstünü çıkartıp temizlik kıyafetlerini giyinip, temizliğe girişmişti. Yarından sonra giden gelen çok olacağından evi temizlemeye ve yerleştirmeye başlamışlardı.

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin