Nazenin sinirle odasında sağa sola giderken oturduğu yerden kendisine bakan Çetin'e,
" bak bana bak Çetin! Ona o kadar sinirliyim ki! Ama bir yandan da bana ne?! Bana ne dostum?! Af! Delireceğim. Bu halden kesinlikle memnun değilim. Aklımdan çıksın istiyorum. Hadi gözümün önünde olsa gözlüğü çıkartırım, oh mis! Ama aklımdayken beynimi çıkartamıyorum ki? Hayır reset düğmesi de yok. Geçmişi de silemiyoruz. Ay bana daral geldi! Çetin, senle gezek mi? Ah! Abdullah'a gidelim mi? Hadi sende azıcık cami de oynarsın."Demiş peşine taktığı Çetin ile babasından zar zor izin alıp evden çıkmıştı. Yusuf ağa, en son kendini çayır aşağı bırakınca kızını yine sınırlamıştı. Gittiği yerleri tek tek söylemesi gerekiyordu.
Yolda yürürken arkasından gelen Çetin ile konuşuyordu. Çetin'in hiçbir şey umrunda olmayan tavrına şaşırsa da arada bir onun yanında olup olmadığına bakıyordu ki, Çetin'in bir köşeye döndüğünü görünce hızla peşinden koşup kucakladı.
" Demek kaçarsın ha? Aşk olsun ama bırakacak mıydın beni? Ula ben seni besledim büyüttüm hayırsız. Bir veda et giderken."
Demiş cami bahçesine girmişti. Bahçede ağaçları sulayan Abdullah'a bakıp, gülümseyip yanına gitti.
" Selamünaleyüm ve rahmetullah imam efendi,"
Demişti. Abdullah, Nazenin ile aynı boyda, koyu kahve saçlı, yüzü açık ve kahve gözlüydü. Nazenin'in hem süt hemde sır kardeşiydi. O yüzden birbirlerine olan bağlılıkları sağlamdı. Kendisine doğru gelen Nazenin'i gören Abdullah çeşmeyi kapatıp yanına geldi,
" Aleykümselam, hayırdır? Daha yaz kursumuz açılmadı ki?"
" Haaaa ama Abdullah sanki sırf yazın geliyormuşum gibi davranma lütfen."
Abdullah, Çetin'i kucağına alıp başını okşarken,
" E gel konuşalım o vakit. Derdin neymiş bakalım."
Demiş caminin önündeki banka oturmuşlardı. Abdullah, kediyle ilgilenirken Nazenin'in konuşmasını bekliyordu. Nazenin üstündeki feracenin eteklerini kıvırıp dururken, arada bir de gözlük çerçevelerini düzeltiyormuş gibi yapıyordu. Ne anlatacağını bilemeden öylece kıvranırken,
" Abdullah, düşünmemeye çalıştığım bir şey var. Nasıl engel olurum bilmiyorum. Yani... ilk defa karşılaştığım bir durum..."Abdullah kendinden emin haliyle, Çetin'i sevmeye devam ederken hafifçe ona dönüp,
" Sevdalandın, adamı düşünmek istemiyorsun. Bana geldin. Ne yapayım sana düşünmeme büyüsü mü?"
Deyince Nazenin hızla yerinden kalktı. Elini beline koyup,
" Ben öyle mi dedim şimdi? Belki başka bir şey dedim."
" Nazenin, ben senin ciğerini biliyorum. Aynı sütü içtik biz."
" büyü falan istemiyorum, o da nereden çıktı."
Demiş başını eğip geri yerine oturmuştu. Abdullah tekrar kediye dönerken,
" Nereden olacak köydeki kadınlar yüzlerini kapatıp benden büyü isteyip duruyorlar. Yok imam efendi ineğim çok süt versin istiyorum. Bunun için bir şey yapsanız. Yok imam efendi bizim ki bana altın almıyor. Altın aldırma büyüsü. Yoruldum, oysa her Cuma anlatıyorum büyü fal bu tür şeyler günahtır. Yapmayın. Ama pes etmek yok. Tek tek ilgileneceğim hepsiyle."
" e senin iş daha zor, ben bir kişiyle uğraşıyorum sen bütün köyle. Zor,"
Abdullah,
" Bak Nazenin, bunları sende biliyorsun elbette. Ama sevmek, sevdalanmak bunlar haram olan şeyler değil. Sevgiyi, haram yapan şey içinde yaşandığı koşullar. Eğer bu koşullar seni rahatsız ediyorsa, derdini Rahman ve Rahim olan Allah'a anlat ki, Şafi isminin hürmetine gönlüne şifa versin. Baktın hiç olmuyor, e dinimizde kadının da erkeğe teklif etme durumu var, konuşuruz Yusuf amcayla. Hemen alır sana adamı."
" Abdullah! Dalga geçme. Beni rahatsız eden şey, aklımdan çıkmıyor olması. Her şey onu hatırlatıyor. Bir şekilde ona dönüyorum."
" Nazenin, sen daha önce sevmedin hiç. Korkma bunlar normal haller ama dediğim gibi. Allah'a bol bol dua et ki, senin gönlüne hayırlı olanı versin."
" Haklısın. Bol bol dua. Acaba... diyorum ki...?"
" evet yat istihareye tamam mı? Ya ben fetva kurulu muyum? Bak lisedeyken de sana laf atan çocuğu dövmek için bana sorup gittin sonra fetvayı o verdi dedin. Korkuyorum sana bir şey demeye."
Demesiyle gülen Nazenin,
" Ya o zamanla şimdi aynı mı? Bu sefer dövmek için değil ki."
" işin zor."
" öyle galiba. E sen ne yaptın?"
" Ben mi? Biz iyiyiz elhamdulillah. Evi halletim, eşyada tamam. Gelecek Hümeyra,"
" ay hadi bakalım bende çok özledim."
Demişti ki birden araya giren öksürük sesiyle başlarını çevirdiler. Gözleri kırmızıya dönen bir adet Selim vardı karşılarında. Abdullah, ayağa kalkıp selam vermişti,
" Buyrun hoşgeldiniz,"
Demişti ama Selim cevap vermek yerine öylece Nazenin'e bakıyordu. Abdullah, Nazenin'in susup kalan haline, Selim'in deliye dönen tavrına bakınca araya girmiş,
" Ben buradayım, buyrun."
Demişti. Selim burun kemerini sıktıktan sonra,
" Bu kedi temiz mi kucağına alıyorsun? O kadar kişiye namazı bu pis kıyafetle kıldırmayacaksın değil mi?"
" Elbette bu kıyafetle kıldıracağım. Necis olan kedi değil çünkü köpek."
" Bence bu kedi de necis."
Demesiyle Nazenin,
" Çetin'i her gün yıkarım beyefendi. Sakin olun."
Abdullah,
" Siz niçin gelmiştiniz?"
Deyip konuyu dağıtıp, araya girmek istemişti. Selim ne cevap vereceğini bilemeden öylece ona bakmış sonra da,
" Niçin olacak namaz kılacağım."
" cemaat namazı kıldı, ikindiye de vakit var. İsterseniz sizinle kılarım."
" İstemem."
Demiş sinirle camiye yönelmişti. O giderken Abdullah, Nazenin'e dönüp,
" Bence sen unutma büyüsünü unut, sakinleştirme duası oku bol bol."
Demiş Nazenin önce anlamamış sonra da Çetin'i kucağına alıp,
" Ne alakası var. Ben gidiyorum. Sana dediklerimi babama deme."
" ne zaman dedim Nazenin."
Demişti ama sinirle yürüyüp giden Nazenin'in arkasından hızla camiye girip gözleriyle Selim'i aradı. Köşe de namaz kıldığını görünce yanına yaklaştı, namazı bitince Selim'e bakıp tebessüm etti. Selim,
" Bir şey mi var imam efendi?"
" Yok. Nasılsınız kardeşim?"
" iyiyim elhamdulillah."
" sanki sizi rahatsız eden bir hal var üstünüzde. Yardımcı olacağım bir şeyse..."
Demiş merakla Selim'e bakmıştı. Selim başını eğip elindeki tesbihi köşeye bıraktı. Şu an konuşmak istediği kişi İmam Abdullah değildi ama payına düşmüştü işte.
" Aniden ortaya çıkan bir hal var. Bu halden korkuyorsunuz. Çünkü zamanında sizde büyük yaralar açmış. Ne yapardınız bu hal ile yine karşılaşınca?"
" Kardeşim öncelikle bu hal nedir, sizin için gerçekten zarar göreceğiniz bir şey mi yoksa siz mi öyle görmek istiyorsunuz? Belki size kötü görünen sizin için en iyisidir."
" bu hal... gerçek olmayacak bir şeyse peki."
" kesin biliyor musun olmayacağını?"
" evet, olmayacak."
" Denemeden pes etmek size yakışmaz, deneyin. Korkuyorum deyip perde arkasına saklanmak olmaz. Bir sorun soruşturun belki olacak bir şeydir. Ne dersiniz?"
Deyince Selim gülmekle ağlamak arasında kalmış sonra da vedalaşıp kalkmıştı. Abdullah ile Nazenin arasındaki hali görünce aralarında bir şey olduğunu sanıp, hüsrana uğramışcasına yıkılmıştı yine. Dalgınca yürüyüp eve gittiğinde babası onu kapıda karşılayıp, odasına çağırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...