8,🍂

1K 79 9
                                    

Kahvaltılarını yaptıktan sonra Halime mutfakta Hafsa'ya yardım etmeye başlamış, annelerde kendi aralarında konuşmaya dalmıştı. Elindeki bulaşıkları sabunlayıp Hafsa'ya uzatan Halime üstündeki kapüşonun kollarını çekmekten yorulmuştu. Katladığı halde kayıp duruyordu ki Hafsa bunu görünce ona idarelik birkaç elbise sipariş vermeyi düşünmüştü. Hem hediye vermek aralarındaki muhabbeti arttırırdı.

  Mutfaktaki işleri bitip odaya geçecekken aniden durdu Halime. Kulağına Sinan'ın sesi geliyordu çünkü. Evin kapısına doğru gidip kapıyı açınca karşısında gördüğü Sinan'a şaşkınca bakıp koşarak kucağına aldı. Sinan;
" Halaaaaaaaa! Hala! Hala! Hala!"
Deyip ona sıkı sıkıya sarılırken, Memduh rahatlayıp derin bir soluk bırakmıştı. Sinan'ı ikna edip getirmek çok zor olmuştu. Ona bin dereden su getirten küçük, sonunda ikna olduğunda bir poşet abur cubur alması karşılığında gelmişti. Aldıklarını her saatte bir yenileyen Memduh sonunda eve ulaşınca rahatlamıştı.  Halime, Sinan'ın aniden sarılmasıyla vücudundaki ağrıyı göz ardı etti. Her zaman  yaptığı ve gizlediği gibi. Derin bir nefes alıp gözlerinin dolmamasına şükretti. Halime ve Sinan birbirlerine sarılmayı bırakınca, onu yere indirdi Halime. Sinan'ın saçlarını yana doğru tararken,
" Halam, hoşgeldin."
" sen gelin olmadın değil mi hala?"
" Olmadım."
" gördün mü Memduh, halam gelin olmamış."
Deyince Memduh ona gülüp çıkmıştı evden. Sinan ona sıkıca sarılırken Nur babaannesini görünce,
"Hala bunlar kim?"
Demişti merakla, Halime onun elini tuttu. Hafsa'dan tanıtmaya başlarken erkeklerde merdivenlerden iniyordu.
" bak şimdi bu Hafsa ablan. Bu annesi Fevziye teyze. Bu onun eşi Selman amca. Bu Selim abi. Profesör biliyor musun?"
" ne yani bana anlattığın profesör abi bu mu? Vaooovvvv!"
Deyip hayranlıkla ona bakarken sıra Hâlim'e gelince,
" Bu da Hâlim abi,"
Demesiyle Hâlim kaşlarını çatarak ona bakmıştı. Sinan, bakışlarından tanıdığı adama bakıp,
" Bu adamın kaşları neden hep böyle? Halama öyle bakma!"
Deyip Hâlim'in üstüne yürümüştü küçük adam. Hâlim, Sinan'a bir şey demeden gerisin geri dönüp odasına yöneldi. Halime'nin abi lafına çok sinirlenmişti. Kendi kendine ne abisi ne abisi diye sayıklarken Selim odasına girip kapıyı kapattıktan sonra,
" Damat bey? Sen az önce sekiz yaşındaki bir çocuğa mı alındın yoksa Halime'nin abi demesine mi?"
Demesiyle Hâlim,
" Abi, bana abi deme! Abi deme bana! Ne abisi ulan! Biri şu kıza artık evleneceğimizi  söylesin!"
Demesiyle Selim yanına gelip onu sakinleştirmeye çalıştı. Birlikte yatağın üstüne oturduktan sonra Hâlim, Sinan'ın durumunu anımsadı. Az önceki siniri üzüntüsü bir anda gitmişti şimdi Sinan'ı düşünüyordu. Sekiz yaşında tek başına kalmıştı, ne anne ne baba. Hayattayken de bir etkileri yoktu ama anne babaydı işte. Abisine dönüp,
" ne zaman söyleyeceğiz durumu abi? Çocuk Sekiz yaşında,"
" bu konu da destek alsak iyi olur. Ben konuşurum biriyle de. Sen bence Halime'yi ikna etmeye bak."
" Ben mi ikna edeceğim? Evlilik bahsi için kimse beni ikna etmedi ama,"
" önünde diz çökelim istersen?"
" olur, çök hadi!"
Deyince Selim ensesine vurup olayın ciddiyetini anlatmaya çalıştı. Bir süre kardeşine akıl verdikten sonra odasından çıkmak için kapıya doğru giderken 'sevdiğim kız bana abi deyince' deyip son kozunu da oynamıştı. Odasında bir süre işlerini halledip çıkıp üniversiteye gitti. Hâlim abisinin dediklerini düşünürken üstünü giyinip evden çıktı. Halime'yi nasıl ikna edeceği konusunda oldukça toydu. Daha önce hiç aşık olmamış, birini görünce eli ayağına dolanmamıştı ki. Bir anda duyguları kazana atılmamış fokur fokur kaynamamıştı ki... İş hayatında her zaman aynı ciddiyetle ilerlemişti. Aklına sevmekten çok çalışmak gelmişti. Herkes severken Halim, çalışıyordu bir köşe de.

Diğer yanda Halime daha önce birbirlerini hiç görmemiş babaanne ve torununu tanıştırıyordu. Bunu yaparken onlara hikayeler anlatıp aralarında muhabbet kurmaya çalışıyordu. Nur hanım, Sinan'ın başını göğsüne hasretle yaslamış onu dinlerken Hafsa içeri girip Halime'yi çağırınca,
" Anne, Sinan'a bizim sürmeliyi anlatsan, birde senden dinlesin,"
Deyince Nur hanım heyecanla anlatmaya başlayınca odadan çıktı Halime. Hafsa onu hızla odasına doğru çekerken paçalarına basmamaya çalışıyordu. Odaya girip kapıyı kapattı, ellerini tutup karşısına geçti.
" Halime, benim iki tane abim vardı ama ben hep kız kardeşim olsun istedim. Sende yıllar sonra çıkıp geldin bu hasretimi giderdin. Sana ne kadar teşekkür etsem az,"
" Estağfirullah,"
" öyle öyle! Şimdi ben kardeşime bir şey vermek istiyorum."
Deyip yatağın üstünde duran paketi ona uzattı. Halime bir pakete bir ona bakarken eline tutuşturup açmasını söyledi. Halime açtığı paketin içinden çıkardığı elbiselere baktı. Mavi çiçekli ve gül kurusu renginde iki elbiseye baktı. Onun daha önce hiç yeni elbisesi olmamıştı. Yani kız elbisesi. Abisinin eskisini giymişti. Aklına eskiden giydikleri gelince boğazına bir şey takılmıştı. Bir kızın erkek gibi yaşamak zorunda olması, Halime için zordu. Babasının bir tanesi olan Halime için çok zordu. Ama öğrenmek zorunda kalmıştı.

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin