44,🍂

382 49 3
                                    

   Tedirgince bir sağa bir sola baktı. Yalan söylemenin bu kadar zor olduğunu düşünmemişti ama şimdi eli titriyordu. Sık sık kısa saçlarını kulağının arkasına atıyordu. Namazını bitiren Hâlim'e baktı sonra da,
" Hah! Allah kabul etsin. Hadi ben kahvaltı hazırlayayım. Kahvaltını bir güzel yap. Sonra da işe gidersin güzelce."
Demişti. Hâlim seccadeyi katlayıp yerine koyduktan sonra tek kaşını kaldırıp,
" İşe mi? Ben işe gitmeyeceğim."
" Gideceksin! Yani gitmelisin. Para kazanıyorsun."
" Sen iyi misin? Bak bir şey varda söylemiyorsan..."
" Hayır Hâlim iyiyim. Hem yarın Hekimoğlu bey ile terapim var. İyi olacağım. Dedim sana."
Demişti. Hâlim gözlerini kısıp ona baktı sonra da,
" Tamam. Hadi diyelim inandım. Ben işe gittim. Sen bütün gün ne yapacaksın? Bensiz?"
Deyip sorgularken. Halime gözlerini odanın içinde gezdirmiş sonra aniden,
" Temizlik! Evet. Temizlik yapacağım. Ev çok kirlenmiş. Sonra akşama yemek var. Ha birde sana kurabiye yaparım. Üstüne baş harfini yazarım böyle H."
" Kabul. Hadi düş önüme de mutfağa geçelim."
Deyince hızlı adımlar atıp odadan çıktı. Merdivenleri birer ikişer inip mutfağa girdi. Çaydanlığa su koyup ocağa bırakırken, Hâlim'i beklemediğinden habersizdi. O dikkatle işine odaklanırken Hâlim de kahvaltılıkları çıkartmaya başladı. Halime masaya çatal , bardak koyduktan sonra,
" Kızartma yapayım mı? İster misin?"
" Pattis? İsterim."
Deyince Halime patatesleri almak için mutfaktan çıktı. Mutfağın hemen bitişiğindeki kilerden patatesleri alıp geri döndü. Hâlim masaya oturmuş, gözlerini üzerine dikmişti.
" Buyurun bakalım Halime hanım. Kızartma yapın bekliyorum."
Deyince yutkundu Halime. Sonra patatesleri soyup, yıkayıp kesti. Tavaya yağ koyup kızdırdı. Hâlim hala kendine bakıyordu. Kestiği patatesleri tavaya attıktan sonra Sinan da gelmişti ardından annesi. Onların gelmesiyle biraz rahatlayacağını düşündü.
" Hayırlı sabahlar. Hadi oturun çayları doldurayım."

       Aile üyeleri Halime'nin zorla ağızlarına tıktığı yiyeceklerle kahvaltıyı bitirirken her birini bir işe koşmuştu. Sakin olmak ve belli etmemek için çırpındıkça batıyordu. Sinan'ı odasını toplamaya, annesini sarma yapma işine vermişti. Şimdi de kapı ağzında Hâlim'i göndermeye uğraşıyordu ama çocuk gibi ona sarılan kocası gitmemek için çırpınıyordu.
" Hayır ya. Ben bütün gün karımla vakit geçirmek istiyorum. Bana ne ya! İşe gitmek istemiyorum."
Deyince Halime onun ellerini çözüp, ciddi bir sesle konuşmaya başladı.
" İşe gitmezsen bütün yük Selman amcanın boynuna kalır. Ona yardım etmen gerek. Hem düğünler olacak yardım etmek gerek."
Demişti ki Hâlim soluk verip,
" Tamam ya. Tamam. Ha bu arada çok belli ediyorsun Halime. Çok. Ama bu halini sevdim elma şekerim."
Demişti kapıdan çıkarken. Halime onun anladığını fark etmişti ama Sadık ile konuşmadan ona anlatamazdı. En azından şimdi... O arabasına binip giderken Cevdet de yerinde bekliyordu. Kapıyı örtüp odasına koştu. Üstünü giyinip aşağı indi. Kapıyı açmasıyla Cevdet karşısına dikilmiş,
" Nereye hanımım?"
" Ne? Şey ben. Biraz işim vardı da."
" Tamam bekleyin önce Hâlim ağama haber vermem gerek."
" Hayır! Lütfen Cevdet bey. Söz hemen geleceğim."
" Kusura bakmayın hanımım."
" Lütfen abi lütfen. Hemen geleceğim. Şu köşe zaten. Hâlim'e deme. Bak sana kurabiye yaparım! Üstüne de baş harfini yazarım C? Lütfen."
" Hanımım... O zaman arkanızdan geleceğim."
" Olmaz. Lütfen Cevdet bey abi. Geç kalıyorum."
Demiş ayağını dışarı atmıştı. Cevdet attığı adıma bakarken,
" 10 dk. Gelmezseniz hemen ağamı ararım."
" Söz!"
Demiş sonra da koşmaya başlamıştı. Sokağın başına gidip sola döndü sonra sağa. Nefes nefese Sadık'ın evine gelip kapıya vurdu. Soluklanırken kapıyı açan Sadık şaşkınca ona bakıyordu ki,
" Hasta olduğunu biliyorum. Çok zamanım yok ama bunu saklama Sadık abi."
" Hasta falan değilim. Bu saatte burada ne işin var? Hâlim nerede? Cevdet nerede?"
" Hastasın. Ve ben seni iyileştirmek için her şeyi yapacağım. Duydun mu?"
Deyince Sadık pes edip omuzlarını indirdi. Yutkundu. Anlaşılan Hekimoğlu çoktan söylemişti...
" Evet hastayım. Tedavisi yok. Araştırdım. Yok."
" Belki yurtdışında-"
" Yok Halime. Orada da yok. Tek çare ilik nakli. Gel gör ki ben yetimhanede büyüdüm."
" Mutlaka vardır."
" Neden benim için bu kadar endişelendin ki?"
" Başka biri olsaydı da aynı şeyi yapardım."
Dedi ve saati hatırladı. Telaşla,
" Bulacağım abi! Seni hayatta tutmanın yolunu bulacağım. Akşama bize yemeğe gel!"
Demiş gerisin geri nefes nefese koşmuştu. Sadık arkasından bakakalırken hüzünlü bir tebessüm çöktü üstüne. Kapıyı örttü. Bir soluk verdi.
" Üzgünüm Halime. Ama artık yolcu yolunda gerek."

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin