Hâlim, kan ter içinde İstanbul'a vardığında uçaktan inip arabaya binene kadar ne yapacağını bilmiyordu. Ona bir şey olduysa düşüncesi onu öldürmeye yetecek hale getirmişti. Selim, dinç durmaya çalışıp kardeşine destek olurken telefonundan başını kaldırmıyordu. Saatlerdir Fatih'in telefon sinyalini takip etmeye çalışıyordu. Telefonuna koordinatları gönderirken güzergaha bakıp bir yandan da adamlara haber veriyordu. Aksi bir durumla karşılaşabilirlerdi. Yaptığı onca araştırma da çöp olurdu.
Selim telefonuna dikkat kesilmişken Halim yine silaha uzanmaya çalışınca ona dik dik bakmaya başladı. Çünkü sabırsızca kıvranıp duran kardeşine silah vermemek için onunla tartışıyordu. Biliyordu ki karşısına çıkacak ilk kişiye sıkacaktı. Hâlim, gözü dönünce kimseyi tanımıyordu ama Selim de hiç gürültü sevmiyordu. Her şeyi sessizce hallettiği gibi bunu da öyle halledecekti. Hem Hâlim'in mutluluğana ramak kala hapse düşmesine razı olamazdı.
Arka arkaya sıralanmış araçlardan inmeye başladılar. Evin etrafını kolaçan ettikten sonra Selim adamları etrafında toplayıp onlara bilgi vermeye başladı,
" adamın adı Necati Duran, mafya. Epey kalabalık olacaklar haberiniz olsun. Halime' ye dikkat edin. Bu resme iyi bakın!"
Deyip Halime'nin resmini gösteriyordu onlara. Hepsi ekrandaki görüntüye dikkat kesilmiş incelemeye başlamışlardı. Belli ki onlarda Halime'yi erkek sanmışlardı. Hâlim, adamların resme bakışlarını görünce sinirle aldı telefonu,
" hadi! Girelim artık!"
Dedi ve önden hızla yürüyüp evin büyük kapısına geldi. Selim ve adamlar arkasından hızlı adımlarla gitmiş ve arkasındaki yerini almışlardı. Korumalar karşıdan gelenlere karşı hemen önlem almaya başlamış içeri haber salıp, ellerini silahlarına atmışlardı ki Selim hemen araya girmişti:
" kimseye zarar gelsin istemiyoruz! Kızımızı alıp gideceğiz!"
" Ne kızı! Burada kız falan yok!"
Demesiyle gittikçe sinirlenen Hâlim:
" ulan nasıl yok! Halime! Fatih'in kardeşi olan!"
Deyince adamlar birbirlerine baktı. Biri içeri gittikten kısa süre sonra içerden peşinde adamlarıyla Necati gelince Selim, Hâlim'in kulağına yaklaşıp,
" Adam bu! Sakin ol!"
Demişti. Hâlim, yumruğunu sıkarken Necati karşısında durup,
" derdiniz nedir beyler?"
Selim,
" Namusumuzu alıp gideceğiz!"
" Ne namusu?"
Deyince Selim, araştırmalarının ona verdiği bilgiyle beyninde kurduğu senaryoyu anlatmaya başladı,
" Halime, kardeşim Hâlim'in imam nikahla karısıdır! Abileri olacak kansızlar kardeşimin karısını kaçırıp size satmış! O kız bizim gelinimiz! Yakında düğünümüz olacak!"
Deyince Necati anında geri adım atmıştı. Adamlarına silahlarını indirmelerini söyleyip,
" Eğer evli olduğunu bilseydim böyle bir şey yapmazdım. Ama. Bakalım doğru mu söylüyorsunuz, bekleyin."
Deyince Hâlim şok içinde abisine baktı. Halime ile evli olduğu yalanını şimdi duyuyor olmasına şaşırmış ama içten içe bu cümleye mutlu olmuştu. Diğer yandan adam Halime'nin yanına gidip ona bunun doğru olup olmadığını soracaktı! Halime'nin bu yalanı bilmiyor oluşu dışında sorun yoktu...
" Abi. Abi adam gidiyor!"
" sakin ol. Sakin."
" abi? Bu durumda nasıl sakin olabilirim!"
" bekle, bana güven artık! Sakinleş! Halime'ne kavuşacaksın."
Demesiyle önüne döndü sinirle. Nasıl sakin kalmasını beklerdi ki? İçerde sevdiği kadın vardı ve şu an hayatı tehlike de olabilirdi. Ya onlar burada kavga ederken içerde ona bir şey olursa?Necati, sakin adımlarla üst kata çıktı. Derin bir sakinlikle Halime'nin kaldığı odaya girdi. Halime yatağın üstünde oturmuş ağlıyordu. Necati'nin odaya girmesiyle hızla yerinden kalkıp diğer köşeye geçti. Üstündeki gelinliğin kolları, boynu ve sırtı açıktı. Bu açıklıktan nefret etmişti ama saracak hiçbir şey yoktu odada. Necati ona doğru bir iki adım attıktan sonra,
"Benden çekinme artık, sen benim karım olacaksın,"
Demişti sesini yumuşak tutmaya çalışarak. Halime ona dik dik bakıp,
" Senin karın olmayacağım!"
" Neden? Aramızda bir engel yokken neden olmasın?"
Deyip biraz daha yaklaştı Halime'ye. Halime, onun yakınlaşmasından oldukça rahatsız olmuş kaşları çatıldıkça çatılmış, nefesleri sıklaşmıştı. Gözlerini yere dikip saniyeler önce yanına gelen adamın dediklerini hatırlamıştı. Şimdi dedikleri doğru değilse her şey onun için daha da karışacaktı. Derin bir nefes aldı,
" Çünkü... çünkü ben zaten evliyim! Benim zaten bir Kocam var!"
Demesiyle Necati gözlerini yüzüne dikip adımlarını durdurdu. Duydukları doğruydu demek,
" Peki neden abin seni bana verdi?"
" abim mi? Hangi abi kardeşini üç kuruş için satar? Sen olsan satar mısın? Ama benim ki sattı işte! Hemde! Hemde evli olduğum halde! Beni kaçırdı! Tehdit etti! İnanmıyor musun? Şu bileklerimdeki ip izlerine bak!"
Deyip bileklerindeki ve kolundaki morlukları açığa çıkartmaya başladı. Necati öylece derin bir aleme dalmıştı. Sen olsan yapar mıydın, demişti Halime. O yapmamıştı ama onun kardeşine, canına yapmışlardı işte. En sevdiği, bir tanesi. Kocası olacak onu satmıştı. Gül goncası, çiçeğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...