20,🍂

667 55 12
                                    

Fevziye hanım ve Nur hanım oturmuş aldıkları çeyizleri kontrol ediyordu. Havlular, patikler, yazmalar ve liflerle boğuşurken Hafsa içeri girip onlara selam verdi. Fevziye hanım,
" Kızım şu çayları tazele,"
" Anne ben çaycı Hüseyin miyim?"
" Hafsa?!"
" Tamam tamam sakin."
" Selim abine de yemek hazırla. Dikkat et tuzuna baharatına."
Hafsa ayağa kalkıp hızla asker selamı verirken,
" emredersin komutanım!"
Demiş ardından koşarak aşağı inmişti. Hoplaya zıplaya indiği mutfakta Selim'le karşılaşınca,
" Abi ben hazırlarım sen otur, dinlen."
Selim, salata yaparken dikkatle doğradığı malzemeden başını kaldırıp,
" neden? Ben yapamaz mıyım? Sen giderken biz dönüyorduk hanımefendi."
" bütün gün fakülte de yoruluyorsun zaten."
Derken çay bardaklarını dolduruyordu bir yandan da. Selim doğradığı malzemeyi kaba döktükten sonra karıştırmaya başladı. Onu kenara koyduktan sonra çeşmeyi açıp bıçağı ve tahtayı yıkarken ellerinden akıp giden su damlalarına baktı. Islandığı günü hatırladı. Kızın imdat derken ki kaçışı aklına gelince gülümsedi.

Hafsa abisinin bir yerlere dalıp gittikten sonra gülümsediğini fark edince çayları eline alıp giderken,
" Anneeee Selim abim kendi kendine gülüp duruyor."
Selim, Hafsa'nın bağırmasıyla kendine gelip gözünü devirirken işine devam etti. Yemeği hazırlayıp ağır ağır yerken aklına kedinin peşinden koşuşu geldi, gülümsedi. Deli kız, dedi kendi kendine. Sonra kendine gelip kaşlarını çattı, yüzünü eski haline getirirken aklındaki sayıların içine gömüldü. Böyle kurtuluyordu her şeyden. İnsanlardan sayılara kaçarak...

🍂

Selman ağa tapudaki işlerini hallettikten sonra Memduh ile ağır ağır yürürken,
" Hâlim'i evlendirdim ya. Çok rahatladım ona kalsa işten güçten evlenmezdi. İyi ki sormadan ona kız almışım."
Deyince Memduh gülmüştü. Sonra derin bir iç çekti,
" Selim'in de bir yuva kurduğunu görseydim keşke."
" Nasıl olacak ki ağam? Selim abinin tavrı belli."
" Ona da Hâlim'e yaptığımı yapacağım. Kardeş sonuçta hak geçmesin."
" Hâlim abi kabul etti de Selim abiyi sanmıyorum ağam."
" Kabul ettirmemiz lazım. Küçük de değil ki kulağını çekeyim."
" Ağam olmaz kabul etmez."
" Ya el alem kızım evde kaldı diye üzülür ben oğullarıma üzülüyorum. Bu işte olacak."
Deyip Memduh'a baktığı sıra gözü arkasına kaydı. Gözlerini hafif kısınca karşıdan gelen kişiyle şaştı kaldı. Memduh arkasına dönüp nereye baktığına baktı. Yusuf ağa yanında yürüyen kıza bir şeyler söyleyip duruyordu. Koca kız ona bakarken ayağını yere sertçe vurunca Selman ağa ve Memduh birbirlerine bakmışlardı. Yusuf ağa, Selman ağayı görünce yanına gelip selam vermişti. Yavuz kucağındaki kediyle bir iki adım geride durmuştu.
" Nasılsın Yusuf?"
" İyiyim. Sen nasılsın? Hayırdır tapuda ne yaptın?"
" Hâlim'e ev aldık. Biri gitti biri kaldı. Onu da evlendirsem biraz daha rahatlasam."
" hayırlısı olsun. Selim hala bekar değil mi?"
" Öyle öyle. Evlenmem diye tutturdu. Ne yapacağım bilmiyorum."
Deyince Yusuf ağa gerisinde duran kızına hitaben,
"Ben seni anlıyorum kardeşim. Zor."
Demişti ki Selman ağa geride duran Yavuzu gösterip,
" Bu kızımız kim?"
" Benim kızım."
" Senin kızın var mıydı ya?"
" vardı vardı. Yavuz deriz ona ondan bilmezler. Şu madalya getirdi ya o."
" Güreşçi olan? Yavuz bu mu? Biz onu oğlan sandık."
Deyince Yusuf ağa gülmüştü. Sonra Selman ağanın dediği şeyi yeni idrak ediyormuş gibi,
" Haklısın. Kızımın gerçek adı değil elbette ama bundan sonra Yavuz yok. Nazenin."
Demesiyle Yavuz hızla başını kaldırdı. Babası ona en son ismiyle seslendiğinde ilkokula gidiyordu. İsmine duyduğu hasret ve yabancılıkla kaldı öylece. Nazenin. Bu isim ondan öylesine uzak ve yakındı ki. Yusuf ağa ona bakıp başını sallarken yanına çağırdı. Bir iki adımı kapattı, selam verdi.
" Selman ağa. Yakın bir dostumdur."
" Siz Hafsa'nın babası mısınız?"
Demesiyle Selman ağa tebessüm etti,
" Evet."
" Halime'nin de kayınpederi olan Selman ağa oluyorsunuz değil mi?"
" Ooo gelinimi de tanıyor. Evet kızım ikisininde babasıyım."
" Memnun oldum Selman amca."
Demiş kucağındaki Çetin'le geri adım atmıştı. Yusuf ağa, Selman ağayla göz göze geldi. İkisininde aklından geçenler bir olunca tebessüm ettiler. Bir daha görüşmek üzere ayrıldılar. Yusuf ağa,
" Selman'ın kızıyla ne zaman arkadaş oldun?"
Deyince Nazenin,
" Baba hemen kızma. Kötü insanlar değillermiş işte."
" kızmadım kızım. Sen onlarla aranı sıkı tut, git gel."
" o zaman bırak Çetin'i de eve alayım. Ne olur. Bak aşısını her şeyini yaptık."
" Tamam al tamam. Evin içinde bir hayvan eksikti zaten. Odadan çıkmaması şartıyla."
" İşte bu be! Baba gibi baba!"
" Nazenin!"
" anladım beyefendi babacığım."
Demiş kibarlık göstermeye çalışmıştı. Kucağındaki Çetin'le konuşurken birlikte arabaya binmişlerdi. Babasıyla geldiği gibi geri eve dönmüştü. Eve girer girmez Çetin'i içeri salıp,
" Yeni yuvanı tanı ufaklık,"
Demişti ki annesi kendine doğru gelen kediyle korkup kaçmıştı. Babasıyla birlikte annesine gülerken kadın koltuğun üstünden,
" Ay! Al bunu al! Nazenin! Kız! Allahım!"
Dediğinde Nazenin eğilip aldı Çetin'i. Babası ona odasına götürmesini söyleyince odasına yöneldi. Nimet'e seslenip aldıkları mamayı getirmesini söyledi. Kapısını örtüp,
" Bak Çetin bundan sonra burası bizim mekanımız, tamam mı annem! Bal bal!"
Deyip kedinin yanaklarını çekiştirirken Nimet içeri girmeden köşeden kedinin mamasını bıraktı. Sonra tam ağzını açacaktı ki,
" Hapşieee! Ay! Benim alerjim var! Giremiyorum."
Nazenin kabın yanına bıraktığı Çetin'le yatağına zıpladı. Ellerini başının altına koyup derin hayallere dalarken kulağına gelen saatin sesiyle hızla doğrulup banyoya koştu. Namaz kılmamıştı. Geçe kalmadan koşmak en güzel ve en sevabı bol olanıydı.

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin