Halime olduğu yerde halsizce yatarken gözlerini açmasıyla yerinden doğrulmuştu. Etrafına göz gezdirince karşısında gördüğü kişiyle şok olmuştu. Abisi Fatih elinde bir silah ve içki bardağıyla ona bakıyordu. Halime ona bakarken korkuyla yerinde geriye doğru gitmeye başlamıştı ki, Fatih hışımla yerinden kalktı bardağı duvara fırlatırken, yatağına doğru gidip kafasına dayadı silahı. Başına dayanan silahla Halime gözlerini sıkı sıkı kapatmışken Fatih silahın ucuyla kafasına vurup,
" şimdi şu kutu da duran elbiseyi hemen üstüne geçiriyorsun! Hemen! Kalk dedim! Yoksa annen ölür,"
Demesiyle Halime'nin gözleri sinirle açıldı. Fatih'e dik dik bakmaya başladı. Başındaki silahı eliyle itip ayağa kalkarken bacağının üstüne basamadığını anlamıştı. Fatih'e bağırıp,
" Nasıl insanlarsınız siz! Nasıl! Benim olduğu kadar seninde annen! İnsan annesine böyle yapar mı?"
Dediğinde yüzüne inen tokatla yere düşmüştü. Fatih başına silahı dayayıp,
" ağzından tek kelime daha çıkarsa dediklerimi yaparım! Şimdi giy şu elbiseyi 10 dk veriyorum sana!"
Dedi ve odadan çıkıp kapıyı kilitledi. Halime olduğu yerde ağlarken ayağa kalkmaya çalışarak kutuya doğru gitti. Kutuyu eline alıp yatağın üstüne koyduğunda elinin tersiyle göz yaşını silip kapağını açtı. İçindeki gelinliği görmesiyle kapıya çevirdi bakışlarını,
" demek bunu da yaptınız bana, beni sattınız!"
Deyip gelinliği ellerinde sıkıp ağlamaya başladı. İçindeki acı, gün geçtikçe büyüyordu ama hiç böylesine içine sığılamaz olmamıştı. Hiç böylesine bitmez tükenmez gibi durmuyordu. Biraz daha ağlayınca Fatih kapıya tekmeyle vurup çabuk olmasını söylemişti, ayağa kalktı mecburen.
İnsan ölünce bir imam ya da tanıdığı biri onu yıkar, kefenlerdİ de... Halime, yaşarken ölmüştü. Kendi cesedini taşıyordu, kendi elleriyle kendini kefenliyordu şimdi. Kefenini giyince toprağa gömülmeyi çok isterdi. Toprak sarar acıtmazdı onu. Bırakmazdı... En sevdiği de oradaydı...Fatih bir süre daha bekleyip odaya girdi, destursuz. Karşısında gelinlikle Halime'yi görünce yanına gidip koca ve pis elleriyle yüzüne düşen saçları görünce hızla saçlarını topladı. Yüzü ortaya çıkınca yer yer olan morluklar ve yeşillikleri yok etmek için makyaj yapılması gerektiğini anlamıştı. Evin hizmetçisini çağırıp ona bu işi verirken Halime sessizce ağlıyordu, oturduğu küçük pufun üstünde. Kadın onun bu haline çare olmak istese de yapamadı, onun kadar korkuyordu Fatih'ten. Bakması gereken bir çocuğu vardı, sustu. Oysa Halime de bir zamanlar çocuktu...
***
Şule, Fazlının bir gece evden çıkıp gittiğini ve iki gün sonra geleceğini fırsata çevirip ertesi gün sabahtan Sinan'ı etüde vermişti. Akşam alacağını söyleyip eve gidip hızla hazırlık yaparken Erol'u arayıp eve davet etmişti. Ardından hazırladığı yemek masasındaki mumu yakıp koltuğa otururken yüzündeki gülümsemeyle yapacaklarını düşünüyordu.
Bir süre daha bekleyip, beklemekten vazgeçtiği sıra zil çalınca hızla Erol'u içeri çekmişti. Birlikte masaya oturup yemeklerini yedikten sonra yatak odasına doğru yol alırken sadece şimdiyi düşünüyorlardı, her şeyden habersiz...
Fazlı, Halime'yi sattığı parayla iyi bir akşam yemeğini hak ettiğini düşünüp eve çevirmişti arabayı. Üstünü değiştirip karısıyla bir yemeğe çıkmayı düşünüyordu. Her şeyden habersiz ağzında ıslıkla eve girdiğinde oturma odasında gördüğü masaya baktı. Üstündeki ceketi çıkartıp koltuğun üstüne bıraktıktan sonra belindeki emaneti dolaba koymak için yönelmişti ki odanın kapısını açmasıyla kalakaldı. Beyni görüntüyü algılamaya çalışırken birden belindekine sarıldı...
***
Hâlim, Fazlı'nın onu götürdünü öğrenince derin bir nefes alıp şoför koltuğuna geçmişti ki Selim onun halini görünce yerine geçmiş kardeşini de yanına oturtmuştu. Hâlim başını eğip uyuşan ellerine bakarken, Selim ona arada bakışlar atıp iyi olup olmadığını soruyordu. Kardeşinin Halime'yi uzun zamandır uzaktan takip ettiğini biliyordu. Ona nasıl baktığını da görmüştü ama bu kadar ileri olduğunu düşünmemişti hiç. Eliyle omzundan dürtüp kendine getirmeye çalıştığı Hâlim suçlulukla konuşmaya başladı,
" abi, ya ona bir şey yaptıysa? Benim yüzümden! Benim! Gidip onu getirmeseydim böyle olmayacaktı!"
Deyip arabayı yumruklarken, Selim ani fren yapıp ona döndü,
" eğer kendini böyle hırpalamaya devam edeceksen çıkma kızın karşısına! Olan oldu! Şimdi bunu düşünmenin zamanı değil!"
Demişti, Hâlim dolan gözleriyle başını cama çevirdiğinde Selim de tekrardan gaza bastı. Asır gibi gelen saatlerin sonunda eve ulaştıklarında Hâlim evin önünde gördüğü polisler ve ambulansla olduğu yere çivilenirken Selim ondan önce koşup içeri girdi. Polislerin yanından geçip giden Selim'in ardından Hâlim de koşmaya başlamıştı. Eve ulaştıklarında gördükleri manzaraya şaşkınlıkla bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...