Bakmak ve görmek... İnsan baktığını ne kadar görür ya da bakmak görmek için yeterli midir? Her şey dışardan göründüğü kadar mıdır? Bir insan dışardan bakıldığında bir bütün ve sükunet hali içinde olabilir ama içine bir göz gezdirince hiç durmadan atan kalbi, her saniye temiz oksijen salan ciğerler, sinir, kas sistemi ve nicesi... İçerde büyük bir mahşer döner... İnsanı hayatta tutan bu mahşerin bir yandan öldüren yanı da vardır. Mesela kalbin, olağan atışını arttırması yahut azaltmasıyla ortaya çıkan küçük kıyamet insanda bir teklemeye yol açar. İşte o küçük kıyamet bazen bir saniye bazen bir ömür eder.
Hâlim uykulu haliyle sarılmak için Halime'nin olduğu tarafa elini uzatmıştı fakat yerin boşluğunu fark etmesiyle hızla doğrulup oturdu. Yatakta değildi. Gözlerini odada gezdirdi sonra da banyoyu dinledi. Yoktu. Telaşla çıktı yataktan,
" Halime?"
Dedi merdivenleri inerken. Ses yoktu. Mutfağa baktı ama boştu. Diğer odaları hızla gezdi ardından Sinan'ın odasına baktı. Orada da yoktu. Tedirginliği artarken bir daha seslendi,
" Halime?"
" Efendim."
Gelen sesle hızla arkasına baktı. Derin bir nefes alırken, annesinin odasından çıkan Halime kapısını kapattı.
" Bir şey mi oldu? Anneme bakayım dedim."
" yok ama söyle bir dahakine."
" Söylerim. Vakit girdi, namaz kılalım mı?"
" Kılalım ama bir dakika. Hazırlan. Gidiyoruz."
" Nereye?"
" Camiye. Sinan'ı söz verdiğimiz sabah namazına götürelim. Ne dersin?"
" Olur derim. Hadi kaldıralım onu."
" Yok önce biz hazırlanalım. Sonra onu kaldıralım."Hazırlanmak için Hâlim'in ardından odaya giren Halime aniden kendine dönen endişeli bakışlarla durdu.
" İyiyim Hâlim, zaten bende yeni uyanmıştım. Su içmeye indim sonra annemin odasından ses gelince ona baktım. Artık daha iyi hissediyorum. Gerçekten."
" öyle diyorsan öyledir. Hadi hazırlanalım geçe kalmayalım."Hâlim banyoya yönelirken Halime de yatağı düzeltti sonra dolaba yönelip kıyafet çıkardı. Yeşil elbisesi ve eşarbını çıkarttı. Hâlim çıkınca o da abdest almak için banyoya gitti. Abdestini aldıktan sonra saçını toplamak için tokasını eline taktı. Aynadaki yansımasına bakarken aniden durdu. Su. Kendisine doğru uzatılan bir bardak su. Zihninde yer edinen bu anıyla şaştı niçin böyle bir şey hatırlamıştı ki? Bir bardak su...? Başını iki yana sallayıp toplanacak hale gelen saçını topladı sonra da banyodan çıktı. Hâlim gömleğini giyerken ona dönüp,
" Halime, diyorumki birgün piknik yapalım ve ayrıca şu bizim sınav vardı ya. Onu yapalım."
" Sabah sabah bunu mu düşündün?"
" Evet."
" Bak takdir belgen olabilir ama ben seni geçerim. Sonra ağlamak yok."
" Göreceğiz hanımefendi. Ben paşayı uyandıracağım hemen giyin gel."
Deyip odadan çıkınca arkasından bakıp gülümsedi. Aralarındaki örtüler kalktıkça sanki daha bir yaklaşıyordu ona. Yan yana değilken bile hissediyordu onu.Hayatımı bahara çevirdin Hâlim. Bende sana bin bahar vereceğim.
Ayırdığı giysilerini giyip odadan çıkınca Sinan'ın heyecanla karışık neşesiyle karşılaştı. Heyecanla giyinen Sinan pijamalarını sağa sola fırlatıp hemen üstüne bir şeyler geçirmeye başlamıştı. Hâlim ona sakin olmasını ve önce abdest almasını söyleyince banyoya yönelmişti.
" Koşma düşeceksin Sinan."
" Düşmeeeemmmm! Yaşasın! Bende gideceğim camiye!"
" Bak görüyor musun nasıl mutlu oldu. Bu kadar sevineceğini bilsem daha erken götürürdüm."
Deyince bir şey diyemedi Halime. Hatırladıkları ya da yaşadıkları yüzünden sürekli rahatsız olmuştu. Hâlim, annesi ve Sinan... Onun yanında olmak için kendilerinden fedakarlık etmişlerdi. Halime ise kendi içindeki savaşta galip olamamış sürekli kaçıp durmuştu.Halime kendi içinde yaşadıklarını düşünürken, Sinan elini tutup çekiştirince kendini topladı.
" Hadi hemen kıyafet seç yoksa geç kalacağım hala."
" Tamam. Seçelim."
" Paşam uzun kollu seçelim hava soğuk olur sabah, üşütme."
" tamam Hâlim abi."
" Kırmızı seviyorsun."
" Kırmızı olmaz. Sen yeşil giymişsin bende yeşil giycem."
" tamam, takım oluruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...