40,🍂

519 51 15
                                    

İnsanı en çok yıpratan duygulardan biri de beklemektir. Birini, bir şeyi, zamanı... Beklemek. O an zaman geçmez. Olacak olan her şey tersine gider. Gelecek olanda gelmemek için and içmiş gibidir.

İşte Halime de tam böyle hissediyordu. Gün boyu sağa sola gidip Hâlim'i düşünmüştü. Annesi dinlemesi için ısrar ederken o inatla yatamamıştı. İçinden hep ' bir gelde söz anlatacağım. Sır yok.' demişti ama vakit gece yarısını geçmesine rağmen gelmemişti. Eve gelen olmamıştı zaten herkes nikahtaydı. Orada olmak isterdi ama her şeyden önce Hâlim'i istiyordu. Yanında olsun istiyordu. Gelsin. Ama Hâlim gelmemişti işte. Üstelik aramalarına dönmemişti. Kapıya diktiği Cevdet ise,
" Hâlim ağam kesinlikle dışarı çıkmanızı yasakladı. Üzgünüm."
Demiş kapıyı kapatmıştı. Aklına gelenle yatak odasında sağa sola gitmeyi bıraktı. Çaresizce ışığı söndürdü. Dudakları büzülürken yatağa geçti. Bacaklarını kendine çekip başını yasladı.
" Olmuyor işte! Olmuyor! Yapamıyorum! Ben güçlü olamıyorum! Geçmişimden kurtulamıyorum! Yapamıyorum! Gözlerimi her kapattığımda o sabahlara uyanmaktan korkuyorum! Yaşadıklarımın hayal olmasından korkuyorum. Ben korkağın! Ödleğin tekiyim! Savaşçı olmaz benden! Korkak olur! Aaaaa!"
Demiş sinirle yatağı yumruklamıştı. İçindeki kaybetme korkusu öylesine büyümüştü ki,
" Hayır! Hayır! Seni kaybetmeyeceğim Hâlim. Güçlü görmek istediğin Halime'yi göreceksin. Söz!"
Demiş kendinden emin bir şekilde öylece kalmıştı içinde olduğu sessizlikle. Sanki bir ses beklemişti. Biri çıksında 'sen yaparsın güçlüsün' desin istemişti. Ama yoktu. Ona destek olacak kimse yoktu.

O kendi kendine düşünürken kızlarla konuşmaları geldi aklına.

' Hz. İbrahim tek ümmetti. Kimse arkasında durmadı. O ne yaptı pes etmedi. Sırtını öyle bir yere yasladı ki, onun inancı bize hala direnç verir. Peki kime yasladı? Allah'a (cc). O (cc) her zaman bizimle olan, bizi asla terk etmeyendir. Bu sebeple asla yalnız değiliz. Allah hep bizimle.'

Cevabını bulduğu soruyla ' Allah'ım sen bana güç ver. Biliyorum varsın ve hep benimlesin.' demiş tebessüm etmişti. Rahat bir nefes verirken tam o sıra odanın kapısı açılmıştı. Hâlim elinde birkaç poşetle odaya girmiş sonra yatağa çevirdiği bakışlarıyla,
" Uyanık mıydın?"
Demişti. Halime yerinden kalkıp yanına giderken Hâlim de ışığı açtı. Kapıyı kilitledi. Sinan'ın ani baskınlarına karşı yapıyordu bunu. Sonra ceketini çıkartırken ona dik dik bakan Halime'ye döndü. Anlaşılan bir cevap bekliyordu. Bir şey demeden yanından geçti.

' Ne özledim seni. Ulan terleme be Hâlim!' demiş içinden kendine kızmıştı. Halime'ye karşı sert durmaya çalışıyordu ama nafileydi işte.

Halime yanından geçip giden Hâlim'le gözleri dolarken ona döndü. Büzülen dudaklarıyla,
" Hâlim."
Dedi. Ona bakmamaya çalışıp üstünü değiştirmeye çalışıyordu. O sakladığını öğrenecekti. Pijamalarını giyip dolabın kapağını kapatırken hala dökülmeyen Halime'ye düz bir sesle,
" Bazı kararlar aldım."
Demiş yatağın ucuna oturup ayak ayak üstüne atmıştı. Umursamaz bir tavır takınmaya çalışıyordu. Halime söyleyeceği şeylerden korkup,
" Anlatacağım. Anlatacağım."
" Anlatmanı istemiyorum artık. Kararlara gelince bundan sonra eğitim hayatın bitti. Zaten devamsızlıktan kalmışsın çoğu dersten. Diğer meseleye gelirsek madem benden ısrarla bir şeyler gizlemeye meraklısın tamam. Öyle olsun. Bundan sonra bana hesap verme. Şu poşette kredi kartın vardı. Artık özgür bir şekilde hareket et.-"
Demişti ki Halime dayanamayıp yanına gitti hızla. Ağzını eliyle kapatıp,
" Sus! Anlatacağım tamam mı? Yeter ki böyle konuşma."
Demiş elini ağzından çekmişti. Hâlim ona sarılmamak için zor dururken başını diğer yana çevirdi.
" İyi. Dinliyorum."
Demişti. Halime nasıl başlayacağını bilemeden yanına oturdu. Başını eğip bir eliyle diğerini sıkarken,
" Sinan, babasını görmek istiyor."
Demesiyle Hâlim hızla ayağa kalkıp,
" Asla. Asla. Asla. Senin kulakların işitmiyor galiba. Sana yaptıklarını nasıl unuttun? Ya sana bir şey yaparsa? Ha?! Asla. Çıkar bunu kafandan!"
" Unutmadım. Ama Sinan... Benim gibi olmasın Hâlim. Ben... Ben babamı hatırlamıyorum."
Demesiyle durdu Hâlim. Tek kaşı havaya kalkarken yerine oturdu.
" Yani... sesini, kokusunu, yüzünü... Çok hatırlamaya çalıştım ama olmadı. Babamı hatırlamıyorum. Nasıl biriydi? En çok ne severdi? Nerelere giderdik? Hani demiştiniz ya peşinde dolanırdın diye. Yok. Hatırlamıyorum. Bazen... ara ara yani. Bir şeyler hatırlar gibi oluyorum. Ama gördüklerim bana mı ait yoksa bir başkasına mı? Bilmiyorum. Sinan da benim gibi olsun istemiyorum. Babasının sesini, kokusunu, yüzünü bilsin. Sonra... çok sonra büyüdüğünde bunları hatırlamadığı için kendine eziyet etmesin. Sevdiği biri olduğunda, gönlünün en nadide köşesini ayırdığı biri. Ona karşı benim gibi korkak davranmasın. Hem... hem merak etme artık ben başımın çare-"
Demişti ki aniden ona sarılan Hâlim başının üstünden öpüp,
" Sus Allah'ını seversen. Çatladım sana dokunmayacağım diye. Demek kalbinin en nadide köşesi ha? Yav senin Allah'ına kurban! Gel öpeyim seni."
Demişti ki Halime onun yüzünü elleriyle tutup durdurdu.
" Neredeydin bütün gün? Çok merak ettim seni. Yemek yedin mi?"
" Yok ben şimdi karımı yiyip doyacağım."
" Hâlim!"
" Of tamam. Yemedim."
Deyip çekmişti ellerini. Halime ona sarılıp başını göğsüne koydu. Bir oh çekip sonra da yanağından öptü. Hâlim de ona sarılıp,
" Kendini sıkma tamam mı? Bir şekilde hallederiz. Paşa babasını görmek istiyorsa görsün. Ama sen gidemezsin."
" Sinanı tek göndermem."
" Ben ve Sadık götürürüz. Diğer meseleye gelince... Halime istersen sana babanı anlatırım. Babam da bazı fotoğrafları var. Hım? Olur mu?"
Deyince Halime usul usul ağlamaya başlamıştı. En hassas noktasına parmak basılmıştı. Hâlim ona karışmadan ağlamasının dinmesini beklemişti. Başka bir yerde değilde gözyaşlarını sadece burada onun göğsünde akıtsın ve bitirsin. Halime gözlerini silip tekrar öptü Hâlim'i.
" Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Söz veriyorum. Söz. En kısa zamanda o görmek istediğin Halime'yi göreceksin."
" Harbi mi? Hani şu peşimde dolanıp şarkılar uyduran yaramaz bir o kadar da hırçın kızı mı? Eyvah eyvah desene bittim ben."
" Sen istedin, şimdiden şarkı repertuarımı geliştirmeye başlayalım mı? Mesela senin bana söylediğin neydi o 'iki ekmek aldım eve gidiyorum.' ?"
" Of! Tamam sesim kötü. Kabul ediyorum. Şarkı türkü işini bir sen birde Sadık yapar."
" Sadık abimi?"
" Halime bir ses var Sadık'ta. Maşallah."
" Desene Hafsa yaşadı!"
Demesiyle Halime kalakalmıştı. Ağzından kaçırdığı şeyle hızla Hâlim'den uzaklaşıp tedirgince,
" Yani ben demek istedim ki. Şey... yani. Hepimiz sevindik. Evet."
Demiş Hâlim'e bakmıştı. Hâlim ona gülerek bakmış sonra da,
" Sana bir sırda ben vereyim mi? En başından beri biliyoruz."
" Ne?!"
Demiş şaşkınlıkla ona bakmıştı.
" O zaman neden evlendirmediniz?"
" Bu iş bizim dememizle olmaz ki. Sadık gelip söyleyecek. Yoksa biz kızımızı nasıl emanet edelim."
" Ya. Yani gelip söyleseee."
Demiş gülümsemişti, Hâlim,
" Sakın gidip Sadık'ı gaza getirme. Kendi gelecek!"
" Ama Hâlim onlar birbirlerini seviyor işte."
" Hayır dedim."
" İyi. O zaman kalk hadi senin karnını doyuralım."
" Gece gece ses etmeyelim."
" Etmeyiz. Hadi bütün gün benim yüzümden aç kaldın. Lütfen."
" Sanki sen bir şey yedin de bana laf söylüyorsun."

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin