54,🍂

213 19 6
                                    

                      "Hepimiz ölecek yaştayız."

   işte böyle diyordu bir derginin kapağında. Ölüm hiç akla gelmeyene sıraya koyamadıklarımıza aniden gelip sarılıyor, eteklerine asılıyordu. Bir çocuğun ısrarıyla sabırsızca kıvranıyor, isteklerini yerine getirmek için ter döküyordu...

  " öyleymiş abi. Seviyor beni. Bende seviyorum onu."
" bitti işte Sadık. Önünde hiçbir engel yok. Gel gidelim isteyelim."
" İsteye-"
Demişti ki durdu. Bir an Hafsa'nın adı geçince içindeki heyecana yenik düşmüştü. Hastalığını unutmuş anlık bir umudun hayaline takılmıştı. Aşk gelince akıl uçup gidiyordu.
" Olmaz ben kendime bir yol çizeceğim. Bu sevdayı da kendimle götüreceğim."
" Oğlum sen az önce seviyorum demedin mi? Hala ne gitmesinden bahsediyorsun!"
" Gideceğim abi."
" Hiçbir yere gitmeyeceksin!"
" Abi işimi zorlaştırma, lütfen."
Demesiyle Memduh aniden sinirlenip ayağa kalkmıştı,
" Asıl sen zorlaştırma! Nedir bu gitmek tutturmuşsun ya! Nereye gidiyorsun Sadık! Nereye!"
" Sen bu işe karışma!"
" Neden sen benim kardeşim değil misin? Mutlu ol istiyorum! Mutlu!"
" Olamam! Olamayız."
" Neden ulan! Neden!"
" Ölüyorum çünkü!"
  Demesiyle her şey bir anda anlamsız bir anlam kazandı. Memduh kulaklarına ulaşan tek kelimeyle yaşadığı hayal kırıklığını tanımlayamıyordu. Birkaç şey söylemek için ağzını açtı fakat kelimeler ona hiç yardımcı olmuyordu.
" Ölmek ne demek Sadık? Ne ölmesi kardeşim."
demiş sandalyesini geriye itip hızla ona sarılmıştı. Gözlerinden yaşlar akarken,
" Sen daha büyümedin ki... sen daha mutlu olamadın kardeşim... Ben sensiz ne yaparım... Olmaz. Hadi doktora gidelim."
Deyip Sadık'ın koluna sarılmıştı. Sadık yerinden hareket etmezken,
" Abi ben zaten birçok doktora gittim. Hatta uygun ilik olursa diye sıraya girdim. Ama yok."
" Nasıl yok. Mutlaka vardır. Ben. Ben varım. Ben olmaz mıyım?"
" Akraba olsa... Yani biliyorsun ben yetimhane de büyüdüm."
" Öyle deme Sadık'ım."
Demiş küçük bir çocuk gibi sarsıla sarsıla ağlamaya devam etmişti. Sadık'ta ona katılırken birbirlerine sarılıp ağlamaya devam ettiler. Şimdi ortada bir bağ vardı. Öyle kan ile değilde can ile olan bir bağ. Ezelden olan.
" Hakkını helal et kardeşim. Sana çok kızdım gideceksin diye. Çok üzdüm biliyorum."
" Helal olsun abi. Tamam artık toparla kendini."
Demesiyle ondan ayrılıp gözlerini silen Memduh,
" Doğru. Doğru diyorsun. Sen çok iyisin oğlum. Sen benim kardeşimsin ya! Umutsuz olmak yok. Bitecek bu günler. İyileşeceksin."
" Hayırlısı. Hadi tamam bak beni ağlattın koca adamlar küçük çocuklar gibi ağladık."
Demesiyle Memduh bir daha ağlamaya başlamıştı ki daha fazla odada kalamayıp çıktı. Kendini tutamıyor bağıra çağıra ağlamak istiyordu. Şirketten çıkıp arabasına atladı. Nereye sürdüğünü bilmeden sürdü. Sadece rahatça ağlayacağı bir yer istiyordu. Kimsenin onu bulamayacağı bir yere gidip ağlamak ve düşünmek istiyordu. Direksiyonu evine çevirdi sonra aklına Didar gelince mesaj attı. Hazırlanıp kapıda onu beklemesini söylemişti. Ayağını gazdan kaldırmıyordu, göz yaşları ardı ardına akarken elinin tersiyle sildi. Kapıda onu bekleyen Didar'ın yanında ani bir frenle durdu. Korkmuş geriye çekilmişti sonra kendine gelince kapıyı açıp bindi.
" Ödüm koptu."
Demiş ona dönmüştü. Memduh'un ağlamaktan kızaran gözleri ve ıslak yüzüyle karşılaşmayı beklemiyordu. İçinde derin bir acı hissetti, elini yüzüne uzatıp,
" Memduh..."
" Evimize gidelim."
" Gidelim."
Deyip kemerini taktı. Ona döndü, Memduh'un yüzünden elini çekmiyor sürekli okşuyordu.
" Ağlama bıyıklı domatesim."
" Didar... Kardeşin var mıydı?"
" Ne? Hayır yok. Yani benden önce doğan kardeşlerim varmış ama ateşli hastalıktan vefat etmişler."
Demişti. Memduh ağır ağır başını sallamıştı. Sadece yola bakıyor, boğazına dolan hıçkırıkları yutuyordu. Evin önüne gelince durdu ve indi. Didar arkasından onu takip ederken eve girmişlerdi. Memduh banyoya gidip yüzünü yıkadı. Didar kapıda durmuş onu izliyordu ki aniden ona dönüp sarıldı Memduh. Gözyaşları omuzlarına dökülürken Didar korkmaya başlamıştı. Onu bu denli derinden sarsan şeyi merak ediyordu. Memduh ondan ayrılıp omuzlarından tuttu,
" Beni bırakma Didar. Bak tamam istersen bu evlilik sadece gösterme olur. Tamam mı? Sana okul açarım, restoran kurarım! Hiç. Fark etmez. Sen ne istersen o olur."
Deyince Didar ondan uzaklaştı. Gözlerinin içine baktı, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
" Ne oluyor Memduh? Biz hani birlikte bir sayfa açmıştık. Biz olmak için yeni bir güne adım attık. Ben... yanlış bir şey mi yaptım? Yanıldım mı? Neden bırakmaktan bahsediyorsun ? Neler oluyor?"
" Didar..."
" ..."
" O..."
" O kim? Memduh. Lütfen ne varsa söyle."
" Didar... Sen haklıydın... Gitmek için başka bir sebebi varmış. Bilmediğimiz başka bir sebebi... Haklıydın."
" Kim... Ha. Sadık. Sadık'tan bahsed-"
Demiş durmuştu. Sadık'a bir şey olmuştu.
" Sadık'a bir şey mi oldu? Ne oldu? Ne oldu Memduh?"
" Didar. Sadık ölüyor. Hastaymış. Tedavisi yokmuş. Araştırmış ama yokmuş. O yüzden gitmek istiyormuş. Kardeşim ölüyor Didar. Ve ben hiçbir şey yapamıyorum."
Deyince Didar destek almak için elini duvara dayadı. Bunu beklemiyordu. Başını iki yana salladı,
" Hayır ya. Haklı olmak istemiyorum ben."
" Bizden uzaklaşmak istemiş meğer. Üzülmeyelim diye söylememiş. Tamam ama ben..? Ben bunu nasıl fark etmedim. Nasıl? Oysa çok dikkatliyimdir."
" Hafsa..."
Demişti Didar. Göz göze geldiklerinde gözlerindeki yaş durmuştu birden. Dehşetli bir acının farkına varmışlardı. Sevmek ne zor, ne çetin bir sınavdı. Gözlerini sildi Didar, Memduh'a sarıldı.
" Allah nasip ettiği sürece buradayım. Sen benim yuvamsın."
"Ben şimdi ne yapacağım?"
Deyince elini tutup oturma odasına götürdü. Koltuğa oturup onu da yanına çekti. Memduh kendini koltuğa bırakınca ona dönüp yüzünü sildi.
" Önce kendimizi toplayalım. Sadık şu an hayatta. Ve biz onun için hala mücadele verebiliriz. Evet araştırmıştır ama bir kere daha biz bakalım. Belki ummadığımız yerden çıkar şifası. Sonuçta Allah'ın elinde her şey. Hadi topla kendini."
Demiş göz göze gelmişlerdi. Memduh'un onu dikkatle izlediğini fark edince utanmış ellerini indirmişti. Memduh hala ona bakarken biraz daha yaklaşınca heyecanlanıp telaşla,
" Ne?! Ne yüzümde bir şey mi var?"
" Dizlerinde uyusam biraz."
" Benim dizlerimde mi? Ha. Tabi. Tabi. Zaten kendi dizinde nasıl yatacaksın ki."
Demiş koltukta yana kayıp dizlerine vurmuştu. Memduh ona gülümseyip ardından başını koydu. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Dizlerini kendine çekmiş, ellerini bacaklarının arasına koymuştu. Şimdi koca bir bebek gibiydi. Şefkat, teselli ve sevgi bekleyen bir bebek... Savunmasız yanı gözyaşlarıyla kendini göstermişti. Sulu bir gösteriş olsa da Didar'a kendini açmaya başlaması ona duyduğu güvendendi.
" Ailem. Sadık. Beni kapıya koyduklarında Selman baba sahip çıktı bana. Ev verdi. İş verdi. Sonra bir gün Hâlim, Sadık ile çıkageldiğinde işte benim kardeşim dedim. Çünkü aile olmak nedir biliyordu. Hiç ailesi olmamıştı ama Sadık içinde o yuvayı taşıyordu. Aile oldu bana, kardeş oldu. Hasta olsam çorbamı ilacımı içirmek için peşimden koşardı. Sohbeti, sesi... Sesi çok güzeldir biliyor musun? Sazı eline aldı mı seni içindeki derinliklere götürür. Ama gel gör ki ben... Hastaymış. O benim üstüme titrerken ben fark etmemişim onu."
" Ne zamandır peki?"
" Soramadım ki, kendimi tutamadım duyunca. Sığamadım oraya. Sadece yanımda olmanı istedim. Evde olmak istedim."
Deyince tebessüm etti, saçlarını eliyle taramaya başlarken,
" Kardeşimizi öyle kolay bırakmayacağız. Göreceksin iyileşecek. Hafsa ile mutlu olacak. O zaman geldiğinde sen haklıydın diyeceksin bak. Diyorum sana."
" İnşallah."
" Namazını kıldın mı?"
" Kıldım."
" O zaman sen şimdi biraz uyu dinlen. Bende bize yemek hazırlayayım."
Deyince uzandığı yerden kalktı Memduh. Bu anın hayal olmasından korktu, elini tedirgince uzatıp Didar'ın yanağına koydu.
" Teşekkür ederim, bu halime katlandığın için."
Didar yanağındaki elini tutup ellerinin içine aldı,
" Katlanmak ne demek Memduh. Biz bir yola çıktık. Düşünme şimdi sen bunları. Hadi uyu sen bıyıklı domates. Ama yatakta, koltukta belin ağrır. Hadi bakalım."
Deyip ayağa kalkıp onu çekti. Kendi kuvvetiyle kaldırması imkansızdı. Bunun için Nazenin'den özel ders almanın iyi olacağını düşünüp tekrar denemişti ki aniden kalktı Memduh. Didar geriye doğru yalpalamış sonra tekrar sertçe öne çekilmiş Memduh'un göğsüne çarpmıştı. O kadar sert çarpmıştı ki burnunu tutup geriye çekildiğinde kanadığını fark etti. Eline dolan kanı gören Memduh önce şaşkınca eline sonra yüzüne bakmıştı. Korku ve telaşla,
" Öz- Özür- İsteyerek olmadı. Özür dilerim. Sen düşüyordun."
Didar burnunu tutup banyoya koşmuştu, kanı temizlemişti. Memduh bir kerede bunun için banyo kapısında onu izlerken ağlamıştı. Didar burnunu temizleyip peçeteyle baskı yaparken ona döndü,
" Ya Memduh! Bu ilişki de kadın olan benim. Resmen rol çalıyorsun. Ya ben bu kadar sulu göz bir kocam olacağını hiç düşünmemiştim. Yeter canım. Balık mısın sen? Hangi ay doğdun?"
" Özür dilerim."
Deyip gözyaşlarına hakim olamadan ağlamaya devam etti Memduh. Didar ona sarılmak istedi sonra burnu sızlayınca vazgeçip,
"Ağlama tamam. Bak geçti hiçbir şey yok."
" Ben sevdiklerimi koruyamayan bir adamım."
" Allah'ım. Sen sabır ver. Memduh'cuğum-! Canım. Ağlama. Konuyu nereden nereye getirdin. Tamam. Sinirlerin mi boşaldı ne oldu sana?"
" Ben... ben biraz uyusam iyi olur."
Demiş sonra da oturma odasına gidip koltuğa uzanmıştı. Didar şaşkınca arkasından gidip karşısındaki koltuğa oturdu. Peçeteyle burnuna baskı yapmaya devam ederken,
" Uyu... ben üstüne örtü getireyim."
Dedikten sonra yatak odasına gidip yatağın üstündeki örtüyü alıp gelmişti. Memduh'un üstüne atıp iyice örttükten sonra odadan çıktı. Banyoya gidip burnuna baktı. Moraracak gibi duruyordu.
" Allah'ım. Kocamın hem bu kadar sert hemde bu kadar yumuşak olacağını hiç düşünmemiştim. Bir insan nasıl bu kadar zıt olabilir bir bedende..? Neyse en azından kanaması durdu."
" Didar. Didar."
" Geliyorum, bi dakika."
Demiş banyodan çıkıp yanına gitmişti. Memduh,
" Didar, yanımda uzansan biraz olur mu?"
" Ne? Ben mi?"
" ..."
" Şey... tamam bir dakika."
Dedikten sonra hızla odadan çıkıp yatak odasına girdi. Üstündeki feraceyi çıkarttı, eşarbını açtı. Saçını at kuyruğu yapıp dolaptan örtü alıp,
" Sakin ol. Sadece yanına yatacaksın ya. Kalbim delirme! Evet hazırız."
Deyip kendini sakinleştirmeye çalışırken salona geçti. Memduh koltukta doğrulmuş onu bekliyordu. Geldiğini görünce ayağa kalkıp koltuğu açtı.
" Hadi gel."
Deyip Didar'ın bileğinden kavradı. Elindeki örtü yere düşmüştü. Kendini koltukta bulan Didar, ayağını tutup koltuğun üstüne bırakan Memduh ile şaşkına döndü. Memduh yanına uzanıp üstlerine örtüyü örttü. Elini sıkıca tutup,
" Gitme tamam mı? İyi olduğunu bilmek istedim. Yoksa uyuyamam. "
Didar elini tutan eli sıkıca kavradı, hissetmek istedi. Dışardan bakınca sert ve ciddi olan adamın yanındayken nasılda yedi yaşında bir çocuğa dönüp kıvrandığını, utanınca kızaran yüzünü, anlayışlı babacan yanını... Varlığını... Kendi varoluşunun bir başkası için bu kadar anlamlı olacağını düşünmemişti. Elbette annesi onu düşünüyordu ama şimdi hiç tanıyıp bilmediği bu adam... Gözlerini açtı. Memduh hala ağlıyordu. Uzanıp gözlerini sildi.
" bende iyi olduğunu bilmek istiyorum, ağlama artık."
" Elimde değil. O benim kardeşim."
" Kardeşimiz. Atlatacağız."
" Geçecek di mi?"
" Elbette. Allah'a güven."

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin