Büyük bir evin odasında toplanmışlardı. Aşiretten biri unutulan sözü yeniden gündeme getirmiş, yerine getirilmesini istemişti. Sonuçlarına katlanmak ise, ona kalmıştı.
Genç adam derin bir nefes aldı. Karşısında konuşan adamlardan bir tanesi bile ona mantıklı bir konuşma yapmıyordu. Aşiret büyükleri diye topladıkları adamların akıl alır bir tane mantıklı fikir sunmamalarına şaşırmadan yumruğunu sıktı. En yaşlı Adnan ağa,
" Ben bu ihaleye girmeyelim diyorum!"
" bende!"
" topraklarımıza başka bir adet gelmesin! Biz bunu yıllardır böyle yaşadık Selman ağa! Bir söz verdin şimdi tut!"
Deyip sözü babasına atınca, babası başını onaylarcasına sallayıp ona baktı. Çıldırmamak elde değildi. Kesinlikle bu kararı kabul etmiyordu. Kesinlikle. Başını olumsuz bir şekilde sallarken babası,
" sözümü tutacağım."
Demesiyle başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Ne demek sözümü tutacağım. Genç adam yerinden bir hışım kalkıp odayı terk etti. Sinirle ayrıldığı büyük evden arabasına binerek uzaklaştı. Oysa dün babası vazgeçmişti. Vazgeçmişti verdiği sözde onu heba etmeyecekti. Onu çöpe atmayacaktı. Ama, dedi kendine. Benim hayatım o ihtiyar heyetinin elinde...Sinirle şirkete sürüp kendini dosyaların içine atmalıydı. Yarın bir iş anlaşması yapacaklardı. Şimdilik bu meseleyi görmemezlikten gelmeliydi yoksa elinden bir kaza çıkacağını düşünüyordu. Şirketin önüne rastgele park ettiği arabadan inip odasına yöneldi sinirle. Merdivenleri üçer beşer çıkıp odasına girip kapıyı sertçe üstüne çarptıktan sonra koltuğuna bıraktı kendini. Başını yasladığı koltuğun başına sinirle vururken odasının kapısı çalınmıştı.
" Gel!"
Diye bağırınca Eda kapıyı korkarak açıp elindeki tepsiyle,
" abi çayını getirdim,"
Demişti. Eda'ya gönderdiği minnet dolu bakışlarıyla gelmesini işaret etti. Çayı önüne bırakıp geri çekildi,
" başka bir isteğin var mı abi?"
Deyince çayından bir yudum alan genç adam,
" var bizim şu ihtiyar heyetini sürebiliyor muyuz ya?"
" efendim abi?"
Deyince başını iki yana sallayıp,
" yok bir şey sen bana dosyaları getir hemen. Sadık'ı da çağır gelsin. Sağ olasın."
Demesiyle Eda çıkmıştı. Çayından bir yudum daha alıp sakinleşmeye çalışırken Sadık odaya pürneşe girip,
" oooooo damat bey!"
Deyip karşısındaki koltuğa yayılınca ona dik dik bakmaya başladı,
" bak saçma sapan konuşup beni delirtme! Kalk şu dosyaları ayarlayalım hadi!"
Deyip Sadık'ın laf ve dalaşmaları eşliğinde yarınki toplantı için işlerini düzenlediler. Günün sonunda babasıyla yüzleşmeye eve gidecekti.Bugüne kadar hiç sözlerinden çıkmamıştı, gerçi sözlerinden çıkacak bir durum yaşamamıştı. Ama şimdi büyümüştü koca adam olmuştu bari kiminle evleneceğine kendisi karar verseydi.🌾
Fevziye hanım eşinin karşısına oturmuş söylediklerini idrak etmek için çırpınıyordu. Aklı birtürlü almıyordu. Selman ağa kahvesini yudumlarken,
" hiç öyle bakma! Valla çok sıkıştırdılar."
Deyip bıyık altından gülerken eşi de ona katılmıştı. Tam ağzını açmıştı ki Selim içeri girdi. Selim ailenin en büyük ve suskun oğluydu. Selman ağayla oğlunun arasında soğuk rüzgarlar esiyordu bazen ama asla set çekmiyorlardı. Selim selam verip karşılarına oturdu, ayak ayak üstüne atınca Selman ağa 'ya sabır' çekip,
" Selim oğlum, karşında annen baban var. Ayıp değil mi?"
Selim bütün umursamaz tavrıyla onlara bakıp,
" değil."
Deyip telefonuna dönünce bir hışım yerinden fırlamıştı ki odaya giren Hâlim araya girip babasını tuttu.
" aman baba sakin ol. Sen ilaçlarını aldın mı ağam. Otur şöyle hadi bakalım."
Deyip yerine oturttu. Sonra abisinin yanına geçip ayağını tutup indirdi. Ona bakıp,
" Selamünaleyküm abi, sağ ol bende iyiyim."
Dedi ama Selim umursamadan telefonuna döndü. Selim'in neden bu halde olduğunu bildiğinden ona karşı yumuşak olmaya çalışıyordu hep. Başını abisinin halinden alıp babasına çevirdi. Selman ağa sıranın ona geldiğini anlayınca,
" hiç öyle bakma Hâlim! Söz verdim ben! Bugüne kadar hangi sözü verdim de tutmadım!"
" ya tamam baba. Tut sözünü ama neden ben? Selim abim bekar onunla evlensin kim evlenecekse!"
Demesiyle Selim telefonu kenara bırakıp Hâlim'e döndü.
" hayırlı olsun kardeşim. Ben sonsuza kadar müzmin bekar takılacağım."
Deyince Hâlim umutsuzca arkasına yaslanıp başını koltuğun başına dayadı.İsyan etmek için çok geç olduğunu bildiğinden vazgeçti. İçinden keşke çay olsa diye geçirirken Hafsa elindeki tepsiyle içeri girip,
" aman da aman benim canım abim işten gelmiş,"
Deyip gülerek çayı uzattı. Çaya sevinçle el uzatmıştı ki Hâlim son cümleyle öylece kalmıştı.
" benim canım Damat abim!"
Deyip babasına kaçınca Hâlim sinirle,
" yeter ama! Ya baba şu kızını berdel yapalım da görsün gününü ya,"
Deyince Selman ağa Hafsa'nın elini tutup,
" Gül kızım çiçek kızım. Abinle pardon damat olan abinle uğraşma,"
Demiş üstüne tuz biber ekmişti ki Hâlim elindeki çay bardağıyla sinirle odasına çıktı. Her şey iyi hoştu ama olay ciddiydi. Fazlasıyla ciddiydi ve o bugüne kadar hiçkimseyi sevmemişti. Ya da o öyle sanıyordu... Evlenmek zorunda olduğu kızın kim olduğunu bile bilmiyordu. Ama babası bir şey diyorsa kesinlikle onu riske atmazdı. Bir bildiği vardı her zaman...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...