Zaman hızlı geçer bazen. Herkes için olmasa da bazıları için zaman öylesine hızlı geçer ki yıllar günlere döner. Şimdi Halime de öyle hissediyordu. Sanki ruhunda bir şey vardı. Canlanan, neşelenen bir şey. İçine istemsiz bir mutluluk doğuyordu. Gülümsemek istiyordu ama sakin de kalmalıydı. içten içe hep korkuyordu çünkü. Bir hayale dönüşür diye korkuyordu...
Halime masasında oturmuş elindeki kalemi dalgınlıkla çevirirken açılan kapıyla planlarını yazdığı defteri kapatıp ayağa kalktı. Sinan ona bakarken,
" Hala yarın hangi elbisemi giyeceğim?"
" Hımm? Bakalım, seçelim."
deyip Sinan ile odadan çıkıp heyecanla elbise seçmeye gittiler. Sinan için yarın büyük gündü. Yarın şenlik vardı ve bütün aileyi gelmesi için ikna etmişti.
" Bak şimdi yarın hava sıcak olur. Terlersin o yüzden iki elbise seçelim. Bak bu yeşil ve altına bu pijama?"
" Olmaz! Pijama giyemem."
" Kapri. Kaprilerinden bakalım."
" Olmaz hala! Yarın şenlik var! Kırmızı giymek istiyorum."
" Tamam bu kırmızı kısa kollu tişörtle bu yazlık pantolon nasıl?"
Sinan bir süre Halime'nin yaptığı kombine bakıp alnını kaşıdı sonra da,
" Olur. Tamam. Yeşil olanı da giyerim."
" Evet bu renk sana çok yakışıyor halacım."
Deyip Sinan'a sarılmıştı. Kokusunu içine çekip huzurla,
" Seni çok seviyorum paşam."
" Hâlim abiden çok mu?"
Deyince Halime kollarını çözmüştü ki aniden odaya giren Hâlim,
" Ya Sinan paşa sen beni istemiyor musun? Bak istemiyorsan gideyim ben."
Sinan bir süre ona bakmış sonra da yanına gelip sarılmıştı,
" Gitme Hâlim abi. Ben biliyorum halam hepimizi seviyor."
" Ya nereye gideceğim ben? Sen buradasın halan burada. Şaka yaptım. Kovsan gitmem."
Deyip gülmüştü. Sinan ona gülümserken Hâlim yanaklarından öpüp,
" Kurban olurum. Ne güzel çocuksun sen Sinan."
" Yakışıklıyım değil mi? Okuldaki kızlar öyle diyor."
Demesiyle Hâlim kendini tutamayıp gülmeye başladı. Halime yanına gelip,
" Şimdi anlaşıldı karın ağrın Sinan. Demek derdin buymuş."
" Dur Halime. Söyle bakalım Sinan ismi ne?"
Kendisine yöneltilen soruyla yanakları kızaran Sinan başını eğip susmuştu.
" Söylesene oğlum gelinimizin adı ne?"
" Hâlim! Ne diyorsun ne gelini?! Sinan daha çocuk."
" Senden fena kaynana olurmuş."
" Hâlim!"
" Mihriban."Onlar atışırken aniden Sinan'dan gelen cevapla Hâlim eğlencesine devam ederken Sinan'ı belinden yakaladığı gibi omuzlarına alıp,
" Aslan be!"Deyip koşmaya başlamıştı odanın içinde. Halime onlara şaşkınlıkla bakarken ikisinin gülüşmeleriyle,
" İnanmıyorum size."Deyip odadan çıktı. Nur hanım oturma odasında oturmuş Sinan'a örmeye başladığı süveteri yapıyordu. Halime yanına gelip oturdu.
" Ne oldu kızım? Elbise seçtiniz mi?"
" Seçtik ama Sinan'ın derdi başkaymış."
" Hayrolsun kızım ne oldu?"
Demesiyle tebessümle odaya giren Hâlim,
" Mihriban diye bir kız varmış sınıfta."
" E ne olmuş?"
" Ne olacak anneciğim gelin geliyor sana. Sinan paşa, hangi kızı istiyorsa alacağız."
" Hâlim. O daha çocuk."
Karşısındaki koltuğa oturan Hâlim,
" Anne görüyor musun Halime fena bir kaynana."
" Görmem mi oğlum. Kızın adını duymaya dayanamadı."
" Ya ne alakası var!"
Deyip odadan çıkan Halime odasına girip derin bir nefes almıştı ki arkasından gelen Hâlim,
" Halime'm? Sen gerçekten kıskandın mı?"
" Kıskanmadım. Sadece...? Sadece bilmiyorum. Birden öyle söyleyince... Hem Sinan daha çocuk. Böyle şeyler için çok küçük. Önceliği bir gelin getirmek değil. Sağlam bir temel atmak."
" Biliyorum. Biliyorum ama ona kızarsak bizden duygularını saklar. Ben Sinan'ın beni bir abi gibi görmesini istiyorum. Beni anlıyorsun değil mi?"
" Anlıyorum ama bilmeni istediğim bir şey var. Sinan seni abiden fazlası olarak görüyor."
" Biliyorum. Peki sen...?"
" Seni henüz hayatımda konumlandıramadım ben."Demesiyle Hâlim'in neşesi giderken beline sarılan Halime,
" Şaka yaptım. Gerçekten. Senin her daim bende yerin ayrı Hâlim. Ben seni hayatımda konumlandırmadım çünkü sen ben hayatımsın."
" Kızgın ya da kırgın değilsin bana değil mi Halime?"
" Aslında biraz kızdım sana."
" Neden? Neden kızdın söyle."
" Neden olacak bana hep bebekmişim gibi davranıyorsun. Küçük değilim ben. Elinden gelse elinle yemek yedireceksin bana."
" Ne olmuş yaparım, sen benim bebeğimsin."
" Hâlim."
Deyip kollarını çözüp masaya doğru gitti. Parmak uçlarında yürüyordu. Hâlim'in dikkatinden kaçmamıştı. Tek kaşı havaya kalkarken aniden aydınlanmış gibi,
" Halime? Sen bir oyun peşindesin!"
Demesiyle Halime hızla ona dönüp,
" Yooo! Değilim."
" Sen böyle parmak uçlarında yürüyünce mutlaka bir oyun çevirirsin."
Demesiyle Halime hızla ayaklarına baktı. Parmak uçlarında yürüdüğünü fark etmemişti. İçinde olduğu her hali bilen kocasına yakalanınca da öylece durmuştu. Sonra da konuyu hızla değiştirip,
" Yarın uçurtma şenliği var ya. Uçurtma aldın mı?"
" Almadım. Yapacağız. Şu üstümü bir değiştireyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...